Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Bütçeyi, ileriye dönük tercihlerin parasal olarak ifade edildiği bir tasarım olarak tarif ediyorum. Bu, devlet bütçesi için de böyle, kişisel veya şirketler için de böyle.
Türkiye Cumhuriyeti de, iktidar eliyle iktidarın tercihlerini yansıtan 2026 bütçe tasarısını ortaya koydu.
Öncelikle Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülecek olan bütçe, daha sonra Genel Kurula getirilip tartışılacak ve oylanacak. Tabii oylamanın ne olacağını hepimiz biliyoruz. Daha demokratik olduğumuz yıllarda (Parlamenter sistemde) bütçe aynı zamanda hükümet için güven oylaması anlamına gelir, kabul edilmez ise hükümet düşerdi.
2026 bütçesinde iktidar giderleri 18.9 trilyon olarak öngörmekte. Bu giderleri karşılayacak gelirleri ise 16.2 olarak tasarlıyor. Yani 2.7 trilyon açık söz konusu. Bu para borçlanarak karşılanacak demektir.
2026 bütçesi, 2025 bütçesinin yüzde 28 artmış hali. Ancak öngörülen bütçe açığı kadar da yani 2.7 trilyon lira da faiz ödeneceği hesaplanmış.
Yine bu bütçede Gelir vergisinden 3.6 trilyon, Kurumlar vergisinden 1.7 trilyon, ÖTV’den 2.5 triyon ve KDV’den 3.5 trilyon lira vergi geliri hedeflenmekte. Ancak bu vergi gelirlerinden 3.6 trilyon liralık kısmından devlet istisna ve muafiyet adı altında vazgeçiyor. Bu, bütçe gelirlerinin yüzde 22’sinden vazgeçildiği anlamına gelmekte!
Oysa iktidar asgari ücretin vergi dışı tutulmasından, halkın kullandığı elektrik, doğalgaz ve akaryakıt gibi daha önce sübvanse ettiği ve şimdilerde vazgeçtiğini açıklaması ile bu durumu değerlendirdiğimizde iktidarın kimden yana, kime hizmet eden bir bütçe yaptığını anlamak zor değil.
Bakanlıklar bazında baktığımızda bütçede en büyük kalem Milli Eğitim Bakanlığı’na (2.9 trilyon) ayrılmış. Savunmaya -iç ve dış- 2 trilyon ayrılırken, sosyal yardımlara 917 milyar lira ayrılmış. Vergi gelirlerini oluşturan cezalar kısmında ise 206 milyarlık bütçenin 130 milyarının trafik cezalarından geleceği beklenmekte.
Bütçeyi sunan Sayın Yılmaz, her yıl olduğu gibi yine ‘istikrar vizyonu bütçe’ olarak sunumunu yaparken, enflasyonu 2026 sonunda yüzde 16 olarak öngörmekte. Daha yeni, TCMB enflasyon hedefini 5 puan artırarak, yüzde 28’den 33’e çıkarmışken trajikomik bir ifadeyi etmeden de duramadılar.
Bu bütçe ve kamu kaynaklarının nerdeyse yağmala anlayışı ile ve daha önemlisi hukukun üstünlüğünün olmadığı bir yerde istikrardan bahsedilemezken Sayın Yılmaz istikrar vizyonlu bütçe diyebilmekte. Şaşırdık mı? Tabii ki hayır! En çok da neye gülüyorum biliyor musunuz? Mali disiplin demiyorlar mı? Güler misin, ağlar mısın?
Anlayacağınız, 2026 yılında da vatandaşın anası ağlamaya devam edecek.
Bütçe sunumunda Sayın Yılmaz, “Tarım stratejik öncelik, 888 milyar lira kaynak aktaracağız” dediği noktada iyi ki salonda çiftçiler yoktu. Milyon metrekare tarım alanı ekilmekten vazgeçildi bu ülkede. Dünyada gıda enflasyonun en fazla olduğu ülkeyiz. Gerçi bilinen enflasyonda da Arjantin’i alt ederek onda da birinciliği elde ettik ya. Çarşı pazarda millet fileyi dolduramazken, akşam Pazar tezgahların altında kalanları toplamak artık sıradanlaşmışken bunların söylenmesi enteresan değil mi?
Ama bu iktidarda öğrendiğimiz ve artık sıradan olarak algılanan bir durum var. Önce söylediklerinin tam tersini çok rahatlıkla söyleyebiliyorlar. Ya da gerçek olmayan bir şeyi de çok rahat söyleyebiliyorlar. Bu, daha önceki iktidarlarda görmediğimiz bir durum. Kötü olansa milletin buna alışıyor olması. O nedenle ne istikrar vizyonları, ne enflasyon tahminleri, ne yerli ve milli söylemleri çok önemli değil.
Sanayide fabrikasını yurt dışına taşımayan çok az sayıda sanayici kaldı. Onlar da yeni yatırımları genellikle yurt dışına yapıyorlar. Tekstilciler derken ayakkabıcılar da “biz de gidiyoruz” demeye başladılar. Zaten nitelikli gençlerimizi bir süre önce kaybetmeye başladık. Ki en önemli kaynağımız.
Bir ülkenin en üst yasasının Anayasa, en üst mahkemesinin de Anayasa Mahkemesi olduğu kitaplarda yazarken, alt mahkemenin üst mahkeme kararını “ben tanımıyorum” dediği ülkemizde ne sermaye, ne yurttaş emniyette değildir.
Sınav yapacaksın genç insanımız birinci olacak ama siz onu mülakatta eleyeceksiniz. Üstelik seçimlerde söz verdiğiniz halde mülakatı kaldırmayacaksınız. O mülakatta o gence ne sordunuz da, yazılıda birinci olan o soruda saçmalayarak o işe alınmadı.
Şeffaflık beylik bir laf değil, idare şeffaf olmayınca herkes her şeyi düşünür.
Geldiğimiz yerden belli değil mi?
2026 bütçesinde yine yeniden, “deprem bölgesinin ihya ve inşası önceliğimizdir” diyebiliyorlar. Hâlâ konteynerlerde olan birçok yurttaşımız var. Şimdilerde bazılarına “artık orayı boşaltın” tebligatları yapılmakta. Nereye gidecek o insanlar? “Bir yıl içinde herkes konutunu alacak” denmişken, kimi yurttaşlar arazilerini kaybetmediler mi? Rezerv alan ilan edildiği için!
Sonuçta 2026 bütçesi, “yoksullaştır ve yardıma muhtaç et, sonra ölmeyecek kadar yardım et” bütçesidir. 100 bin lirayı aşan yoksulluk sınırını düşündüğünüzde bir aile bir maaş ile hesap edildiğinde kaymak tabaka hariç tüm ülke yoksullaştırılmadı mı?
Bugün tek maaş olarak 100 bin lira üzerinde alan ne kadar çalışan vardır sizce?
Durum buyken bile “asgari ücrete yüzde 16 mı, 20 mi, yoksa 25 mi zam yapalım” tartışmasına girmeleri ne kadar trajikomik değil mi? Ülke çalışan nüfusu asgari ücret ve bir tık üzerine baktığımızda neredeyse yarısı bu ücreti almakta. O nedenle hiçbir ülkede olmayan asgari ücret tartışması ülkemizde büyük bir olay haline gelip koca salonlarda görüşmeler yapılıp basın toplantısı ile açıklanmakta. Komik olan durum ise görüşmeler yapmak için orada olan sendikaların hiçbir etki ve yaptırım gücü olmayışı. Bu sizce tiyatro değil mi?
Bu arada size sürprizler de var bu bütçede. Yeni kabul edilen bir yasa ile çalışanların maaşlarında 10 yıl boyunca yüzde 3 kesilerek bütçeye “sosyal fon” olarak eklenecek. Bu konu, işsizlik fonu gibi kesilen fonların çoğu işverene, çok az kısmı işçiye.
2026 bütçesinin ulusal gelirin neredeyse dörtte birine tekabül eden bütçe açığı ile yine sıcak para peşinde koşacağımız anlaşılıyor. Adalet ve hukuk deyince bu ortamda sıcak paranın yine yüksek faizle bulunabileceğini düşünerek, önümüzdeki yılda üşüyecek ve yeterli beslenmeyen çocuklar, ümitler sonraki bahara kalacak, emekliler ve yoksulluk sınırı altında ücrete mahkum edilen çalışanlar yılı olacağı gözüküyor. Neden iyimser değiliz? ‘Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz’ değil mi?
Bunca yıllık iktidarlarında geldiğimiz nokta, başladıklarından daha iyi değil. Ne dedilerse hep daha kötüsü olmadı mı? Sabredin, en kötüsü geçti, seneye …. demediler mi? Örneğin 2021 yılında 2023 için enflasyon hedefleri yüzde 5’ti, 64.6 oldu! Yine 2022 yılında 2024 yılı için enflasyon hedefi yüzde 5 denmişti, 44.4 oldu!
2023 yılında 2025 için enflasyon hedefleri yine yüzde 5 dendi, 31-32 olacak! 2024 yılında 2026 için hedef yüzde 9 olacak deniyordu, şimdi 13-19 olacağı planlanmakta. 2026 bütçesinin yayınlandığı ayda ülkemizde enflasyon yüzde 33 dolayındayken, Estonya’da 5.2, Meksika’da 3.8, Avustralya’da 3.2, Almanya’da 2.4 ve İtalya’da 1.6. Enflasyon her kötülüğün anasıdır dendiğinde bunun ülkemiz için ne anlama geldiğini görebiliriz.
Bu arada, kıskanma polemiği yaşanan, Almanya ile ilgili durama parantez açarsak; milli gelir Almanya’da 55 bin ABD doları iken, bizde 13 bin dolar, asgari ücret Almanya’da 2 bin 160 euro civarındayken, bizde 22 bin lira, emekli maaşı Almanya’da 1850 euro iken, bizde en düşük emekli maaşı bildiğiniz gibi 16 bin 881 lira. Kıskanma kararını size bırakıyorum.
Bu bütçede halka büyük haksızlıklar yapıldığını düşünüyorum. Bütçeyi yapan iktidar, halkın satın alma gücünü azaltma çabalarını sürdürürken, diğer yandan da vergi artışları ile zar zor yaşamaya çalışan halka darbe üzerine darbe vurmakta.
Bütçe tasarısında vergi gelirlerindeki artış yüzde 28.7 olarak öngörülmekte. Neden hiç halk yararına bir şey yapmazlar anlaşılır gibi değil. Hep birlikte bakalım geçen yıldan bu yana petrol fiyatları aynı kaldığı halde, benzin geçen yıl 43 TL. iken bu yıl 53 TL. Bugün her konuda referans olan enerjiye siz haksız zamlar yapmaya devam ederseniz, her şeyin taşındığı günümüzde ister istemez her şeye zam yapılmış, yani fiyatları artmış olur. Aynı zamanda devlet haksız yere fazla vergi almış olur. Bu durumda enflasyon ile mücadele sadece göstermelik kalır. Halk fakirleşmeye devam eder, zenginler daha da zenginleşir. Toplumda gelir adaletsizliği daha da büyür ve sosyal düzen bozulur. Böyle bir ortamda istikrar, demokrasi, adalet duyguları erozyona uğrar ve sonunda devlet zor duruma düşer. Bu yol yol değildir!
Devlet, adaleti her konuda sağlamalı, her yurttaşın barınma, beslenme, eğitim ve sağlık hizmetlerine rahatça ulaşması sağlanmalıdır. Devleti yönetenler de bu beklentileri bütçe tercihleri ve uygulamaları ile ortaya koyarlar.
İşte bu bütçe, zenginden yana, katalog reklamlar yaparak ülkemizin yeraltı zenginlikleri olan madenleri kâr garantileri ile emperyalist kapitalistlere sunan bir anlayışı temsil etmektedir.
Her laflarında ‘mali disiplin’ diyenler, kamuda bu disiplini hiç sağlamadılar, hep halka fedakarlık yapın demekteler.
Bu bütçe ile ülkenin genel çoğunluğu için kara kışlar uzun sürecek demektir!
Dün 10 Kasım, Atatürk’ü Anma günüydü. Bizi ayakta tutan devletimizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevgi, saygı, rahmet ve özlemle anıyor, aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum! (11.11.2025)



