Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Bir süredir düşünüyorum, “demokrasi” gerçekten günümüz yönetim anlayışı olarak yeterli, hakkaniyetli, doğru ve adil bir yönetim mi ortaya koyuyor, yoksa ne olursa olsun, yönetim koltuğunda oturanların mı durumu önemli?
Oysa eski Yunan’dan beri demokrasi, “halkın iktidarı” olarak tariflenir. Halk bu yönetim fonksiyonunu, seçtiği temsilciler eliyle yapmaktadır.
Peki, seçtiği yöneticilerin yapıp etmelerini kim denetleyecek?
Şimdi günümüzdeki en iyi sistem dediğimiz demokrasinin, kuvvetler ayrılığının sağlandığı durum.
Peki, bir ülkenin sadece kendi içinde demokratik olması yeter mi? Aynı ülke dışarda başka ülkelere veya vatandaşlarına nasıl davranıyor.
Modern dünyanın bu konuda sınıfta kaldığına dair onlarca örnekleri her yerde bulabilirsiniz.
Ruanda, Güney Afrika Cumhuriyeti, Yugoslavya, Irak, Suriye ve daha eski yeni niceleri.
Bu ülkelere ve halklarına modern dünyanın demokratik ülkeleri gerek direk, gerekse destekleri veya görmezden gelmeleri sonucu binlerce çocuk, kadın ve erkek ölmedi mi? Hâlâ ölmeye devam etmiyor mu?
Son örnek, Filistin Gazze ve İsrail.
ABD ve onlarca demokratik ülke yönetimlerinin desteği veya görmezden gelmeleri sonucu tam bir katliamı Gazze, uzun süredir yaşamakta. Gazze’de çocuklar açlıktan ölmekteler. Hepimizin gözleri önünde.
Peki İsrail’de neler oluyor? Son kararları ile Gazze’nin tamamını işgal edeceklerini kamuoyuna açıkladılar.
Yani, daha çok çocuk ölecek, Hamas’ın elindeki İsrailli rehinelerin ölümü pahasına da olsa, bunu yapacaklarını duyurdular. Yanında 5 maddelik plan ile ancak durabiliriz açıklaması da arkadan geldi.
İsrail halkının önemli kısmı ve gelişmiş ülke halkaları meydanlarda Filistin’e destek mitingleri yapadursun, İsrail son darbeyi indirmek üzere.
Avrupalılar Eylül ayından itibaren Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar, arka arkaya.
Demek ki, Eylül ayına kadar “İsrail ne yaparsan yap” demekteler.
İsrail’in bu cesareti aldığı ABD ise sanırım şimdilik sessizliğini koruyacak. ABD başkanının Gazze için planlarını biliyorsunuz. Yüksek binalar, kumarhaneler, anlayacağınız Las Vegas. Adam ne de olsa emlakçı. Türkiye ve Ortadoğu’ya atadığı Özel Temsilci, Büyükelçi de emlakçı değil mi?
Gelelim yine kendi içlerinde demokratik olduklarını söyleyen dünya devletlerine. Ve bunlar sözüm ona demokrasi ile yönetilmekteler.
İşin ilginç yanı, İsrail insanlık tarihinin en büyük soykırımına uğramış bir ülke. Hem de birkaç sefer. Ancak böyle bir tarihe sahip, dedelerinin tüm bu yaşadıklarına rağmen başka bir halka bu işkenceyi, soykırımı nasıl yapar, insan anlamakta güçlük çekiyor.
Asıl yazımın konusuna gelmek istiyorum.
Demokrasi ve onu işleten yürütmenin, seçilerek devleti yönetmesi. Güçler ayrılığı derken, yürütmeyi denetleyecek yargı mekanizmaları ve tabii ortak yaşama kuralları olan kanunları çıkaran meclis. Ama tüm bu unsurlara karşın, gerçek ortada.
Savaşları önleyemiyoruz. Kimin sözü geçiyor desek de, son kertede, güçlü olanın sözü geçiyor.
Şöyle bir etrafımıza baktığımızda bunun bireyler arasında olanından tutun da devletler arasında olanında da durum ne yazık ki böyle.
Acaba demokrasi adı altında halklar aldatılmakta mı?
İsrail’de halk gece yürüyüşleri ile bu durumu protesto etmelerine karşın, hükümet bildiği yolda ilerlemekte. İsrail halkı, bu kıyımı yapan hükümetlerini maalesef durduramamakta. Bu örnekleri pek çok ülke için söyleyebiliriz.
Bazılarınızın “Bizde?” diye söylendiğini duyar gibiyim. Oysa bizde tek bir kişinin her şeye karar verdiği bir yönetim anlayışı var. O nedenle burada bir örnek oluşturmuyor. Ne demiştik, demokraside güçler ayrılığı ilkesi var ve işlediği zaman bir anlam kazanmakta.
Biz yine konumuza dönelim.
İsrail bu soykırımı nasıl yapıyor dediğimizde, ABD desteğini inkar etmemekle birlikte, belli bir güce sahip olduğu için yapabilmekte. 6 gün savaşlarını hatırlayalım, onca Arap ülkesi bir araya gelerek, ki o zaman çok daha küçük olan İsrail’i mağlup edemediler. Ve bugünlere gelindi.
Çevremize bakalım, hep güçlüler kazanmakta. Afrika’da, Güney ve Orta Amerika’da, Ortadoğu’da ve Asya’da.
Zayıflar kaybediyor, güçlüler kazanıyor.
Aslında ne olması gerekiyordu, haklılar kazanmalıydı değil mi?
Haklı olduğuna kim karar veriyor? Güçlüler.
BM Güvenlik Konseyi’ni hatırlayalım. Güçlülerin veto hakları var. Konu mankeni olan, bir dönem için seçilmiş devletler ise kolları kaldır – indir durumundalar. Sonuç hep güçlülerin dediği şekilde gerçekleşiyor. Oysa çoğunluk güçsüzlerde. Ama işe yaramıyor.
Hani demokrasi vardı?
Haklı ve hak edenin kazanması gerekmiyor mu?
Ülkelerdeki iç siyasetlerde, ezilen ve sömürülen halkın örgütlenerek birlik olmaları halinde bir çıkış yolları var. Örgütlü mücadele ile iç siyasette ilerleme ve yanlışları durdurabilme gücü oluşturulabilir.
Peki, ülkeler arasında bu nasıl olacak?
Öncelikle ülkeler halkları, kendi ülkelerindeki yönetimleri denetleyerek, yanlışa karşı örgütlü mücadeleyi hayata geçirirlerse, seçilmişlerin “ben seçildim ne istersem bu sürede istediğimi yaparım” anlayışında olmalarının önü kesilmiş olabilir.
Bunu gerçekleştiren ülkelerin bir araya gelerek, kendi ülke yönetimlerine baskı yaparak, güçlü devletlerin demokrasi değerlerini ülke dışındaki olaylarda da etkin şekilde kullanması sağlanabilir.
Bugün için yeterli olmasa da, yarın için olma umudunu yeşertmeli ve hep canlı tutulmalıdır.
Başka yolu var mı?
Bu nedenle İsrail’i yöneten bu adam, gücü nereden alırsa alsın, bu güç ile çevresindeki insanlara, kadınlara, çocuklara her canlı için bir kasap rolünü icra etmekte. Canlar almakta, insanları vatanlarından koparıp başka yerlerde yaşamaya mecbur etmekte, bunu da herkesin gözünün içine baka baka yapmaya devam etmekte. Bölgenin başına bela olduğu gibi, oradan başka yerlere dahi uzanmakta (İran), gerektiğinde çok daha başka yerlerde insanlık için tehlike olmaya devam etmekte/edecektir. Çeşitli ülkelerce ve Uluslararası Mahkemelerde hakkında yargılama yapılsa da, yeni ABD başkanı seçildikten sonra Başkan ile üç kez görüşen başka devlet yetkilisi yok. O nedenle böyle birini koruyup kollayan kişinin dünyanın finans, teknoloji ve ticaret açısından ve de kurumsal yapılardaki hakimiyetleri (NATO) gibi pek çok ülkenin kaderinde rol oynayan ülkenin başkanı ile bu denli yakın olması ise çok daha büyük bir sorunun her an yaşanabileceğini göstermekte.
Ve dünya şimdilik sadece seyretmekte.
İşte tam da şimdi “ Netanyahu, yeter yahu” diyoruz.
Bu vesile ile “Yurtta Sulh, Dünyada Sulh” diyen ve bize bağımsız bir devlet kurup emanet eden o büyük insan Atatürk’ü, bir kez daha ne büyük bir değer olduğunu görerek minnet, saygı ve sevgi ile yad ediyorum.
Ruhu şad olsun! (09.08.2025)



