BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Merhum Nuri Dinçsoy’u anmak istiyorum bugün. Aramızdan ayrılalı 6 yıl olmuş bile …
Nuri amcayı, KIZILAY Milas Şubesi Başkanı olarak tanımıştım yıllar önce …
KIZILAY Milas Şubesi ile ilgili haberleri sevgiyle, titizlikle yaptığım günler … Haber için bizi Milas Arastası’ndaki şube binasına bizzat telefon ederek davet eder, haber metni için yazılmasını istediği konuları, hazırladığı not kağıtlarına arada bir göz ucuyla bakıp yavaş yavaş dile getirirdi …
Yine yıllar önceydi, Derince İlköğretim Okulu’ndaki bir etkinlikte, öğretmenler odasında kendisine yer verdiğim günden aramızdan ayrılışına kadar bana gösterdiği yüksek muhabbeti hep mutlulukla anımsayacağım …
Benim ‘orta yaşlı’ günlerimdi. Gazeteci olarak bulunduğum öğretmenler odasında diğer davetlilerin gelmesini bekliyoruz. Gelen oturuyor gelen oturuyor derken oturacak yer kalmamış meğer … Tam o sırada ak sakalıyla Nuri amca girdi içeriye. Sağa sola bakınınca farkettim oturacak yer kalmadığını ve doğal bir refleksle hop kalktım yerimden ve ‘Nuri bey, buyrun siz oturun’ dedim. Yüzündeki o mutluluk gülümsemesini hiç unutmam. Sonraki yıllar içinde, zaman zaman “o gün bana yer vermiştin” deyip zaman zaman da çevremizdekilere o günü hep aynı gülümsemeyle anlatmıştır … Kendisine gösterilen saygıyı bu kadar saygıyla anan, anlatan bir insan olarak ona saygım hep artmıştır benim de … Öyle ki ona bir ‘baba ilgisi’yle yaklaştığımı bile rahatlıkla söylemişimdir yakın çevreme …
Nuri amca, bu anlamda hem çok değerli ve hem de çok değerbilir bir büyüğümdü benim için.
Üstelik KIZILAY Milas Şubesi’nin Başkanı idi.
KIZILAY demek iyilik demekti. KIZILAY ‘kötü günlerin dost eli’ydi.
Okullu olup sınıfları doldurduğumuz günlerde ‘KIZILAY KOLU’ mensubu olmaktan duyduğum mutluluğu hiç unutmam. Koluma üzerinde kızıl ay olan beyaz kolluğu takıp ‘bağış’ topladığımız günler. Ne büyük sorumluluk, ne onur-gurur verici bir çalışma … (Bir iki kez de ‘KOOPERATİF KOLU’nda çalışmış, onu da çok sevmiştim …) İnsanın sonra sonra şekillenmesinde o günlerimizdeki sevmişliklerimizin etkisi büyük … Bizim KIZILAY sevgimiz de o nedenle çok büyük!…
Ve Nuri Dinçsoy, KIZILAY ile ilgili, hepsi güzel-olumlu bu duygu ve düşüncelerimin simgesiydi, cisimleşmiş haliydi adeta …
2013 yılı Mart ayında yapılan KIZILAY Milas Şubesi genel kurulunda yaptığı konuşmada “24 yıldır Kızılay’a başkanlık yapıyorum. 87 yaşındayım ve sağlık durumum artık bu çalışmalar için elverişli değil. Bunun için yeniden başkan olmayı düşünmüyorum. Ama yönetimde görev verilirse elimden geldiği kadarıyla katkıda bulunmaya çalışırım” demiş ve yaklaşık bir yıl boyunca da yönetim kurulu üyesi olarak KIZILAY’a hizmet etmeyi sürdürmüştü … Yüksek bir gönüllülükle, sevgiyle, özverilerle …
Şubat 2014’te, 88 yaşında, büyük özverilerle, hep kocaman kocaman gönüllülüklerle ve elbette sevgiyle yaklaşık 25 yıl KIZILAY Milas Şube Başkanlığı yapmış bir güzel insan olarak yaşama veda etti …
Yıllar içinde yaptığım kan bağışları nedeniyle bana ‘bronz madalya’ veren KIZILAY’a hep çok güvenmemde, KIZILAY’ın benim gözümde hep artan itibarında Nuri amcanın büyük payını özellikle dile getirmeli, vurgulamalıyım …
Saygıyla anıyorum Nuri Dinçsoy’u …
…
Ama …
O’nu, aramızdan ayrılışının 6’ncı yılında, KIZILAY ile ilgili ‘kötü haberler’in gölgesinde anmak zorunda kaldığım için çok mutsuzum.
…
Geçen bir hafta boyunca, KIZILAY ile ilgili skandal haberler hakkında, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere iktidar sahiplerinden herhangi bir açıklama gelmedi …
Çok haklı ve yerinde olarak istifa etmesi istenen-beklenen KIZILAY başkanının (tutuklanmasını isteyenler bile var!) konuya ‘bıçak sırtı’ hassasiyetiyle bakmak gerektiğine dikkat çekerek yaptığı -sözde- “vergi kaçırmak ile vergiden kaçınmak ayrımı” tarihe kocaman bir ayıp olarak not düşüldü bile …
Büyük bir hüzünle …
KIZILAY’ın, yine bildiğimiz KIZILAY olabilmesi için, bir dakika bile durmaksızın istifa etmesi gereken ya da bir dakika bile beklenmeksizin haklarında soruşturma başlatılması ve soruşturmanın selameti bakımından görevden alınması gerekenlerle ilgili beklentiler sürüyor …
Ve dolayısıyla, güzelim KIZILAY’ımızın bir an önce, “alan memnun satan memnun” batağından kurtarılması beklentileri de …
Başsağlığı, sabır ve acil şifa dilekleri …
Elazığ depreminde yıkılan binaların enkazı altında, Van’da düşen çığlarda karlar altında kalarak yaşamlarını yitiren, Suriye’nin İdlip kentinde de şehit edilen sevgili yurttaşlarımın boşluklarıyla büyüyen acıları paylaşıyor, ailelerine, yakınlarına, sevenlerine, halkıma başsağlığı ve sabırlar, bütün bu olmaz olası olaylarda yaralanan yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyorum …
‘Taşlara rengarenk canlar veriyor …’
Geçenlerde bir WhatsApp mesajı aldım, Milas ÖNDER Gazetesi’nde Sayfa Sekreteri olarak çalıştığı dönemden mesai arkadaşım olan Ayşenur Kanden’den:
“Abi iyi akşamlar, ben bir süredir taş boyama yapıyorum. Bunu bir ‘iş’miş gibi değil sevgiyle yapıyorum ama biraz biraz da olsa harçlığımı çıkarmak istiyorum … Bu konuda bana yardımcı olur musunuz, daha çok birileri bilsin diye bir sitede ya da gazetede benim için yazabilir misiniz …” diye yazmış …
Sevgili gençlerimize her fırsatta yardımcı olmanın büyük keyfiyle “Elbette …” diye yanıtladım onu …
Başarı dileklerim eşliğinde sizlere de -duymadıydık demeyesiniz diye- duyurmuş olayım:
Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğrencisi, Milaslı Ayşenur Kanden, taşlara rengarenk canlar veriyor. Doğanın şekillendirdiği taşların üzerine özgün tasarımlar yapan Kanden, istenirse, sipariş üzerine, örneğin mesleğinize ve de kişisel özelliklerinize, yaşamınızdaki hava durumunuza göre de çalışmalar yaptığını söylüyor.
Taş boyamayı sevdiğini, bunun kendisine de iyi geldiğini belirten ve yakın çevresinin tavsiyeleriyle -bir süredir- “harçlığını taştan çıkaran öğrenci” olmayı düşünmeye başlayan, yağlı boya-kara kalem portre çalışmaları da yapan Ayşenur Kanden’e, instagram adresi pati_art0’dan ulaşabilirsiniz …
Karanfil Sokağı
Ahmet ARİF –
Tekmil ufuklar kışladı
Dört yön, on altı rüzgâr
Ve yedi iklim beş kıta
Kar altındadır.
Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
Ray, asfalt, şose, makadam
Benim sarp yolum, patikam
Toros, Anti-Toros ve asi Fırat
Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
Vatanım boylu boyunca
Kar altındadır.
Dövüşenler de var bu havalarda
El ayak buz kesmiş, yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu
Dağlara çekilmiş
Kar altındadır.
Şarkılar bilirim çiğ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz, yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia Lorca’nın mezarı,
Ve gözbebekleri Pierre Curie’nin
Kar altındadır.
Duvarları katı sabır taşından
Kar altındadır varoşlar,
Hasretim nazlıdır Ankara.
Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık,
Sevmem, netameli aydır.
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda,
Kar altındadır.
Gecekondularda hava bulanık puslu
Altındağ gökleri kümülüslü
Ekmeğe, aşka ve ömre
Küfeleriyle hükmeden
Ciğerleri küçük, elleri büyük
Nefesleri yetmez avuçlarına
-İlkokul çağında hepsi-
Kenar çocukları
Kar altındadır.
Hatip Çay’ın öte yüzü ılıman
Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir’de
Karanfil Sokağında gün açmış
Hikmetinden sual olunmaz değil
“mucip sebebin” bilirim
Ve “kâfi delil” ortada…
Karanfil sokağında bir camlı bahçe
Camlı bahçe içre bir çini saksı
Bir dal süzülür mavide
Al – al bir yangın şarkısı,
Bakmayın saksıda boy verdiğine
Kökü Altındağ’da, İncesu’dadır.