BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Son dönemde o kadar sık yaşıyoruz ki … ‘Deprem(ler)’den söz ediyorum. Uzmanlar, yaşanana ‘deprem fırtınası’ diyorlar …
Elazığ-Malatya illerimizde yaşanan depreme kadar can kaybı yaşamamış ve ‘çok şükür’ deyip durmuştuk ama 24 Ocak Cuma akşamı saat 20:55’te 40 saniye gibi uzunca sayılabilecek bir süre etkili olan ve yıkım gücünün 9 olduğu belirtilen 6.8’lik depremde, en son bilgilere göre 41 yurttaşımızı kaybettik, yaklaşık bin 600 yurttaşımız da yaralandı … Bölgede 76 evin yıkıldığı 645 binada ağır hasar meydana geldiği belirtiliyor …
Depremin üzerinden geçen yaklaşık bir haftanın ardından maalesef tablo bu …
Şimdilerde bir kez daha gündemimiz, başta İstanbul ilimizde olmak üzere olası depremler üzerinde yoğunlaşmış durumda … (Öyle bir yoğunlaşma ki bu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, gündemin sıcaklığına kendisini kaptırıp “İstanbul’da 7.5’luk deprem senaryosuna ciddi bir şekilde çalışıyoruz” deyiverdi ve olası (en iyisi: ‘olmayası’ ya da ‘olmaz olası’) bir depremle ilgili bu ifade ediş bir rahatlamaya değil aksine çok ciddi bir endişeye yol açmış durumda, neyse …)
Sadece ülkemizde (Manisa’da sarsıntılar sürüyor, Akdeniz’de meydana gelen 5.4’lük deprem Marmaris’te hissedildi) değil başka başka ülkelerden de (Küba, Arnavutluk) deprem haberleri geldikçe, bu gündem üzerinde bir süre daha çalışıp tartışacağa benziyoruz …
“Deprem sırasında ve sonrasında neler neler yapmalı” sorusu üzerinden, örneğin “Hayat kurtaran üçgenler”le ilgili paylaşımlar yapıyoruz yine. “Deprem çantası”nı anımsadık ve içindeki ‘olmazsa olmaz’ları konuşuyoruz yine … Daha daha birçok şey … Yine ve yine, her ‘deprem’ sonrasında başlayıp bir süre sonra etkisi azala azala adeta sönen tanıdık-bildik muhabbetlerimiz hepsi!
Elbette büyük önemi var bu muhabbetlerin. Hepimizin bilmesi, yapması, farkında-hazırlıklı olunması gereken şeyler bunlar. Ama daha fazlası var: Ya ‘deprem öncesi’ ya da ‘iki deprem arası’ yapmamız gerekenler!?
İktidardakilerin olmayacak tepkiler verdiği, gereksiz ‘heyheylenmeler’ içine girip vaziyeti idare etmeye çalıştıkları koşullarda, -Elazığ Valisinin kastettiği anlamda- ‘algı yönetimi’ ile sınırlı bir dünyada yaşamadığımız kesin. Deprem bu! Algıyla malgıyla ilgilenmeden, saniyeler içinde alıp götürüyor …
İktidardakilerin, kendilerine soru sorulunca rahatsız olmalarının, demokrasimiz açısından ‘sağlık işareti’ olduğunu düşünmüşümdür hep. O nedenle, yıllardır yaptığım gibi yine ‘soru/yorum’:
Deprem(ler)le ilgili ‘Araştırma Önergesi’nin AK Parti-MHP (cumhur) ittifakı vekillerinin oylarıyla reddedilmesi, sıra demokrasimiz için yıkıcı bir etki yaratmıyor mu?
Anadolu’nun ‘kırık hatları’ndan, bu anlamda depremsellik bakımından çok riskli bir coğrafya olduğundan söz ediyoruz hep. Tam da bu noktada, (coğrafya dersinin seçmeli hale getirilmesine karşı küçük bir ‘itiraz parantezi’ açıp kapatıp) sadece coğrafi-yer bilimsel anlamda değil ekonomik, kültürel ve bilhassa siyasal depremselliklerimizden de söz açmakta yarar var. Tümü, derinlerde ‘kırıklar’ barındıran, adeta kesintisiz sarsan-sarsılan alanlar. ‘Partili Cumhurbaşkanı-Tek Adam rejimi’ diye adlandırdığımız model içinde bu sorunumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni küçültmesi oranında misliyle büyüdü, büyüyor.
Hani zaman zaman sorulur ya: “Yahu tamam muhalefet yapıyorsunuz da, iktidar hiç mi güzel-doğru-yerinde işler yapmıyor?” diye …
Tersinden sorayım: “Yahu tamam iktidar ediyorsunuz da, muhalefet hiç mi güzel-doğru-yerinde işler yapmıyor?”
TBMM’nde muhalefet ne yapmaya çalışsa aynı sonuç: AK Parti-MHP gruplarının işbirliğiyle red!
Muhalefet “FETÖ’nün siyasi ayağı araştırılsın!” diyor “AK Parti ve MHP’li milletvekillerinin oylarıyla reddediliyor. Anımsayalım: CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel tarafından, madenlerdeki ölümlerin araştırılması için verilen önerge, Soma faciasından 15 gün önce reddedilmişti.
Bakın daha neler neler reddedilmiş:
Kadın cinayetleri araştırılsın demiş muhalefet! Diyarbakır, Suruç ve Ankara Gar katliamları araştırılsın demiş … ‘Emeklilikte Yaşa Takılanlar’ın sorunları araştırılsın ve bu sorunlara çözümler bulunsun demiş … Siyasilerin ‘vergi cennetleri’ndeki varlıkları araştırılsın, Manisa’da askerlerin yedikleri yemekler yüzünden zehirlenmeleri sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yapılan yemek ihaleleri ve ihaleleri kazanan şirketlerin teknik ve hijyen koşulları araştırılsın demiş. ‘Man Adası’ belgeleri konusu halkın aydınlatılması amacıyla araştırılsın, Sayıştay’ın 2017 yılı Kamu İdari Denetim Raporlarına yansıyan belediyelerdeki yolsuzluk ve usulsüzlükler araştırılsın, 8 Mayıs 2019 tarihinde “YSK’nın İstanbul seçimleri için aldığı iptal kararının nedenleri araştırılsın, 30 Nisan 2019 tarihinde Şehit cenazesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik linç girişimi olayı araştırılsın demiş. Kaşıkçı cinayeti ve Çorlu tren kazası araştırılsın demiş muhalefet … Hepsi reddedilmiş!
Bu durumun demokrasimiz için ‘deprem etkisi’ yaratmakta olduğunu ve ağır hasarlı demokrasimizin içinde ülkecek ‘gelecek güvenliği’ sorunları yaşamakta olduğumuzu görmeyen var mı? (Her şeyi ‘iktidarda olmak-kalmak’ ekseni üzerine oturtmaya çalışsanız ne fayda!)
…
Biz neleri neleri tartışmaya, neler neler yapılmasını sağlamaya çalışaduralım, bu arada konuya bir de ‘yeni dinsel yorum’ kazandırıldı. Halâ daha depremleri, ‘dinin emrettiklerine uyulmaması’ nedeniyle bir tür ‘ceza’ olarak yorumlayanlar var ama Elazığ depremi bu alana yeni bir ‘yorum’ daha kazandırılmasına vesile oldu ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş: “Depremde, yangında, selde, bu tür afetlerde hayatını kaybeden, denizde boğulan, bütün bunlar hükmi şehittir, hükmen şehittir” deyiverdi.
…
Bütün bunlara gerek yok, muhalefet ‘kötü’ bir şey yapmak istemiyor ki!
İktidara karşı olan sevgili muhalif yurttaşlarım, ülkemizin, halkımızın yararı için çalışıp çabalayıp duruyor.
Hiç kimse ‘olacak deprem’i durdurabilemez elbette ama ortak çaba, ‘muasır medeniyet düzeyi’ anlamında, depremde ‘binalar tarafından öldürülmemek!’ düzeyine yükselmek olmalı değil mi? Dolayısıyla ortaklaştırmamız gereken çabamız, depremlerin olumsuz sonuçlarını en aza indirmek olmalı.
…
Bir de ‘siyaset yapmak/yapmamak’ konumuz var.
Elbette deprem olup dünya başımıza yıkıldıktan, onlarca insanımız can verdikten sonra iktidardakilerin ‘siyaset gösterileri’ yapmaları dünyanın en rahatsız edici durumudur. Hele bir de, sordukları (“deprem vergileriyle toplanan paralar nereye harcandı” gibi) sorular nedeniyle haklarında soruşturmalar açılan sevgili yurttaşlarımın yapmak istediklerine ‘siyaset’ deyip deyip ‘siyaset’ hakkında ‘kötü bir şeymiş algısı’ oluşturan iktidar siyasetçilerini bir başka konuda da uyarmak isterim.
Siyasetçilerinin ‘siyaset yapmamak’tan bu kadar sık ve övgüyle (ya da tersi) söz ettiği bir ülkede yaşamak ne denli bir şanstır bilemiyorum. Ancak bazı sevgili siyasetçilerimizin, yaptıklarını bu denli sevimsizleştirmelerinden de elbette bir sonuç çıkıyor, o sonucu da şöyle özetleyebilirim: ‘Başka bir siyaset mümkün!’
Ve tekrar tekrar vurgulamalı: Halkımın soru sorma hakkının ‘vatan hainliği’, ‘ahlaksızlık’ düzeyinde bir siyasi saldırıyla karşılanarak yok edilmek istenmesine karşı da muhalefet hakkımızı kullanmalıyız!
Deprem sırasında, demokratik haklarımızın enkaz altında bırakılmak istenmesine de sessiz kalamayız.
Sevgili iktidar mensuplarına anımsatmak bakımından niyetimizi bir kez daha şöyle özetleyebilirim:
‘Kanal İstanbul’ gibi “çılgın” projeleri bir yana bırakıp daha “sıradan-makûl” işlerle ilgili politikalar-projeler üretmenizi, bu anlamda örneğin ‘sağlam okul binaları inşa etmek’le işe başlamanızı, yani yeni yeni deprem felaketlerine hazırlanmak üzere yerinde-zamanında-doğru adımlar atmanızı sağlamaya çalışıyoruz.
Bunun da nedeni ‘muhalefet ya da iktidar sevgisi’ değildir! ‘Vatan sevgisi’dir, ‘millet sevgisi’dir, ‘insan sevgisi’dir …
…
Yazımı toparlamaya çalıştığım sırada, partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yurttaşlarca yaygın olarak sorulmaya başlanan “Deprem vergilerinin nereye harcandığı” yönündeki soruya, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu muhatap alarak dile getirdiği, “Bu adamın doğru söylediği bir şey yok. Yalanlar zincirine yeni bir yalan ilave ediyor. Ben şu anda Sivrice depremine CHP’li belediye ne kadar yardım yapmış bunun üzerinde duracak değilim … Bunlar ise yatıyor kalkıyor ‘o parayı nereye, bu parayı nereye harcadınız?’ Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal’e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok” sözlerinin demokrasi tarihimize ‘kötü örnek’ olarak geçeceğine dikkat çekerek noktalıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı, Bay Kemal’e öfkenize yenilip sakın ha sakın yurttaşlarınızın sorularına vermeniz gereken yanıtları vermemezlik etmeyiniz. En azından geçmiş dönem bakanlarınızdan Mehmet Şimşek’in “sağlık, eğitim, duble yollar gibi 74 milyonun ihtiyacını karşılamak için kullanıldığı” şeklindeki açıklamasına katılıp katılmadığınızı bilmek isteriz …
Aman Aman*
Ari BAROKAS –
Nereye gider? başını alıp sorarsın
Kim bilir? durmadan nasıl susarsın?
Bilmeden, boşuna atıp tutarsın
Su gibi akıp geçer zaman
Gezdin tozdun aman aman aman
Sazdın sözdün aman aman aman
Giderek üzdün bizi zaman
Giderek üzdün bizi zaman
Yazdın çizdin aman aman aman
İncecik izdin aman aman aman
Sıraya dizdin bizi zaman
Hep kaçıp yeni bir adım atarken
Dibine kadar çileye batıp çıkarken
İçine atıp atıp yoluna basıp giderken
Su gibi akıp geçer zaman
Gezdin tozdun aman aman aman
…
*DUMAN’ın “Aman Aman” adlı şarkısının sözleri …