Azra ERHAT / Anı – Gezi Notları / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / 6. Basım Aralık 2022 / 236 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR / A. Kemal KAŞKAR
Azra Erhat; Yazar, Eski Yunan ve Roma Dilleri Uzmanı, Filolog, Arkeolog, Çevirmen … Özellikle Eski Yunan klasiklerinden yaptığı çevirilerle tanınan Erhat’ın, A. Kadir ile birlikte gerçekleştirdiği İlyada ve Odissea çevirileri referans kabul edilir.
Azra Erhat, 4 Haziran 1915’te İstanbul-Şişli’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Belçika’da yaptı. 1939’da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ni bitirerek Klasik Filoloji Bölümünde Georg Rohde’nin asistanı olarak göreve başladı. 1946’da doçent oldu. 1948’de aynı fakültedeki ‘solcu öğretim üyeleri’ Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Adnan Cemgil, Niyazi Berkes’le birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. 1949-1950 arasında Yeni İstanbul ve Vatan gazetelerinde çalıştı. Uluslararası Çalışma Örgütünde (ILO) kütüphanecilik yaptı.
İlk çevirileri Tercüme dergisinde çıktı. Sofokles, Aristofanes gibi yazarların eserlerini dilimize kazandırdı. Yeni Ufuklar dergisinin yazarlarından biri olan Erhat, bu dergi çevresinde gelişen Hümanist anlayışın öncüleri arasında yer aldı. Batı uygarlığının kökenini Anadolu’ya dayandıran ve Anadolu kültürlerini bir bütün olarak gören Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) ile aynı görüşleri paylaştı. Yine, Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte çevirdiği Hesiodos’un Theogonia ve “İşler ve Günler” adlı yapıtlarıyla Hesiodos üzerine araştırmaları, 1977’de “Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları” adıyla basıldı.
Bu üç isim bir arada “Mavi Yolculuk” terimini Türk ve dünya literatürüne kazandırdılar.
Sonraki yıllarda Azra Erhat ne yazık ki kansere yakalandı. Londra’da tedavi gördü, ama sonuçsuz kaldı. 6 Eylül 1982’de henüz 67 yaşındayken İstanbul’da yaşamını yitirdi. Bülbülderesi Mezarlığı’na defnedildi. Azra Erhat’ın vasiyeti üzerine mezarındaki, Füreya Koral’ın yaptığı seramik kuş figürleri 2016 yılında saldırıya uğradı. 2022’de saldırı yinelenmiş, Koral’ın parçalanan çalışması ‘İBB Miras’ tarafından onarılmıştır.
Erhat’ın, çok büyük saygı duyduğu Atatürk’ü İlyada kahramanlarından Hektor’a benzetmesi de bir dönem tartışma gündemi olmuştur.
Azra Erhat, yakın zaman önce aramızdan ayrılan, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in ‘manevi oğlu’ olan Şadan Gökovalı’nın da ‘manevi annesi’dir. Bu isimlerin tarih içindeki buluşmalarının bizler için büyük bir zenginlik olduğunu, oluşturduğunu da not etmeden geçmemeliyiz …
Eserleri /
Mavi Anadolu, Mavi Yolculuk, İşte İnsan-Ecce Homo, Mitoloji Sözlüğü, Mektuplarıyla Halikarnas Balıkçısı, Sevgi Yönetimi, Karya’dan Pamfilya’ya Mavi Yolculuk, Troya Masalları, Düşün Yazıları, Halikarnas Balıkçısı, Homeros – Gül ile Söyleşi, Osmanlı Münevverinden Türk Aydınına, Gülleylâ’ya Anılar
Çevirileri /
İlyada (A. Kadir ile birlikte), Odysseia (A. Kadir ile birlikte), Hesiodos, Eserleri ve Kaynakları (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte), Eşekarıları, Kadınlar Savaşı ve Diğer Oyunlar, Aristophanes (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte), Lysistrata Kadınların Savaşı, Aristophanes (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte), Gargantua, François Rabelais (Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol ile birlikte), Tepegözlerin Mağarasında, Homeros (A. Kadir ile birlikte), Yedi Deniz, Piri Reis (A. Kadir ile birlikte), Şölen – Dostluk, Platon (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte), Zincire Vurulmuş Prometheus, Aiskhylos (Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte), Savaş Uçuşu, Küçük Prens, Dişi Kedi, Cicim, İzu Dansözü
Kitaptan / “Beşparmak Dağları”
“… Bu ıssız dağlarda Endymion’u ne gündüz kavalını üflerken ne de gece taze çayırın üstüne uzanıp sere serpe uyurken kimsecikler görmezdi. Yalnız ay ışığı görürdü onun gürbüz bedenini, erkekçe güzelliğini. Ay tanrıçası Selene, Endymion’a baka baka gönül vermişti ona. Her gece üzerine eğilir, gümüş ışığıyla onu sarıp bütün gövdesini içine alırdı. Sevişmeleri sabaha kadar süren ışıklı bir uykuda uzun, aralıksız, durgun bir birleşme idi. Endymion her gece serin çayırın üstüne yatınca kollarını sevgilisine açardı. Selene de gökte ne zaman doğarsa, nerede doğarsa, hemen çobanına koşar, gövdesini ışınlarıyla sarar, öperdi. Ne var ki Selene kimi gece daha çok, kimi gece daha az kalırdı sevgilisinin yanında. Ayın Endymion’la hiç birleşemediği karanlık geceler de vardı. Onlar Beşparmaklar’ın dorukları gibi kara, korkulu bir bekleyiş içinde geçerdi. Ama bu bekleyiş uzun sürmez, ilk ay gökte gözüktü mü Endymion’la Selene gene kavuşurlar, denizden yeni çıkmış balıklar kadar serin, diri, parıltılı gövdelerini birbirlerine değdirirlerdi. Her buluşmada ilk defa buluşuyormuş gibi olurlar, hiç tatmadıkları bir tadı dudaklarında eme eme doyamazlardı. Her öpüşte gövdeleri daha da aydınlanır, tepeden tırnağa nur kesilirdi. Endymion’la Selene için sevgi, ışığın ta kendisiydi.
Ölümsüz tanrılar, kimi zaman kıskanır insanların mutluluğunu. Sevgiyle insanların bir çeşit ölümsüzlüğe ermelerini, tanrılara denk gelmelerini istemezler de ondan. Ama tanrıların tanrısı Zeus, Selene ile Endymion’un bu hep yenilenen bitimsiz sevgilerinden hoşlanmış, Beşparmak Dağları’nın yoksul çobanına bir armağan vermeyi kurmuş, “Dile benden ne dilersen” demiş ona. Endymion da ne dilesin, ölümsüz bir uykuda uyumayı dilemiş.
O gün bugün Beşparmak dorukları ay ışığında karlı gibi ağarır. Ulu çamları, uyuyan ve ışıklı düşler gören insanlara benzer. Nereden geldiği belirsiz bir esintiyle yaprakları ürperir, fısıldaşır zaman zaman. Ay ışığı göklere parmak uzatan doruklardan aşağı, su şırıltısı gibi şarıl şarıl akar. Yamaçlarda çobanların yaktığı ateşler mavi mavi tellenen ince dumanlar salar. Endymion’un kavalı yankılanır kayadan kayaya. Hep aynı sestir o, dağların ıssızlığını, insanların özlemini söyler. Ayın çevresinde yıldızlar kıpırdaşır. Gökler sanki yırtılmış, açılmıştır. Beşparmaklar’ın çobanı Endymion’un ışıklı, ölümsüz mutluluğunu gözümüzle görebiliriz. *
* Anadolu efsanelerini anlatırken, Halikarnas Balıkçısı’nın “Anadolu Efsaneleri” adlı kitabından çok faydalandım. Öyle ki, çok güzel yazılmış kimi parçaları olduğu gibi Balıkçı’dan aktardım. (Sayfa 161-162)