BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
12 Eylül Cuma günü akşamüzeri “Milas 78’liler”in çağrısıyla Üç Fidan Parkı’ndaki forum-basın açıklamasındayım. Yine ‘yaşlıca’ bir topluluk var parkta. Yaş ortalamasını az da olsa düşüren ‘gençler’ de yok değil elbette ama tablo, bu gibi toplantı davetlerine hep icabet eden tanıdık bildik yaşıtlarımdan oluşuyor yine … Benden biraz yaşlılar ve biraz gençlerden oluşan bir topluluk.
Güvenlik emekçileri yine iş başında. Birkaçı sağda solda duruyor, dolaşıyor, biri de etkinliği kamerayla kaydediyor … Ben hem gazeteci olarak mesleğim gereği ve hem de o dönemde sanık olmuş, o döneme tanıklık etmiş, sevgili ülkeme karşı yükümlülüklerimi layığıyla yerine getirdiğim için hüküm giymiş bir yurttaşınız olarak oradayım. Üzerimde o dönemin ve sonraki yılların bütün izleriyle orada olmamam düşünülemez zaten. Notlar alıyorum, arada kalkıp fotoğraf çektikten sonra dönüp oturuyorum yerime … Yanımda, bu gibi etkinliklerde az rastlanan yaşta iki genç … Muhtemelen liseli … Aralarında ‘servisin gelmesine ne kadar kaldığı’nı konuşurlarken, biri birden bana dönüyor ve: “Burda ne oluyor amca?” diye soruveriyor …
Ne desem?
Kısacık bir şaşkınlığın ardından toparlıyorum kendimi ve şu ilk cümlemi:
“45 yıl önce bugün, ben 22 yaşında bir üniversite öğrencisiyken ülkemizde askeri darbe yapılmıştı …” diyor ve duruyorum. Daha ne diyebilirim? O günlerden bugünlere kadar bir ‘özet’ mi yapsam? Nasıl yapsam? Yapabilir miyim? Olacak şey değil. Olanaksız değil ama çok zor. Her şey bir yana geçip gitmiş yaklaşık yarım yüzyıl gibi çok uzun bir dönemi farkediyorum o anda … Ve yanımda, bir şeyler söylememi bekleyen, hiçbir şekilde konuyla ilgili en ufak bir bilgisi olmamış pırıl pırıl iki genç …
…
‘12 Eylül’!
Bunu duymamış olabilirler mi gerçekten?
Lafı da çok uzatmamalıyım. Vakit çok dar. Çok kısa süre içinde servisleri gelmek üzere muhtemelen …
“Ölenler oldu, uzun zaman oldu, anlatması uzun” mu desem …
Not defterime yazıyorum o çok eski şiirimsi dizelerimi. Gösteriyorum. Okuyorlar. Anlıyorlar. Göz gözeyiz.
Daha da nasıl anlatabilirdim? Bir büyük cümle kuşatması altında sessizce bakışıyoruz.
“Çok kötü, karanlık bir dönemdi” diye sürdürüp ekliyorum: “O dönemin gençleri olarak biz darbecilere teslim olmamıştık, mücadele etmiştik. Olanlar oldu ve bugünlere geldik. Geleceğimizi hep birlikte kurma mücadelemiz sürüyor. Tarih böyle bir yer işte …” diyorum can havliyle. Servisleri geliyor o sıra … “Teşekkür ederiz” deyip ayrılıyorlar … O an, o kısacık sürede gençlerin sorusuna yanıt olsun diye söyleyebildiklerim için değil ama, geçen kırk beş yılı düşünüp “Bi’şey değil” diyorum onlara. Gülümsüyoruz birbirimize …
Gülümsüyorum ama kendimi çok kötü hissediyorum. Çaresiz.
Tıpkı, geçenlerde, 40 yıl sonra buluştuğum bir arkadaşımın “Neler yaptın 40 yılda?” sorusunun bana yaşattıklarına benzer duygular, düşünceler içinde bocaladığım günkü gibi … Her şey ‘dünkü gibi’ ama …
Darbelerin, kuşaklar arası uçurumlar oluşturduğuna ilişkin bir değerlendirme hatırlıyorum. İşte ona düştüm sanırım. Yıllardır yazdıklarıma tutunmaya çalışsam ne çare…
İki genç servis araçlarına binip gidiyorlar. Onlarda, söyleyebildiklerimle tahmin edemeyeceğim bir iz bırakmış olabilir miyim? Eğer öyleyse çok sevinirim.
…
Ben neler yazıyorum, oysa o dönemde olan bitenlere bakar mısınız:
1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 650 bin kişi gözaltına alındı. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi idam istemiyle yargılandı. 517 kişiye idam cezası verildi. 259 kişinin idam dosyası Yargıtayca onandı. 49 kişi idam edildi. 71 bin kişi 141, 142 ve 163’den yargılandı. 98 bin 404 kişi ‘örgüt üyesi’ olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi ‘kuşkulu bir şekilde’ öldü. 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı. 14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları ‘açlık grevi’ sonucu yaşamını yitirdi. 30 bin kişi “sakıncalı olduğu için” işten atıldı. 1402 sayılı yasa nedeni ile 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi. 1402 sayılı yasa nedeniyle 9 bin 400 kişi kamu görevinden atıldı ya da sürüldü. 47 yargıç görevden atıldı. 7 bin 233 devlet görevlisi bölgeleri dışına sürüldü. 937 film ‘sakıncalı’ bulunduğu için yasaklandı. 23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu. İstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 31 gazeteci cezaevine konuldu. Gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci öldürüldü. 49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi …*
…
Peki ya geçen 45 yılda neler neler oldu? Bırakın 45 yılı, son 45 günde yaşananları düşünsenize bir …
(* 12 Eylül 2019 tarihli bianet’ten aktarılmıştır.)




