BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Bize, hiç düşünmediğimiz bir şeyler düşündürten şeyler vardır. Zaman zaman hafif hafif yağan yağmur böyle bir şeydir. Rüzgarla bir anda ürperten serinlik de … Uzun bir şiirin tek bir dizesi örneğin: “Ölürsek ne yapsak sabah oluruz” (Melih Cevdet ANDAY, Teknenin Ölümü). Elbette kısacık bir yazı parçası ve ille de müzik ... Doğup büyüdüğün yere çok uzaklardaki bir yol kenarında uzun uzun kavaklar. Eskiden dere olup da sonraları adı ‘dere’ konmuş/konmamış herhangi bir sokaktan, sular saçlar gibi akıp geçen insanlar. Bir öksürük hatta. Bana babamın eve yaklaştığını anımsatan. Afrika menekşeleri ise abimin yapraktan yaptığı çiçekler olacak hep … Tıpkı A.Kadir’in, Paul Eluard’tan “Asıl Adalet” adını vererek Türkçeleştirdiği şiirdeki “İnsanlarda tek sıcak kanun, / üzümden şarap yapmaları, / kömürden ateş yapmaları, / öpücüklerden insan yapmalarıdır” dizelerindeki gibi.Aynı şiirdeki “İnsanlarda tek güzel kanun, / suyu ışık yapmaları, / düşü gerçek yapmaları, / düşmanı kardeş yapmalarıdır” dizeleri de adı ‘kalp kalbe karşı’ olan çiçektir bence. Çiçekler olur da kokularsız olur mu? Bir ‘sevda papağanı’ bile olabilir, karşılıklı ya da karşılıksız ama hep çok sevdalı … Ne çok şey, ne çok şeyler düşündürtür insana. ‘İnsan olmam bunun içinmiş meğer’ dedirtir insana. “Yaşamak güzel şey” deme tadında ... Hepsinin tadı damağımda …
Yarımadaları düşündürttü bana yarım kalmış yazılarım geçende. Yarım kalmış adalar. Diğer yarısı olmayan adalar. Böyle bir şey değil elbette. ‘Yarımada’ derken, yarım yamalak bir şey değil kastedilen. Bir yanı susuz sadece. Susuzluktan. Anlaşılabilir, hak verilebilir bir yarımlık bu. Çaresiz ama tastamam ayarında bir yarımlıktan, bir güzellikten söz etmeye çalışıyorum. Hiçbir sakıncası olmayan, herhangi bir hüzne yol açmayan bir yarımlıktan. Yarı yoldan dönmek gibi değil. Yarım bırakmak gibi değil. Kendisi yarım! Doğrusu yarım. Hepsi yarım! Günün orta yerinden yarım saat sonrası olan ‘yarım’ gibi. Saat de yarım değil zaman da yarım değil ya, öyle işte... Yarım kalan yazılarımı öylece kabul etmeye karar verdim ben de. Tamamlanması, bitirilmesi gerekmeyen, mümkün de olamayan, nerede kalmışsa orada öylece dursun, olduğu kadar.
…
Böyle düşünemediğimizde, bitmeyen, bitiremeyeceğimiz ne çok şey var yaşamlarımızda bir düşünsenize … Çoğu mutsuzluk nedeni. Şimdi durup dururken neden mutsuz edeyim ki kendimi! … O kadar çok nedenim varmış ki ‘bitirmemek de güzelmiş’ diye düşündürten beni. Yoksa işin içinden çıkamayacağımı fark ettim. ‘Bitmese de fark etmez’ dedim çaresiz. Kurtuldum mu dersiniz?
Kim bilir, belki … ‘Belki’ diyorum çünkü bir de ‘bitti’ dediklerimizin gerçekten bitmemiş olması gibi bir durum da var. Hem de nasıl! Fazla ‘ayrıntı’ diye düşünmeyin sakın. Düşünün hele. Hak vereceksiniz. Haklısın diyeceksiniz. Başka bir seçenek yok. Kaçıp kurtulabilmek ne mümkün.
…
Bugünden yarına yarım kalan ne çok şeyler kalıyor aslında. Pek çoğunun da peşini bırakıyoruz. Unutuyoruz. Ne çok şey unutuyoruz böyle böyle. Çoğu da bile isteye … Hatırladıklarımıza borçluyuz çünkü. En ağır yüklerimiz. Paçalarımızda elleri. Gözleri hep üzerimizde. Hep yakın takibindeyiz onların. Nefesleri ensemizde. Gölgemiz gibiler. Büyük sorumluluk. Taşımamak ne mümkün. Ağırlaşıyor da her geçen gün. En ağırı da: Yarım devrimlerimiz … En unutulmazı. Çünkü devrim yarım olmaz, yarım kalmaz, yarım bırakılmaz.
…
Son 23 yılda neler neler geldi başımıza. Ne işler açtık başımıza. Büyük büyük sorunlar. Şimdilerde bütün bunlara ‘kırmızı kart gösterelim’ dendiğinde beğenmeyenler var. Ne yapılmasınıönerirdiniz? Ya da bugüne dek neden beklediniz? Yapsaydınız ya bir şeyler! “Bi’şey yapmalı” demekle yapılamıyor ki bir şeyler. Boş boş konuşmayı bırakıp hafızanızın bir ucundan tutarak yarım kalan devrimlerimizi anımsasanız örneğin. Elimden gelen budur deyip deyip boş boş el sallamayı bıraksanıza yıllara. Yol kenarlarında oturup beklemesenize. Kim ne yapıyorsa yapsın bırakıp ille siz de bir şeyler yapsanıza. Madem ‘kırmızı kart’ hoşunuza gitmedi, ne yapmanın doğru olacağını düşünüyorsanız onu yapsanıza. Boş boş konuşmasanıza ...
İyi ki CHP varmış diyorum sık sık. Kurtuluşumuzun ‘sosyalizm’de olduğunu düşünen, bunu yıllardır içtenlikle ve özveriyle savunan, bunun gereğini kişisel olarak yapmakla yetinmeyip kitleselleştirmeye çalışan biri olarak: “İyi ki CHP varmış” diyorum. CHP olmasaydı, birileri muhalefetin ne menem bir şey olduğunu unutacaktı muhtemelen!? CHP niye öyle yapıyormuş, niye böyle yapıyormuş? Sen ne yapıyorsun? Bunu sana soran yok diyelim, kendi kendine sorsana “Ben ne yapıyorum” diye. Rahat bırakıp hoş tutsana CHP’yi. Sen var mısın yok musun onu söylesene. Bence sen ya siyaset bilmiyorsunya da tembellik ediyorsun. Bırak söylenmeyi. Söyleyecek, yapacak birşeylerin, niyetin varsa söyle ve yap. Değiştir artık şu ‘muhalefet paradigmanı’ … Çıkar artık ayaklarındaki şu felç eden prangalarını, hamlıktan hamallıktan kurtar kendini, özgürleş …Kurtar artık kendini yarım yamalak siyasetçilik oyunlarından.İçten ol, özverili ol, gözü pek ol, tastamam ol. Ya da olma.
Sana ‘kırmızı kart hareketi’ dar geliyorsa ve ona ‘müsamere’ deyip küçümsemekle kendini iyi hissediyorsan çare bul o zaman, çare ol, önce kendine sonra da herkese … Bak Beşiktaş Belediyesi’ne de geldiler, bildiğin şeyler işte. Ne yapalım? Buna benzer benzemez durumlar karşısında bildiğin ve fakat hiçkimseciklerin bilmediği mucizevi bir ipek yolun var da bunu söylemiyorsan çok ayıp ediyorsun, hem de çok!
Tarih içinde yolculuk etmek çok başka bir şey. Cebinde de‘kırmızı kart’ olmasında bence hiçbir sakınca yok.
Yineliyorum: Kolay tarih yolculuğu yok. Yarım tarih de yok, yarım devrim de … Tarihin dört bir yanını mücadelelerle çevirdin çevirdin. Buna CHP’nin ‘kırmızı kart hareketi’ de dahil. Hiçbir mücadeleyi küçümseme. İlle de ‘müsamere’ diyeceğim diyorsan, ‘muhalif müsamereler de mücadeleye dahil’ diye düşünmeni öneririm sana. Mirasyedi olma sahip çık. Yoksa bir de bakmışın, elinde ‘tarihim’ diyebileceğin bir şey kalmamış. Dikkat et:1923’te başlatılıp henüz tamamlanmamış bir güzel devrimden söz ediyorum, ‘pazıl’dan (puzzle) değil …



