BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
2 Temmuz Salı günü Milas Kent Konseyi’nin seçimli genel kurul toplantısı yapıldı.
Yüksek katılımlı bir toplantı olması bakımından başarılı bir buluşturma olduğunu hemen belirtmek istiyorum.
İlçemiz genelinde resmi kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarının Kent Konseyi genel kurulu çatısı altında yaygın temsilinde ‘olmazsa olmaz eşik’ aşılmış görünüyor.
Sevgili yurttaşlarımın, ‘devlet işleri’ diye başlıklandırabileceğimiz çok geniş alanda çok büyük ölçüde ‘vekaletçi yöntem’le dışarda kalmayı tercih ettikleri, “üzerlerine vazife olmayan” bu işlere burunlarını sokmak istemedikleri (elbette tarih içinde kafalarına kafalarına vurulan odunlarla “hadlerinin öğretilmesi”nin de etkisiyle) ülkemizde ‘yönetime demokratik katılım kültürü’nün zayıflığı malûm!
Bu kültürü güçlendirmek adına atılan ufak ufak adımlar karşısında sevgili yöneticilerimizin öngörüsüz reaksiyonlarını da ‘zayıflık nedeni’ olarak not etmeliyim …
İşte size Milas özelinden bir örnek:
1998 yılında ‘Milas Kent Senatosu’ adı altında başlatılan sürecin daha ilk adımında, dönemin Kaymakamı Ayhan Boyacı’nın, -o günkü mevzuat duvarını iyice yükseltip- resmi kurum ve kuruluşlar tarafından Kent Senatosu’na temsilciler gönderilmesi istemine sert tepki göstererek, -mealen- “Ankara’da bir meclisimiz vardır, belediye meclisi de vardır; başka meclisler kurulamaz. Kurumlardan temsilci gönderilmemesi …” gibilerden bir yazışma yaptığını anımsıyorum.
“Temsilci gönderen kurum-kuruluşlar ve kurumunu-kuruluşunu temsil sıfatıyla Kent Senatosu toplantısına katılacak olanlar hakkında cezai işlem başlatılacağı” falan da eklenerek …
Yıllarcadır böyle böyle yönetilen ülkemde ‘yönetişim’in rüyasının görülebilmesi bile çok güçtü elbette ve pek çok şeyin değiştiği söylenen, yeni yeni vitrinlerin düzenlenmeye çalışıldığı bugünkü koşullarda da halâ güç!
Öyle yasal düzenleme yapıp da Belediye Kanunu’na madde eklemeyle falan bir çırpıda olacak işler değil bunlar … Nitekim yeterince olmuyor bir türlü …
Geçen Salı günü, başta Kaymakam Eren Arslan olmak üzere davetli resmi kurum-kuruluş temsilcilerinin Milas Kent Konseyi genel kuruluna -sanırım- eksiksiz katılmış olmalarının, bu tarihsellik içinden bakarsak önemi daha bir ortaya çıkar diye yazdım bunları …
Ve ‘genel kurullar’ın kent konseylerinin karar organı olduğu düşünülürse, tüm bileşenlerini eksiksiz olarak buluşturması istenen bir çatı olarak kent konseyi genel kurulunun önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bu bakımdan Milas Kent Konseyi Genel Kurulu, orada temsil edilmek isteyen yeni yeni derneklerin de katılımıyla giderek çok daha etkili bir kent konseyi pratiğinin gerçekleşebileceğine işaret ediyor.
Son olarak; AKUT, Güllük Hermiyas Kadın Girişimi, Kültür, Eğitim ve Sanat Dayanışma Derneği, Kemikler Mahallesi Kalkındırma, Güzelleştirme, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Milas Yörük Obaları Kültür Derneği ile Milas Avcılar, Atıcılar ve Amatör Balıkçılar Derneği’nin Milas Kent Konseyine üyelik başvurusunda bulunması, genel kurulun ilçemizi temsil çıtasını bir hayli yükseltecek, tartışmasız ve sevindirici bir durumdur.
Bir Milas Kent Konseyi Gönüllüsü ve eski Genel Sekreteri olarak, genel kurulun oluşumunda yaşanan bu olumlu gelişmeleri not ettikten sonra, Meclis ve Çalışma Grubu örgütlenmelerindeki olumsuzluklara da dikkat çekmeliyim.
Milas Kent Konseyi’nin Genel Kurul, Yürütme Kurulu ve bir de Kadın Meclisi ile Güllük Mahalle Meclisi dışında görünür bir örgütlenmiş yapısı yok (ya da kalmamış) gibi … (Var da ‘görünür kılınamamakta’ ise bilemem …)
Geçen dönemlerde oluşumu için yoğun çaba sarfedilen Mahalle Meclislerinde bir hayli geriye düşüldüğü görülüyor. Gençlik, Çocuk ve Engelliler Meclisleri için de durum aynı gibi … Bu alanda ciddi anlamda hareketlenme sağlanmalı. Aksi durumda, zaten ‘tüzel kişiliği’ olmayan bir yapı olarak konseyin ‘tabela’da kalıvermesi işten bile değildir. Dolayısıyla, Yürütme Kurulu da kendisini ‘Yönetim Kurulu’ durumuna düşürmüş olur ve kent konseyinin ‘herhangi bir dernek’ten farkı kalmaz … Bu ise, katılımcı yerel-yerinden yönetim çabalarımız için büyük bir yenilgidir …
Ne mi yapmalı?
Gönüllülerin gönlü kazanılıp harekete geçirilerek, gönüllülük duyguları ile hemşerilik coşkularını ustaca harmanlayan bir söylem ve yaklaşımla Milas Kent Konseyi ile ilgili farkındalık ve çalışma arzusu ilçemiz genelinde yaygınlaştırılmalı …
Kolaylıklar diliyorum …
Zulme karşı hep direndi Anadolu ve hiç dönmedi yolundan …
Sivas katliamının üzerinden 26 yıl geçti!
Anadolu’nun tarih içindeki yolculuğunda kahrolası zulüm hep vardı, hep oldu.
Ve ille de zulme karşı hep direndi Anadolu …
2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta göz göre göre yakılan canlarımız da o onurlu direnişin içindeydiler.
“Koyun beni hak aşkına yanayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan
Yolumdan dönüp de mahrum mu kalayım
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyenlerdendiler.
…
Unutmadık, unutturmuyoruz.
Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz …
‘küçük iskender’e veda …
A.Kemal KAŞKAR –
şiirlerinde büyük harf kullanmaz, o nedenle “derman iskender över” diye tanınmaz ‘küçük iskender’ adını kullanırdı.
harflerin, kelimelerin birbirlerine ‘büyüklük taslama ihtimali’ni ortadan kaldırmak için bir tür önlem almıştı belki de. şu kocaman dünyaya bir bakın hele, ‘haksızdı’ diyebilir misiniz …
2006 yılında ilçemizdeydi. ören belediyesince başlatılıp halen milas belediyesi tarafından sürdürülmekte olan melih cevdet anday edebiyat ödülünü “iskender’i ben öldürmedim” adlı şiir kitabıyla kazanmıştı. tanışıp konuşmuştuk. zenginleştiğimi hissetmiştim. tanıştığımıza memnun olmuştum …
…
biliyorduk, bekliyorduk …
kanserdi, geri dönüşü olmayan bir yolda hızla ilerliyordu, falan filan …
geçen yıl ağustos ayında bavul dergisinde yayınlanan ‘okurlarıma’ başlıklı veda yazısında şöyle demişti:
“haziran 2018’de saptanan tümörler, metastazlar, o, bu: sancılı, keyifsiz bir yolun başlangıcı benim için. bugüne güzel geldiğimizi düşünüyorum; böyle de gittiği yere kadar gidecektir. kaç kuşaktır sizinle olduğumdan dolayı samimiyetle söylüyorum ki çok mutluyum. arşivimdeki, masamdaki, aklımdaki her şeyi toparlamayı, yarım bırakmadan size teslim ederek fişi çekmeyi planlıyorum. umarım zamanım yeter. dostça kalın.”
…
can yayınları arasında 2016 yılında yayınlanan “her şey ayrı yazılır / panik yok: çıkış yolunu bulamasanız da olur” kitabını okuyorum bir süredir … 255 sayfalık kitabın 162’nci sayfasına varabilmişim … yani henüz bitiremedim … kim bilir o neleri neleri bitirememiştir …
ona ‘büyük’ üzüntüyle veda ediyoruz … acımız, kaybımız çok ‘büyük’ …
Acıyı Bal Eyledik
“Pir Sultan ölür dirilir”
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL-
bak şu bebelerin güzelliğine
kaşı destan
gözü destan
elleri kan içinde
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni
damda birlikte yatmışız
öküzü hoşça tutmuşuz
koyun değil şu dağlarda
san kendimizi gütmüşüz
hor baktık mı karıncaya
kırdık mı kanadını serçenin
vurduk mu karacanın yavrulusunu
ya nasıl kıyarız insana
sen olmasan öldürmek ne
çürümek ne zindanlarda
özlem ne ayrılık ne
yokluk ne yoksulluk ne
ilenmek ne dilenmek ne
işsiz güçsüz dolanmak ne
gün gün ile barışmalı
kardeş kardeş duruşmalı
koklaşmalı söyleşmeli
korka korka yaşamak ne
kahrolasın demiyorum
kahrolma da
gör beni
kanadık toprak olduk
çekildik bayrak olduk
döküldük yaprak olduk
geldik bugüne
ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu
kör olasın demiyorum
kör olma da
gör beni