Şermin YAŞAR / Öykü / Doğan Kitap / 50. Baskı 2018 / 166 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR
Şermin Yaşar 1982 yılında Almanya’nın başkenti Berlin’de dünyaya gelmiştir. Aslen Bilecikli olan yazar göçmen bir ailenin kızıdır. Çocukluk yıllarında ailesi ile birlikte Türkiye’ye dönen yazar, memleketi Bilecik’in Kınık ilçesine yerleşmiştir. Lisans eğitimini Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde, lisansüstü eğitimini Gazi Üniversitesi’nde tamamlayan yazar bir süre reklam metin yazarlığı yapmıştır.
2009-2017 yılları arasında Nejat Çarkacı ile evli olan yazarın bu evliliğinden Tuna ve Mete isimlerinde iki oğlu, Nâme isminde de bir kızı bulunmaktadır. 2018 yılında ikinci evliliğini yaptığı Prof. Dr. Nedim Arda ise nikahtan 3 ay sonra kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmiştir.
Ankara’da yaşamını sürdüren Şermin Yaşar kısa sürede oldukça geniş bir kitleye ulaşmayı başarmıştır. Çocuklarının doğumu ile birlikte anneliği hayatının merkezine alan Şermin Yaşar bir yandan sosyal medyada annelik deneyimlerine dair aktif paylaşımlar yaparken diğer yandan ilk kitabı “Başlarım Şimdi Anneliğe”yi kaleme almıştır. Bu kitap ilk kitabı olarak 2015 yılında raflardaki yerini almıştır. Daha sonra yazarlığa üretken bir şekilde devam eden yazar içten dili ve çocuklarına karşı duyduğu yoğun empati duygusu ile annelere ilham olması amacıyla “Oyuncu Anne” adlı kitabını aynı yıl yayımlamıştır. Bu kitabı ile yazarlık kariyerindeki en büyük yankıyı uyandıran yazarın, günümüzde hem çocuklar hem de yetişkinler için yazdığı eserleri bulunmaktadır.
Şermin Yaşar kitap piyasasında çocuklar için oyun önerisinin az olduğunu fark ederek çocukların hayal dünyasının gelişmesini sağlayan, onlarla diyalog kurulabilen, el becerilerini geliştiren ve kişisel gelişimine katkıda bulunan aktiviteler yazmaya başlayarak yazın hayatına adım atmıştır. Çocukların hem yaşıtlarıyla hem de ebeveynleriyle oynayabileceği oyunları, sosyal medyada “Oyuncu Anne” adıyla paylaşmıştır.
Eserlerinde sohbet havası hakimdir. Çocuklar için yazdığı eserlerinde eğitsel iletiler ve değer kavramları ön planda olmaktadır. Eserlerinde eğlenceli bir dil kullanması, ele aldığı konularda seçici davranması ve iletileriyle hem yetişkinlere hem de çocuklara mesajlar vermesi okunurluğunu arttırmadaki başlıca etkenler olmaktadır. Yazarın ele aldığı öykü kitapları okuyucunun yaş grupları hedef alınarak tasarlanmış kitaplar olmaktadır.
“Deli Tarla” kitabı ile 2020 yılında ‘Sait Faik Hikaye Armağanı Ödülü’nü kazanmıştır.
Çocuk Kitapları
Dedemin Bakkalı, Dedemin Bakkalı-Çırak, Abartma Tozu, Oh Ne Ala Memleket, Babaannem Geri Döndü, Çok Hayal Kuran Çocuk, Cingo: Ben İnsan Değil miyim?, Kuş Masalları, Bizimki, Cesaret Sandığı / Tilki Masalları Serisi, Garip Bir Kuyruk / Tilki Masalları Serisi, Uyuyor musun? / Tilki Masalları Serisi, Cebimdeki Mandalina Ağaçları, Lo, Dahacık, Pekicik, Hıhıcık, Para Ağacı
Yetişkin Kitapları
Söyleme Bilmesinler, Kalk Yerine Yat, Deli Tarla, Oyuncu Anne, Tarihi Hoşça Kal Lokantası, Başlarım Şimdi Anneliğe, Gelirken Ekmek Al, Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu, Oyun Takvimi, Ev Yapımı-Sihirli Değnek: Denenmemiş Mutluluk Tarifleri, Kötü Alışkanlıklara İyi Öneriler
Arka kapaktan …
“Hayat ne biriktirir bizim için?
Kırık dökük aşklar, yaşanmamışlıklar, olmamışlıklar, bir çocukluk anısına teğellenmiş hüzünler, aşkın sonsuz bekleyişleri, ayrılıklar, kentler, köyler, yollar, rüzgârlar, gündoğumları, biraz keder, biraz da neşeyle çatılmış evler… Hayat bizim için saklamaya hazır olduklarımızı, bize yakışanları, ihtiyacımız olanları ve bizi büyütecekleri, bizi biz edecekleri biriktirir…
Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu, gidenler için bir ağıt, kalanlar içinse bir şiir, biriktirilmiş insan öyküleri…
Şermin Yaşar, Göçüp Gidenler Koleksiyoncusu’nda o çok özlediğimiz “insan”a bütün görkemiyle geri döndürüyor bizi. Hazırlayın yüzünüzü. Gülüşünüzün yanına biraz da keder koyun, okurken biraz ondan alacaksınız, biraz bundan. Kıtlama çay içer gibi…”
Ve son olarak sizlerle, kitaptan beni en çok etkileyen bir öyküyü paylaşmak istiyorum …
“Çatlak”
Müjgân Abla’ya “Çatlak” diyorlar. Seven sevmeyen, bilen bilmeyen “çatlak” diyor. Çok gülüyor Müjgân Abla. Ağzından dışarıya taşan, havai fişek gibi patlayan, bütün dalgın bakışları ona çeviren, gri havayı dağıtan coşkulu bir kahkahası var Müjgân’ın. Yanındakiler, Müjgân sıkı bir espri patlatıp da ortaya bomba gibi bir kahkaha atınca, hafifçe omzuna vurup “Ay Müjgân yaaa, ne çatlaksın” diyorlar. Üstünü başını düzeltip göğüs dekoltesini kontrol ederek saçlarını savuruyor.
Düğünlerde çok oynuyor Müjgân Abla. Sırasını bekliyor. İnsanları izliyor, alkış tutuyor. Herkes oynayıp da kurtlarını döktükten sonra çıkıyor sahneye Müjgân. Müzisyenlerin yanına gidip istediği şarkıları söylüyor, müzisyenler “hay hay” diyorlar baş hareketiyle. Yüksek topuklularını sahnenin ortasında çıkarıp kenara atıyor, yalın ayak oynuyor Müjgân. Herkesin ağzı açık kalıyor, yerdeki kurtlar bile sağa sola kaçışıp Müjgân’a yer açıyorlar sanki. Genç kızlar kendilerinin de bir Müjgân olduğunu, böyle kıvırdığını, herkesin kendisini izlediğini hayal ediyor, olmayacağını bile bile.
…
Düğünlerin ertesi günü babaanneme geliyor Müjgân, “Çok nazar olmuşum, okuyuver beni” diyor.
… Babaannem tespihini çekerek bir duayı tekrar eder gibi, “Ah kim bilir ne derdin var?” diyor. Kim bilir ne derdin var Müjgân?
Bunu Müjgân’ın baş yastığına sormak lazım. Yıllardır her gece dalga dalga saçlarını kılıf gibi üstüne serip yıldızları izler gibi tavanı izlediği, gözyaşlarını üzerine akıttığı, acıdan dişleriyle ısırdığı, öfkeden yumrukladığı belki, sevgilisine sarılır gibi sarıldığı bazen, soğuk tarafını başının ateşini dindirsin diye ters yüz ettiği yastığına soralım. Diyelim “Müjgân’ın bu halleri niye böyle?”
…
Gidelim, tek katlı evinin pencere pervazına soralım. Hani çiçekler dizerdi yan yana, her gün damla damla sular, Aykut Abi’nin geçişini beklerdi. Geceleri Aykut’la buluşmak için aynı pencereden kaçar, aynı pencereden girerdi. Telefonla konuşurken pencereden bakardı hani. O geçerken yüzünde güller, yanaklarında çiçekler açardı. On yılını böyle geçirmişti hani, evdekilere çaktırmadan… Ha bugün gelirler istemeye ha yarın diyerek ve her gün aynı heyecanla Aykut’u bekleyerek. Aykut’un bir başkasıyla nişanlandığını bilmeyerek hani. Hani Müjgân, pencereden bakıyordu bir sabah, kasımpatıları suluyordu öyle itinayla. Duydun mu demişti komsusu usulca, “Aykut nişanlanmış dün akşam, iyiydiniz be Müjgân, hiç demedin ayrıldığınızı…” Hani kalbi yerinden çıkıp nefesi kesildiğinde o an, hani gözyaşlarıyla sulamaya başladığında bundan sonra kasımpatıları… Oradaydı hep pencerenin pervazı. Ona soralım, diyelim “Müjgân neden böyle çatlak?”
Hiç tanımadığı biriyle evlendi geçen ay Müjgân Abla. Almanya’da bir akrabaları aracı olmuş. Nikâhı, işlemleri, pasaportu falan apar topar halledip çekip gitti düğün falan istemeden. Çiçeklerimi sana vereyim dedi giderken. Hepsini tek tek taşıdı, vedalaştı çiçekleriyle. Güneş sevenleri güneşe, gölge sevenleri gölgeye koydu. Sularını nasıl vereceğimi anlattı, dinledim. Saksılardan birini yere düşürdü yerleştirirken, çiçek saksısından özür dileyen bir kadın da gördü bu gözler. Her gün tarif ettiği gibi suluyorum akşamüstü çiçekleri. Dün gece ayağım ıslandı evde yürürken. Yaş yere basmışım. Çiçeklerden biri su akıtmış. Hangisi diye baktım. Müjgân’ın düşürdüğü saksı. Kasımpatı saksısı… Su sızdırıyor. Ona bakıp bakıp sorduğumuz sorunun cevabı akmış saksıdan… Yerde görünmez kelimelerle bir iz bırakmış: “Müjgân Abla’ya çatlak diyorlar. Müjgân çatlak değil, Müjgân’ı fena kırmışlar…” (Sayfa 155-157)