BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Geçen hafta çok güzel bir haber aldık: Milas Ticaret ve Sanayi Odası’nın Avrupa Birliği’ne Milas zeytinyağına Coğrafi İşaret tescili yapılması için yaptığı başvuru kabul edilmiş ve üç aylık askı süreci başlatılmış …
Askı sürecinde, “Milas zeytinyağının böylesi bir itibarı hak etmediği” şeklinde bir itiraz gelmez ise yaklaşık üç ay sonra: Mutlu son!
Herhangi bir ‘itiraz’ olabileceğini, yapılabileceğini düşünmüyoruz hiç … Dolayısıyla Milas zeytinyağını şimdiden: “Ülkemizin AB’nden coğrafi işaret almış (‘Gaziantep Baklavası’, ‘Aydın İnciri’ ve ‘Malatya Kayısısı’ndan sonra) dördüncü çok özel ürünü ve ilk-tek Zeytinyağı” makamına oturmuş kabul ediyoruz …
Böylece MİTSO’nun 2014 yılında Milas zeytinyağına coğrafi işaret almak için atılan ilk adımla başlattığı ve 2016 yılında Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından ülkemiz ölçeğinde coğrafi işaretli ürün statüsü kazanan Milas Zeytinyağı için 13 Kasım 2017 tarihinde atılan ikinci adımla başlatılan girişimde de büyük bir başarıyla mutlu sona yaklaşıyoruz.
Avrupa Birliği’nden de coğrafi işaret alınmasıyla zeytinyağımız daha bir güzel taçlandırılmış olacak. İlçemize özgü ‘Memecik’ türü zeytinlerimizden, son yıllarda giderek daha özenli şekilde üretilen zeytinyağlarımız, ülkemizde giderek hak ettiği ilgiyi görmeye başlamasının ardından nihayet Avrupa’da ve dünyada da tanınır-bilinir, tercih edilir zeytinyağları arasındaki yerini almış olacak …
Bu durum, ekonomik alanda zeytinyağının üretiminden satışına dek tüm unsurlara çok iyi gelecek bir gelişme olmasının yanı sıra genel olarak ilçemiz Milas için başlı başına bir ‘gurur vesilesi’ olması bakımından da çok değerlidir.
Başta MİTSO Yönetim Kurulu ve Meclisi olmak üzere, bu noktaya varılmasında fikir-emek veren kişi, kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyor ve kutluyorum.
Bu arada birkaç özel selamlama da yapmalıyım … Öncelikle: Konuyla ilgili haberimizin “Gözün aydın Avrupa!”, yazımın da “Gözün aydın Milas!” başlıklarını görür görmez gülümseyeceğini düşündüğüm Sevgili Ali Osman Menteşe’yi, Milas zeytinyağına itibar kazandıran kararlı ve elbette ödüllü öncülüğünün büyük önemine dikkat çekerek sevgiyle selamlıyorum … (Yıllar önce kendisinin Ağaçlıhöyük’teki butik zeytinyağı tesisinde titizlikle ürettiği Menteşe SOM Zeytinyağının ilk kez ABD’ye ihraç edildiğine ilişkin ÖNDER’deki haberimin başlığı “Gözün aydın Amerika!” idi …) Elbette TARİŞ Milas Zeytin Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifimizi kuruluşundan bugüne dek omuzlamış, Ali Kemal Ersoy, Şerafettin Alkaya gibi aramızdan ayrılmış olanları başta olmak üzere tüm üyelerini-yöneticilerini, Milas Ziraat Odası Başkanı İsmail Atıcı’nın şahsında Milaslı çiftçilerimizi, bu konuda inatla yazılar yazan, toplantılarda konuşan-konuşan Köy Enstitülü büyüklerimiz Mehmet Sarı ve Cafer Mete’yi de -isimlerini anmam, yazmam gerekenlerden af dileyerek- saygıyla anıp selamlamam gerekiyor …
Ve bu güzellemeyi, MİTSO Yönetim Kurulu Başkanı Reşit Özer’in konuyla ilgili şu sözleriyle sonlandırmak istiyorum:
“Biz, Milas zeytinyağımıza inanıyor ve üstün kalitesine güveniyorduk. Bu yüzden inançla ve güvenle yola çıktık. Milaslılar olarak, MİTSO olarak çok sevinçliyiz, çok gururluyuz.”
…
‘Gözün aydın Milas!’
132 mahalleye hizmet götürmeye çalışan Milas Belediyesi örgütlenmesinde,
‘Muhtarlıklar Müdürlüğü’ elzemdir!
Ağustos ayı Muhtarlar Toplantısı ile ilgili “Son dönemlerde ortaya çıkan durum biraz endişelendiriyor!” başlıklı haber metninde Milas Belediye Başkanı Muhammet Tokat’ın, “Muhtarlardan gelen taleplerin yazılı olarak ve Muhtarlar Derneği üzerinden yapılmasının, hizmetin etkin verilmesi anlamında daha etkili olacağı”nı belirtip bu konuda muhtarlardan hassasiyet beklediklerini vurgulaması aklıma getiriverdi … Hemen Belediye örgütlenme şemasına bakınca yanılmadığımı gördüm: Milas Belediyesi’nde ‘Birim Müdürlükleri’ başlığı altında ‘Muhtarlıklar Müdürlüğü’ diye bir müdürlük var … ‘Var’ dedim ama gerçekte böyle bir müdürlük var mı, yani örgütlenmiş-faal bir müdürlükten söz edebilir miyiz bilemedim doğrusu …
132 muhtarla eşgüdümlü, dinamik, verimli bir iletişim-ilişki içinde olması gereken belediyemizin ve elbette ki sevgili muhtarlarımızın da bu müdürlüğe gerçekten çok ihtiyaçları yok mu? Büyükşehir modeline geçildikten sonra Milas Kent Konseyi’nin yeniden örgütlenmesi sürecinde Kent Konseyi Genel Kurulu Üyesi olarak 40’ı aşkın sayıda muhtarımızı belirlediğimiz toplantıyı anımsıyorum: Muhtarlarımızın, ilgili kurumlara ulaşmak için seçeneklerini çoğaltıp iletişim olanaklarını artırmayla ne denli umutlandıklarını gördüydüm o gün toplantıya katılan yaklaşık 120 muhtarımızın gözlerinde, sözlerinde … Bu anlamda, muhtarlardan beklenen hassasiyetin yanında sevgili belediyemizin de ‘Muhtarlıklar Müdürlüğü’nü aktifleştirme şeklinde bir hassasiyet göstermesi iyi olmaz mı … Buna benzer birkaç soru daha sorabilirim sormasına da yazıyı uzatmaya hiç gerek yok.
Demek istediğim şudur: Örgütlenmesi için bugüne dek çok fazla zaman kaybedilmiş olan ve daha da fazla zaman kaybedilmemesi gereken ‘Muhtarlıklar Müdürlüğü’ Milas Belediyesi için elzemdir!
Kuvâyi Milliye Destanı
Nazım HİKMET
Nurettin Eşfak
baktı saatına:
– Beş otuz…
Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz…
Sonra.
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar:
Karahisar güneyinde 50
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.
Sonra.
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihâta ettik
Aslıhanlar civarında
30 Ağustosa kadar.
Sonra.
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu.
Esirler arasında General Trikopis:
Alaturka sopa yemiş bir temiz
ve sırmaları kopuk frenk uşağı…
Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nurettin Eşfak’ın ayağı.
Nurettin dedi ki: «Teselyalı Çoban Mihail,»
Nurettin dedi ki: «Seni biz değil,
buraya gönderenler öldürdü seni…»
Sonra.
Sonra, 31 Ağustos günü
ordularımız İzmir’e doğru yürürken
serseri bir kurşunla vurulan
Deli Erzurumluydu.
…
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
ve şu türküyü duydu:
“Dörtnala gelip Uzak Asya’dan
Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.
Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim…
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim…”
Sonra.
Sonra, 9 Eylülde İzmir’e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlaya ağlaya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz’i.
Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların mâceraları vardır …