BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
İktidar olmak ‘sorumluluk almak’tır!
Akılda kalabileceğini umduğum bir yazışla: ‘Sorumluluk, kayıtsız şartsız iktidarındır!’
Öyle değil midir?
Bu durumu, ülkemizde/dünyamızda egemen geleneksel ‘siyaset tarzı’nı dikkate alıp dilimize özgü bir ikili olan ‘nimet-külfet’ arasındaki ilişkiyle anlamlandırabiliriz aslında. Yani, en genel anlamda ‘iktidarın nimetleri’nden yararlanıyorsanız, buna karşılık külfetlerine de katlanmak durumundasınızdır. Dolayısıyla tam da bu noktada özellikle dikkat çekilmesi gereken konu, nereden bakılırsa bakılsın, günlük yaşamın penceresinden bile bakılsa bunun bir tür ‘adalet arayışı’ içermesidir.
Tam da Bülent Arınç’a: “Kurban olduğum Allah verdikçe veriyor” dedirten bir tür nimet alanı olarak ‘iktidar gücü’nün -hele hele- ‘tek adam’ın elinde toplanmasıyla ‘külfet boyutu’ çok büyük ölçüde devre dışında bırakılmış, dolayısıyla ‘adalet ekseni’ bir hayli kaymış oluyor.
Bunu bu denli iddialı bir şekilde yazıverişimin nedenleri ise saymakla bitmez.
Örnekse: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 10 Nisan 2020 tarihinde, başlamasına 2 saat kala yapılan sokağa çıkma yasağı duyurusu yüzünden vatandaşlarımızın telaşla sokaklara çıkıp alışveriş yapmaya çalışmalarıyla oluşan ‘çok yüksek bulaş riski’nin sorumluluğunu -doğru ve ülkemizde ne üzücü ki neredeyse hiç rastlanmayacak bir şekilde- yüklenerek “yanlış yaptım!” deyip de istifa ettiği halde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istifayı kabul etmemesiyle, ülkemizi ‘istifasız iktidar’ çıkmazından kurtarma ve muasır medeniyet seviyesiyle aramızda her geçen gün artan ‘kod farkı’nın azaltılması umutlarımız bir kez daha darbe almış oluyordu.
Bir başka ‘kötü örnek’: ‘Hızlı tren kazaları’nın sorumluluğunun ‘makasçılar-makinistler’ tarafından taşındığı-paylaşıldığı sevgili ülkemizde, bırakın bakan düzeyini, genel müdür düzeyinde bile ‘sorumluluk terbiyesi’ gelişmemiştir.
Elbette bu, AK Parti iktidarı ile başlamış bir ‘iktidar kültürü’ değildir.
Bunun, yakın tarihimizdeki en kahredici örneklerinden biri: Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu’nun, ‘Sivas Katliamı’nın (2 Temmuz 1993) sorumlusu olarak Aziz Nesin’i hedef gösterebilmesidir!
Yakın-uzak tarihimizde bunun gibi bir dolu örnek var.
Biz biraz daha günümüze yaklaşalım.
Giresun’da 23 Ağustos 2020 tarihinde yaşanan sel felaketi sonrasında AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, sel-taşkın olayını ‘toprağın suya doymuş olması’na bağlayıp “Buranın özelliği, sürekli yağmur alan bir bölge. Yağmurla toprak suya doyuyor, toprak kayganlaşıyor. Yağmur yağdığı zaman toprak su gibi akıyor, önüne ne katarsa götürüyor” demiş ve eklemişti:
“İnsanlar konut ihtiyacını yapılaşma olmaması gereken dere yataklarına yapmak suretiyle gidermeye çalışmışlar. Bu tercihi vatandaş yapıyor. Ama vatandaşa konutu yapacağı arazi önerilemiyor. Vatandaş sınırları zorluyor bu sefer. Dere yataklarına, zemini sağlam olmayan yerlere doğru bunu genişletmek zorunda kalıyor. Bu sıkıntı bütün Karadeniz’de var. Ama tekrar söylüyorum. Yaşadığımız bu afetin yapılaşmayla alakası yok. Buranın coğrafi yapısından kaynaklanan bir hadise.”
Yani sorumluluğun büyüğü: Önce ‘coğrafi yapı’ya sonra da konut yapmak için yer tercihi yelpazesini ‘dere yataklarına, zemini sağlam olmayan yerlere doğru genişleten vatandaş’a ait … Yerel ve merkezi kurumların, yerel ve merkezi iktidar sahiplerinin adı bile anılmadığına göre anlaşılan o ki hepsi ‘sorumsuz’!
Son dönemde bu ‘dipsiz döngü’ye kaptırdığımız bir başka sorunumuz ise ‘koronavirüs salgını ile mücadele’!
Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidar sahipleri, bu mücadelede ‘vatandaşın sorumsuzluğu’na dikkat çekip duruyorlar.
Elbette ‘vatandaş da sorumlu’! Sorumlu ama ‘bir yere kadar’ ya da ‘bir yerden sonra’! Dolayısıyla tüm faturanın kesileceği adres değil vatandaş! Ancak öyle bir algı oluşturulmak isteniyor!
Bu ‘yanlış algı yönetimi’ne de tepkiler yükseliyor kaçınılmaz ve haklı olarak. İşte o tepkilerden biri de sağlık emekçilerinden geliyor: “Sorumlu vatandaş değil!” diye bağırıyorlar.
Maskeli ve mesafeli yaşamanın ‘toplumsal bir sorumluluk’ olduğuna dikkat çeken sağlık emekçileri: “Ancak toplu taşıma araçlarının, işyerlerinin durumu mesafe kuralına uymayı olanaksızlaştırıyor. Bir iş gününde üç maske değiştirme zorunluluğu emekçilerin üzerine çok önemli bir mali yük bindiriyor, dolayısıyla maskeyi gerektiği gibi kullanmak da nüfusumuzun önemli kısmı için mümkün değil. Kısacası koşullar maske ve mesafe kuralına uymak bakımından kesinlikle elverişsiz. Koşulları kuralların uygulanmasına uygun hale getirme sorumluluğu ise hükümetin, yani AKP’nin üzerinde. AKP bu görevi yerine getirmek yerine, patinaj halini maske-mesafe kurallarına uymamaya bağlıyor, suçu vatandaşa atıyor. İşte bu tutumun kendisi vaka sayısındaki artışın en önemli nedenidir: Görevini yapmak yerine vatandaşı suçlamak” diyorlar …
“Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz!”
Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi’nin konuyla ilgili “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” vurgusuyla yapılan açıklaması geçen hafta ilçemiz Milas’ta da Uzman Dr. Süleyman Koç tarafından okundu. Açıklamadan, öne çıkarmaya çalıştığım ‘sorumluluk sorunsalı’na ilişkin çok doğru ifadeleri aktarıp noktalamak istiyorum:
“Hiçbir salgın vatandaşların bireysel çabalarıyla önlenemez. Bireysel tedbirler, merkezi ve kapsamlı bir irade ve güven verici kararlarla birlikte uygulandığında anlamlı olur. Bu nedenle Sağlık Bakanlığı, İl Hıfzıssıhha kurullarını işlevli kılmalı, başta belediyeler ve kent konseyleri olmak üzere işçi-memur sendikaları, hemşeri -köy derneklerinden kültür sanat dernek ve vakıflarına kadar bütün demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarını sürece katmalıdır. Hekimler ve bütün sağlık çalışanlarının ölüm-kalım savaşına dönüşen covid-19 mücadelesinde yalnız bırakılmayacaklarını, korunacaklarını, bu insanüstü çabaların farkında olunduğunu gösterecek; maddi ve manevi olarak destekleyecek, hastalanan ve vefat eden arkadaşlarımızın ‘meslek hastalığı’ tanımını kabul edecek Sağlık Bakanlığı ve hükümet tutumu istiyoruz. Covid-19 salgını ile mücadeleyi gerçekler üzerinden, olağandışı durum tanımıyla ve bir seferberlik ruhuyla karşılamayanların, suçu vatandaşa yükü hekimlere ve sağlık çalışanlarına yıkanların tarihsel sorumluluğunu her gün ama her gün hatırlatacağımızı buradan ilan ediyoruz. Covid-19 salgını mücadelesinde başarı; akıl ve bilim esas alınarak, gerçekleri konuşarak, filyasyon ve test süreçlerini çok iyi yöneterek, tedavi ortamını iyileştirip, sağlık çalışanlarını motive ederek sağlanır. Salgının yaygınlaştığı, 8 günde 8 hekimin hayatını kaybettiği, herkesin kendisi ve bütün yakınları için sürekli tedirgin olduğu bir süreçte herhangi bir başarıdan söz edilemez.”
Hangi ölüm ‘erken’ değil ki! …
25 Ekim 1932 doğumlu çok değerli Annemiz Suna Edirne’yi 15 Eylül 2020 Salı günü İzmir Urla’da son yolculuğuna uğurladık … Uzunca süredir hastalığından kaynaklı nedenlerle bizi biliyor muydu, tanıyor muydu neyse neydi, ötesi koronavirüs salgını yüzünden hayatımızı altüst eden ‘uzaklaşma önlemleri’ne dayanıyorduk-dayanamıyorduk her neyseydi ama bir anda yalnız kalıverdik, bu kesin!
Garip midir olağan mıdır bilemiyoruz ama şimdilerde artık tek umudumuz Özgen Annemiz! Onunla da bilir bilmez, tanır tanımaz dayanılmaz uzaklıklar içindeyiz ama, buruk da olsa “İzmir’de halâ bir annemiz var” diyebiliyoruz …
İçinde yaşadığımız koronavirüs salgını koşullarında sade bir törenle veda ettik Suna Annemize … Güzel anılarıyla onunla birlikte olmayı sürdüreceğiz … Uzun süredir beklediğimiz bu kaçınılmaz vedaya doğal olarak hazırlıksız yakalandık … Hangi ölüm ‘erken’ değil ki! … İnsan, sevdiklerinin ölümüne nasıl hazırlanabilir ki …
Annemizi yitirmemiz sonrasında telefon ederek, mesajlar ileterek acımızı paylaşan, hafifletmeye çalışan herkeslere teşekkürlerimizi sunuyoruz … Özellikle yakınlarımızdaki komşu ve arkadaşlarımıza; halen ve ne yazık ki öldürücülüğünü arttırarak sürdüren salgın nedeniyle büyük bir içtenlikle yapmayı düşündüklerinden emin olduğumuz taziye ziyaretlerini telefonla iletişim yoluyla sınırladıkları için teşekkür etmek istiyoruz.
Bunun, salgınla mücadele günlerinde örnek bir sorumluluk özelliğine de dikkat çekerek, tüm akraba, yakın, arkadaş, dost tüm sevenlerimize ilgileri için tekrar tekrar teşekkür ediyor, sağlıklı, mutlu günler diliyoruz …
Ayşegül ile Kemal KAŞKAR
20 Temmuz 2020!
Prof. Dr. Kemal Kocabaş’ın 19 Eylül 2020 tarihli ÖNDER’de yayınlanan “Sevgili Mehmet Hekim’in ardından …” başlıklı yazısıyla öğrendim Sevgili Mehmet Hekim’in vefatını … Nasıl oldu bu? Koronavirüs salgını yüzünden bu kadar mı uzaklaşmışız her yere, herkese, her şeye! Çok büyük bir acı yaşıyorum.
20 Temmuz’da aramızdan ayrılmış bir arkadaşımızın vefatını 19 Eylül’de öğrenmek ne demek!?
Üzerimde çok ağır bir sorumlulukla ‘nasıl oldu bu’ diye soruyorum kendime … Oysa ki selâları, belediye hoparlöründen yapılan duyuruları takip etmeye çalışıyorum … Nasıl olmuş da o arada uçmuş gitmiş ‘Mehmet Hekim’ … Çok üzgünüm …
Özgeçmişinden bir bölüm aktarmalıyım:
… Gümüşhane Kelkit İlçesi Sökmen Köyü, Muğla Merkez, Van Erciş Yukarı Işıklı Köyü, Gaziantep İslahiye Hisar Köyü, Amasya Merkez Meşeli Çiftliği Köyü, İstanbul Kartal İlçesi Şeyh Şamil İlkokulunda sınıf öğretmenliği, okul yöneticiliği görevlerinde bulunan; Tunceli, Manisa ve İzmir illerinde Milli Eğitim Müfettişliği, Teftiş Kurulu Başkan Yardımcılığı, Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı, Milli Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulunduktan sonra 2017 Temmuz ayında Maarif Müfettişi olarak emekli olan, Manisa’da günlük yayınlanmış Yarın Gazetesi’nde 13 yıl, www.e-manisa.com sitesinde 5 yıl köşe yazarlığı yapan, Manisa Haber Gazetesinde haftalık yazıları yayınlanan, Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Hekim’i aramızdan koparan son dönemine ilişkin şunları yazmış Sayın Kocabaş:
“… Mehmet yaşamını yeniden kurguluyordu. Bodrum’dan yazlık almıştı ve çok mutluydu. Daha sonraki yaşamını Bodrum’da oluşturmayı hedeflediğini anlatmıştı bizlere. Bir gün Bodrum’a giderken geçirdiği trafik kazası ve sonrasında ortaya çıkan az görülen bir nörolojik rahatsızlık Mehmet’i adeta teslim aldı. Bizim bulduğumuz hekimler, kızları ve damatlarının yoğun çabalarıyla yaşam mücadelesini hep sürdürdü. Hastalandığı anlarda telefonla görüştük, Manisa’da hastaneye ziyarete gittiğimizde de yaşam sevincini sürdürüyordu. Ama hastalığın tedavisi yoktu ve arkadaşımız yaşam mücadelesini 20 Temmuz 2020 tarihinde sonlandırdı …”
Çok büyük bir acı! Bu acıyı çok geç hissediyor olmanın sancısıyla; ailesi, yakınları, sevenleri başsağlığı ve sabır dileklerimi kabul etsinler lütfen …
Anısı önünde büyük bir saygıyla eğiliyorum …