A. Kemal KAŞKAR –
Bir şehrin silüeti ya da panoraması önemlidir. Hangi şehir olursa olsun o şehrin, bilhassa tarihsel, mimari olarak değerli olan, dolayısıyla zenginlik olarak görülen yapılarının ufuk çizgisindeki görüntüsüyle ilgili tabloya dikkat çeker. Bu tablolarda silüetin bozulmasına tepki gösterilir. Bozan unsurların ufuktan silinmesi savunulur. Bu konuda en olumsuz örnek İstanbul’dur. Benzer görüntüler yıllar içinde, aralarında İzmir ve Ankara’nın da olduğu pek çok kentimize sirayet etmiştir.
Bu silüet eğer ‘arkeolojik değerler’le ilgili, ilintiliyse daha bir önem kazanır. Daha çok titizliği gereksinir.
İlçemizde böylesi önemli bir konuda sorunumuz var.
‘Yüzyılın Arkeolojik Buluntusu’ olarak anılan Karya Satrabı Hekatomnos’a ait anıt mezarın da içinde bulunduğu ve halk arasında ‘Uzunyuva’ olarak anılan-adlandırılan bölgede oluşturulan arkeopark alanının hemen yanıbaşında, tepesinde antenleriyle kocaman bir bina var: Telekom binası …
2010 yılında ilçemizdeki arkeolojik buluntular bakımından bir anda en öne çıkan ve 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınan Hekatomnos Anıt Mezarı ve Kutsal Alanı’nda, daha sonra her biri ayrı bir tarihi Milas Evi’ndeki Milas Müzesi’nin de içinde bulunduğu, Milas Konağı, Halı Müzesi ve Çocuk Aktivasyon Merkezi gibi bölümlerle oluşan Müze Kompleksi çalışmalarının sürdüğü dönemde, yıkılacağı ve alanın siluetinin korunacağı belirtilen bu bina, o gün bugündür durduğu yerde duruyor. Kimsecikler de uzun süredir ‘silüet’ten söz etmiyor. Uzunyuva’daki leyleklere her selam verişte gördüğümüz bu tabloya dikkat çekip bir anımsatma yapmak istedik. Bakalım dikkat çekecek mi?
“Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor”
Ekim 2017’de Uluslararası Şehir ve Sivil Toplum Kuruluşları Zirvesi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, (sonraki yıllarda ülkecek herhangi bir yararını göremediğimiz, hiçbir olumlu gelişmeye yol açmamış, aksine kötü örneklerin çoğaldığına tanık olduğumuz yıllar içinde içten olmadığı yönündeki kanaatlerin yaygınlaştığına dikkat çekerek) şu sözlerini de aktarmak isterim:
“Kadim şehirlerin en önemli güzelliği, ana karakterlerini kaybetmeden yeniyi bünyelerinde eritmesi, özlerinden katarak yeniden yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna bir şehirdir. Ama biz bu şehrin kıymetini bilmedik, biz bu şehre ihanet ettik, hâlâ da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum. Bizim evlerimiz genişlese de gönüllerimiz daralıyor. Binalarımız yükseldikçe ufkumuz kararıyor …”