A. Kemal KAŞKAR –
Aylardır koronavirüs’ten korunmaya çalışıyoruz. Ne denli başarılıyız dersiniz?
Bunun için maske takıyoruz. Artık en sıradan günlük faaliyetlerimiz arasına girmiş bulunuyor bu …
Aslında çok da takmıyoruz! Yüzümüzde, kulaklarımızın yardımıyla, genellikle çene altına itilmiş bir tür aksesuvar haline getirmiş durumdayız maskelerimizi …
Sosyal-fiziksel mesafede de ölçü bir hayli kaçmış durumda …
Ellerimizi yıkamaya gelince; bu konuda da yeterince gayret gösterdiğimizi sanmıyorum … Giderek de gevşetmiş durumdayız bu olmazsa olmaz önlemlere uyma tavrını … Ötesi, “maskesiz binemezsiniz” diyen şoförü hastanelik edebiliyoruz örneğin … Ya da plajlarda; ‘sosyal mesafe’yi büyüklerinin desteğiyle koruyabilecek çocukların ‘sosyal mesafe hizası’na getirilmesi talebine, “çocuk o bilmez ki!” tepkisi veren ‘büyükler’ yüzünden ağız dalaşları yaşanabiliyor kolaylıkla …
Velhasıl yine “yuvarlanıp gidiyoruz”! Ama bu gidişte yepyeni bir ‘tehlike’ ile karşı karşıyayız.
Bir süredir, sağa sola atıp durduklarımız arasına maskeleri de dahil etmiş durumdayız.
Bizi virüsten korusun diye takıp üzerinde neler neler biriktiğini bilemediğimiz maskelerimiz artık -her- yerlerde … Sadece karada değil denizlerin diplerinde, ağaçların dallarında, çalıların üzerinde …
Bunun, giderek büyüyecek ve başımıza büyük belalar açacak bir sorunumuz olduğunu-olacağını bilelim, dolayısıyla kullanım süresinin dolduğuna karar verdiğimiz maskelerimizi oraya buraya atmayıp onlara ‘tıbbi atık’ düzeyinde ilgi gösterelim …
Bir de, kurallara uymamız gerektiği yönündeki uyarı-çağrılara sinirlenip de ortalığı allak bullak etmeyelim lütfen!