BAKIŞ Haber / A. Kemal KAŞKAR –
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Muğla Şubesi Milas Temsilciliği Yönetim Kurulu, 17 Ağustos 1999 depreminin 21’inci yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Depremlerde ortaya çıkan mal ve can kayıpları kadere bağlanamaz!” başlık vurgusuyla bir kez daha “17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli depremin 21. Yılında yapı stokumuz güvenli mi? Değişen bir şey var mı?” sorularına verilen olumsuz yanıtlar üzerinden dikkatleri bir kez daha bu büyük sorunumuza çekti.
Ali Avcı’nın başkanlığında Çağlar Bacaksız, Özcan Özer, Zeliha Varan ve Semih Soygan’dan oluşan Muğla İnşaat Mühendisleri Odası Milas Temsilciliği yeni Yönetim Kurulu, 17 Ağustos 1999 tarihinde yaşanan Gölcük depreminin yıldönümü nedeni ile bir açıklama yaptı.
“İnşaat Mühendisleri Odası olarak deprem gerçeğini unutmadık, unutmayacağız. 17 Ağustos 1999 Gölcük ve daha sonra yaşadığımız diğer depremlerde ortaya çıkan her acının yükünü omuzlarımızda, acısını ise kalbimizde taşıyoruz” vurgusuyla başlayan ve ülkemiz tarihinin sonuçları itibariyle en acı depremlerinden biri olan 7.4 büyüklüğündeki Gölcük merkezli depremde resmi sonuçlara göre 18 bin 873 insanımızı yitirdiğimizin, yapılarımızın % 25’inin kullanılamaz hale geldiğinin, bir milyondan fazla yurttaşımızın evsiz kaldığının anımsatıldığı açıklamada daha sonra şu bilgi paylaşımı, değerlendirme, uyarı ve çağrılara yer verildi …
Depremin ortaya çıkardığı sonuçlar sadece can kaybı mı?
Bilinmesi gerekir ki depremler sadece can kayıpları ortaya çıkarmaz. Meydana geldikleri bölgenin altyapısını ve ekonomik düzenini bozmakla kalmayıp, bulaşıcı ve salgın hastalıklar, yaralanma, psikolojik sorunlar, sakat kalma, pazar kaybı, üretim ve gelir kaybı, enflasyon, acil yardım harcamaları, işsizlik ve planlanan yatırımların gecikmesi, çevrenin bozulması ve çevre sorunları gibi önemli sonuçlar doğurmaktadır.
Yapı stokunun mevcut durumu ve yapı üretim anlayışımız değişti mi?
17 Ağustos depremiyle birlikte yaşamış olduğumuz depremler ve Ocak 2020 tarihinde yaşadığımız Elazığ-Sivrice Depremi, yapı stoğumuzun halen güvenli olmadığını bir kez daha ortaya koymuştur. Üzülerek söylemek gerekir ki; deprem güvenliği bakımından 1999 yılından daha iyi durumda değiliz.
Var olan yapı stokunun deprem riski giderilememiş, “yara sarma” anlayışıyla günün kurtarılmasına çalışılmıştır.
İmar Affı-İmar Barışı
17 Ağustos deprem yıkımının 21. yılında önemle belirtmeliyiz ki: Mühendislik hizmeti almadan kaçak olarak üretilmiş yapıların süresiz olarak yasal hale getirilmiş olmasıyla, devletin sorumluluğunda olması gereken can ve mal güvenliği bir kenara atılmıştır.
Temel sorun yara sarmak değil insanlarımızı yıkılacak yapıların altında bırakmamaktır. Tüm yasal kurallara uyarak onun bedelini ödeyen konut ve yapı sahipleriyle birlikte, işini doğru yapan mühendis ve mimarlar cezalandırılmıştır.
Planlama, Yapılaşma ve Kentsel Dönüşüm
Depreme karşı yapı stokunu güvenli hale getirmek iddiasıyla başlatılan kentsel dönüşüm uygulamaları, yeni sorun alanları yaratmaktadır. “Riskli alan”, “riskli yapı” belirlenmesindeki adaletsizlik, keyfilik ve hukuksuzluk, hak kayıplarına yol açmıştır.
Bugünkü kentsel dönüşüm yasası ve var olan mevzuatlar; kentsel dönüşüm uygulamaları için temel beklenti olan sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrede, güvenli yapılarda oturmak anlayışını karşılayamamıştır.
Neler yapılmalı …
Artık ülkemizde bilinmeyen bir fay hattı yoktur. Durmadan fayları ve depremi konuşmak insanları depremin yıkıcı etkisinden korumaz. Geniş bir seferberliğe, geniş bir işbirliğine ihtiyaç vardır.
Profesyonel mühendislik yaşamının düzenleyicisi olması gereken Odamız ve diğer meslek odalarının yetkileri giderek bilinçli bir şekilde azaltılmış hatta ortadan kaldırılmıştır. Oysa bilimsel ölçekte kent planlarının yapılması, mesleki yetkinliğe dayalı yapı denetim sisteminin kurulması, nitelikli bir mühendislik eğitimi koşullarının sağlanması, mühendislik hizmetlerindeki kalitenin yükseltilmesi, İnşaat Mühendisliği bölüm ve programlarıyla ilgili kontenjanların azaltılması, 3458 Sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkındaki Yasanın değiştirilmesi ve meslek alanımızla ilgili olarak bir ‘MESLEK YASASI’nın çıkarılması zorunludur.
Açıklıkla söylenebilir ki bugün ticari kaygı teknik kaygının önüne geçmiş, bilgi, beceri ve liyakat sahibi yöneticilerin yerini şirket ve cemaat ilişkileri almıştır. Meslek odası, üniversiteler ve endüstri kuruluşları arasında olması gereken işbirlikleri görmezden gelinerek yok sayılmıştır. Bu anlayış değişmelidir.
Kentlerimiz depreme hazırlıklı hale getirilmeli, deprem vergileriyle toplanan 35 milyar dolar, yapı stokunu deprem güvenlikli hale getirmek için kullanılmalıdır.
İmar barışı nedeniyle kaçak ve mühendislik hizmeti almayan veya ruhsatlı olup da üzerine yeni kaçak katlar yapılan yapıların yaşanacak bir depremde ayakta kalma şansları yoktur. Bu yapılar öncelikle yıkılmalıdır.
Kıt kanaat geçinmeye çalışan insanların yapılarını deprem güvenlikli hale getirmeleri mümkün değildir. Sosyal Devlet anlayışı çerçevesinde konut stoku yenilenmelidir.
Bir doğa olayı olan depremin doğal afete dönüşmesini önlemenin yolu, planlama-kentleşme, tasarım, uygulama ve yapı denetim sisteminin sağlıklı bir şekilde işlemesinden geçmektedir.
Yapı üretim sürecinin önemli bir parçası olması gereken “Şantiye Şefliği” konusu çözümün değil, sorunun bir parçası olmuştur. Farklı meslek disiplinleri ve uzmanlık alanları dikkate alınmadan şantiye şeflerinin görevlendirilmesi, bilime ve bilgiye aykırıdır.
Sonuç olarak:
Yeni yapılacak olan yapıların, “Bina Deprem Yönetmeliği” dikkate alınarak bilim, teknoloji ve mühendislik ilkeleri doğrultusunda yapılması, can ve mal güvenliğinin sağlanması bakımından büyük bir önem taşımaktadır.
Var olan yapı stoğumuz güvenli olmaktan uzaktır. Ayrıca kendi kendisine yıkılan yapıların varlığı ve tümüyle kaçak olarak yapılan yapıların af kapsamına alınmış olmaları da kentlerimizin büyük bir risk altında olduğunun önemli bir işaretidir.
Deprem yönetmeliğinin ve depreme dayanıklı yapı üretilmesinin ana unsuru inşaat mühendisleridir. Bu nedenle inşaat mühendislerinin iyi yetişmiş olmaları gerekir. Bu duruma rağmen fiziki şartları yetersiz, öğretim kadroları son derece zayıf, laboratuarı olmayan ve oldukça fazla kontenjana sahip okulların inşaat mühendisliği diploması veren okullara dönüşmüş olması kabul edilemez.
Her afetten sonra sık sık yapılan “yara sarma” anlayışından kurtulup bilimin, tekniğin ve aklın gerektirdiği işleri yapmak gerekir
Can ve mal güvenliğinin sağlanması için depreme dayanıklı yapı üretmekten başka bir yol yoktur.
Bilime, bilgiye, mühendisliğe, akla ve insana önem veren uygulamalar sorunun değil çözümün yoludur.
17 Ağustos yıkımının 21. yıldönümünde ilgilileri bir kez daha uyarıyoruz.