BAKIŞ Haber / A. Kemal KAŞKAR –
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, bu yılki teması “sürdürülebilir üretim ve tüketim” olan ‘17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’ dolayısıyla yaptığı açıklamada, çölleşmenin iklim krizi, erozyon, toprak bozulumu, biyolojik çeşitlilik kaybı ve tarım arazilerinin tahribatı gibi birçok konu ile doğrudan ilişkili olduğunun altını çizerek, özetle şunları söyledi:
“Bugün dünya nüfusunun 1/3’ü kurak bölgelerde yaşıyor ve bu ülkelerin %90’ı gelişmekte olan fakir ülkeler. Aynı şekilde dünya ekili tarım alanlarının %44’ü ve yetiştirilen canlı hayvan varlığının %50’si de kurak alanlarda. Bununla birlikte toprak bozulumu nedeniyle dünyada verim artışı %10 azalırken, gelecek 10 yılda bu oranın %2 daha azalacağı ve verimde azalışın 2050 yılında kurak alanlarda %40’lara ulaşacağı tahmin ediliyor. Öte yandan Dünya’da 821 milyon insan açlık çekerken, gıdanın 1/3’ü (13.3 milyar ton) israf oluyor. İsraf edilen gıdanın ayak izi 1.4 milyar hektara yani dünya tarım alanlarının 1/3’üne denk geliyor. Gıda güvenliği açısından büyük önemi olan kurak alanlar toprak bozulumu nedeniyle verimliliğini kaybediyor. Açlığın önlenmesi ve gıda güvenliğinin sağlanması için tüketim alışkanlıklarımızı da tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Örneğin bir kg sebze için 322 litre su gerekirken, 1 kilogram dana eti için 15.414 lite, 1 kg koyun veya keçi eti için 8.763 litre, 1 kg tavuk eti için 4.325 litre su tüketiliyor. Bir ton kumaşın boyanması için 20 ton suya ihtiyaç duyulurken, 1 tişörtün üretimi için 2.500 litre su kullanılıyor.
Bu nedenle tarım arazisi bozulumu, çölleşme ve kuraklıkla mücadele çalışmalarında sürdürülebilir tarım arazi kullanımının sağlanması, bozulan tarım arazilerinin restorasyonu kadar bireysel olarak tüketim
alışkanlıklarımızın değişmesi doğaya olan yükümüzün azaltılması ve gıda israfının engellenmesi konularında herkesin üzerine düşeni yapmasının büyük önemi bulunuyor.”
Türkiye’nin yaklaşık % 80’i çölleşme riski altında
Açıklamasının son bölümünde, ‘Türkiye Çölleşme Risk Haritası’ verilerine göre Türkiye arazisinin % 53’ünün orta % 26’sının ise yüksek çölleşme risk sınıfı içinde yer aldığını belirten Ataç, “Buna göre ülkemizin neredeyse % 80’inin kaygıya değer düzeyde çölleşme riski altında bulunduğu görülmekte. Orta sınıftaki arazilerin bir kısmı ise çok yakın gelecekte yüksek çölleşme riski altında. Mevcut yüksek çölleşme sınıfındaki araziler ile yakın gelecekte çölleşme potansiyeli yüksek sahalar birlikte değerlendirildiğinde Türkiye yüzölçümünün yaklaşık yarısının yüksek çölleşme riski altında olduğu (% 49’u) anlaşılıyor.
Küresel ölçekte son 20 yılda 10 milyon kişinin çölleşme nedeniyle göç ettiği tahmin ediliyor. Çölleşme, dünyada karasal alanın % 25’ini oluşturan 4 milyar hektar alanı, 168 ülkede ise 1,5 milyar insanın hayatını doğrudan etkiliyor. Tarım arazilerinde de dünya genelinde her yıl 12 milyon hektar tarım arazisi (3 Konya ili büyüklüğünde bir alan) tahribata uğruyor. Buna bağlı olarak tarımsal üretimde gelecek 10 yılda % 2 azalma olacağı öngörülüyor. Türkiye’de de son 16 yılda yaklaşık 3,5 milyon hektar tarım arazisi (yaklaşık Konya ili kadar) tarım dışı amaçlara tahsis edilmiş ve ekolojik anlamda çöle dönüşmüş durumda. Tarım arazilerinin % 59’u, meraların % 64’ü, orman arazilerinin % 54’ünde çeşitli şiddetlerde erozyon görülüyor. Küresel salgının bize hatırlattığı en önemli unsurlardan biri, sağlıklı yaşam için gıda güvencesine, gıda güvencesi için tarımsal üretime, tarımsal üretim için de verimli tarım topraklarına duyduğumuz ihtiyaç. Bu nedenle verimli tarım arazilerimizin çölleşmesi riskine karşı tedbir almak hem bugün için hem de gelecek kuşakların haklarını koruyabilmek için hepimizin sorumluğudur” dedi.