‘Güllük Limanı Revizyon Planı’nının Milas Belediye Meclisi tarafından
Reddedilmiş olması kadar ‘oybirliği’ ile reddedilmiş olması da çok güzel oldu!
BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Daha yenice, 31 Temmuz 2020 tarihli BAKTIKÇA’mda “Bugün ‘hayır’ demek geleceği güzelleştirir!” dediğimden midir bilmiyorum ama, yıllarcadır benzer duygu ve düşüncelerle yaşayagelmiş bir yurttaşınız olarak kendimi bir hayli tazelenmiş gibi hissediyorum.
Neden söz ediyorum?
Milas Belediye Meclisi’nin 10 Ağustos Pazartesi günü yaptığı Ağustos ayı olağan toplantısında ‘Güllük Limanı Revizyon Planı’nın oybirliğiyle reddedilmesinden!
Meclis İmar Komisyonu’nun da olumsuz görüş bildirdiği bu revizyon planına; eski Genel Sekreteri olarak “Geleceği Birlikte Kuralım” çağrısını daha sık duyup bu yöndeki çalışmalarına daha çok tanık olmak istediğim Milas Kent Konseyi ve gönüllü-örgütlü Güllüklüler, Milaslılar başta olmak üzere geleceklerine sahip çıkmak isteyen tüm duyarlı yurttaşlarım başından beri karşı çıkıyorlardı.
Milas Belediye Meclisi’ni verdiği bu karar nedeniyle, bir başka deyişle ‘hayır’ dediği için kutluyorum.
Ancak bu kutlamanın tadını arttıran bir başka noktaya da dikkat çekmeliyim:
Güllüklülerin yüzünü güldüren bu karar oybirliği ile alınmıştır.
Böylesi bir konuda, hemşerilerinin sesine ‘oybirliği’ ile kulak veren bir ‘Meclis’in varlığı çok büyük değer taşıyor. Dolayısıyla bunun çok büyük önemine dikkat çekmek isterim.
Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler!
“İçinde bulunduğumuz koşullarda milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz günler yaşıyoruz!” ülkemiz siyasetinin, siyasetçisinin en sık kullandığı sözlerdendir. Sık kullanılması etkisini bir hayli azaltmış olsa da, özü itibariyle vazgeçilmezlerimizdendir: Birlik-beraberlikten güzel şey var mıdır şu dünyada!
‘Oy birliği’ de bu nedenle bir ihtiyaçtır, bu nedenle önemlidir, değerlidir diye düşünüyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “büyüklüğü”ne halel gelmiş-getirilmiş koşullar dikkate alınırsa, Milas Belediye Meclisi’nin ‘oybirliği’ ile karar almış olmasının değeri kolaylıkla anlaşılacaktır umuyorum. (Ancak tam şuracığa, Milas Belediye Meclisi’ni devre dışı bırakacak bir ‘arkadan dolanma’ operasyonu ihtimali nedeniyle taşıdığım endişemi de not etmeliyim …)
Her şeye rağmen ‘oybirliği’ne güzelleme ile yaptığım girişin ardından sözü, toplantı öncesinde Milas Kent Konseyi tarafından yapılan açıklamaya getirmek, yani bir güzelleme de, yıllardır bu konuda kararlılıkla-örnek bir duruş sergileyen Milas Kent Konseyi için yapmak istiyorum.
Koronavirüs salgını koşullarında daha da zorlaşan ‘örgütlü-gönüllü hareketlilikler’ bakımından da büyük önem taşıyan ve takdiri hak eden bu ‘duruş’un özellikle altını çizerekten yaşadığım tanıklığımı siz sevgili okur-yazarlarımla paylaşıyorum …
Milas Kent Konseyi Başkanı Dr. Çağlayan Üçpınar imzalı açıklama şöyle …
Bu “revizyon” Güllük körfezi ve Güllük dalyanının idam fermanıdır!
10 Ağustos günü Belediye Meclisi toplantısında oylanacak olan “Güllük Limanı Revizyon Projesi” hakkında taşıdığımız tedirginliği kamuoyuyla paylaşmak gereği hasıl olmuştur.
Güllük körfezi yıllardır balık çiftliklerinin ve maden sevkiyatının baskısı altında, her geçen gün daha fazla kirlenmektedir. Hangi gerekçelerle açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın bu “revizyon” Güllük körfezi ve Güllük dalyanının idam fermanıdır.
Kamuoyuna doğru bilgiler aktararak, yapılacak revizyon hakkında bilgi sunması beklenen ÇED raporu birçok yanlış ve gerçek dışı bilgilerle doldurulmuştur. Böylelikle kamuoyu ve bu konuda duyarlılık gösteren kuruluşların yanlış yönlendirilmesi ve limana karşı oluşacak tepkinin azaltılması amaçlanmıştır.
Şu anda Türkiye’deki en kirli denizlerden biri olan Güllük körfezini daha da kirletecek olan liman projesinin bir “revizyon” değil “Yeni Liman Projesi” olduğu gün gibi aşikardır.
ÇED raporundaki yanlış bilgilerden bazıları …
ÇED raporunda göze batan en önemli yanlış bilgilerden bazıları şunlardır:
-ÇED raporunda kullanılan harita gerçek durumu yansıtmamakta, Sarıçay başka bir alandan denize dökülmekte ve dalyanın oluşturduğu delta yok farz edilmektedir.
-Görsel haritada liman uzunluğu gerçek boyutlarında gösterilmemiştir. Şu anda Güllük dalyanının ağzına 80 m yakında olan iskele, uzatılarak dalyanın ağzına kadar uzanacak, dalyanın su sirkülasyonunu engelleyecektir.
-Liman iskelesinin uzunluğu ve genişliği iki katına çıkarılarak yepyeni bir liman yapılacak, depolama alanı olarak karada geniş bir alan depolamaya uygun hale getirilecektir.
-Raporda denize dolgu yapılmayacağı belirtilmekte, ama rapordaki haritadan limanın hemen arkasındaki büyük bir alanın depolama alanı olarak tıraşlanacağı anlaşılmaktadır. Burası zeytinliklerin olduğu bir dağdır. Bu durum projede ne yazık ki gizlenmektedir.
-Liman kapasitesinin aynı kalacağı bilgisi verilmesine rağmen bu bilgi inandırıcı değildir. Bu bilgi, raporda verilen gemi tonajlarının artırılması, limanın 503 m’ye çıkarılması ve limana tren yolu yapılması projelerine aykırı düşmektedir. Kapasite artışı olmayacaksa bu liman niye yapılmaktadır?
-ÇED raporunda, bölgede tarihi eser ve alan yokmuş gibi gösterilmektedir. Oysa limanın olduğu yerin adı bile ‘Manastır Mevkii’dir. Güllük, tarihi Hermias kentidir ve limanın hemen karşısı da İasos antik kentinin ve limanının kalıntılarını içermektedir.
-ÇED raporunda gemi trafiğinin yaratacağı risklerden hiç söz edilmemiştir. Büyütülecek limanla birlikte kapasite artışı, gemi tonaj ve sayısındaki artışın olacağı açıktır. Zaten mevcut kültür balıkçılığı ile av balıkçılığı gemi ve tekneleri ile turistik teknelere bu artış da eklendiğinde herhangi bir gemi kazasının olmaması mümkün değildir. Böyle bir durumda zaten insan sağlığına son derece zararlı maden tozları taşıyan gemilerin, bırakın körfezi çok büyük bir bölgeyi mahvedeceği açıktır.
-Dalyanın uluslararası sözleşmelere göre korunması gereken sulak alanlar olduğu ve yine ülkemizin de imzaladığı korunması gereken canlıları barındırdığından söz edilmemektedir. Üstelik Dalyan ile 3-4 km ötedeki Tuzla lagünü arasında canlı (kuş, balık) geçişleri mevcuttur ve bu geçiş her sabah ve akşam gerçekleşmektedir.
-Bilirkişi raporu çelişkilidir ve yanlıdır. Uzun uzun Dalyan flora ve faunasının önemini, değerini anlatan Bilirkişi raporu ne yazık ki liman inşa ve işletmesinin buraya zarar vermeyeceği sonucuyla bitmektedir. Bu, her şeyden önce bilimsel etiğe aykırıdır.
-Hepsinden önemlisi, Güllük ve körfezdeki halkın sağlığı hiçe sayılmakta, maden tozlarının ve yükleme boşaltma sahasının yaydığı gürültünün insan sağlığına etkisi göz ardı edilmektedir.
Körfezin daha fazla kirletilmemesi gerekmektedir!
Birçok toplantı yapılarak ÇED raporunun nasıl yanıltıcı bilgilerle oluşturulduğu gözler önüne serilmesine rağmen bu projenin inatla sürdürülmeye çalışılmasında Güllük ve körfez halkının hiçbir kazancı olmadığı gibi, Güllük ve körfez sakinleri bu projeye karşı olduklarını defalarca dile getirmişlerdir.
10 Ağustos günü yapılacak olan Belediye Meclisi toplantısında gündem maddelerinden biri olan ‘Güllük Limanı Revizyon Projesi’nin bu işletmeyi çalıştıran şirket dışında kimseye hayrı dokunmayacaktır. Kirlilikte ilk sıralarda yer alan körfezin kendini onarabilmesi için daha fazla kirletilmemesi gerekmektedir. Bir zamanlar deniz dibindeki canlılığı çıplak gözle görebildiğimiz denizlerimize kavuşabilmek için bu projeye onay verilmemesi gerekmektedir.
Belediye Meclisinde tüm Milaslı hemşerilerimiz adına irade koyacak olan temsilcilerimizin sağduyulu davranacaklarına inancımız tamdır.
Teşekkür
‘Sağduyulu Meclis Üyelerimiz’ olduğuna ilişkin inanç vurgusunun karşılığını bulması dolayısıyla yaşadığımız umutlu mutluluğu bir kez daha not ederek noktalıyor, bu güzel sonucun ortaya çıkmasında emeği geçenlere yine ve yine teşekkürlerimi iletiyorum.
Okullar mı, öğrenciler mi, veliler mi, öğretmenler mi hazır değil, yoksa …
Bilim Kurulu toplantısı sonrası Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından 12 Ağustos Çarşamba akşamı yapılan açıklamaları duyunca, normal bir muhabirin aklına hemen “Kim(ler) ya da kimbilir neler (neler) hazır değil?” sorusu gelir. Yok eğer her yer, herkesler ve her şeyler hazır ise, koronavirüsle muharebede bazı ciddi sorunlar yaşamakta olduğumuz iddialarına çok üzücü bir dayanak daha ortaya çıkmış olur …
2020-2021 eğitim öğretim yılının 31 Ağustos’ta uzaktan eğitimle açılıp 21 Eylül’de Bilim Kurulu tarafından tavsiye edilen sınıflarda yüz yüze eğitimle başlatılması kararı aldıklarını söylüyor Bakan Selçuk ve “Hangi yaş grubunun okula ne zaman başlayacağına Bilim Kurulu karar verecek” diye de ekliyor …
Üç haftalık bu ertelemeye neden gerek duyulduğuna ve ‘yaş grupları’ ile ilgili belirsizliğe neyin sebep olduğuna ilişkin bir açıklama bekliyoruz …
Bir başka ‘çok özel’ konu ise: Özel okulların öğrencilerine karşı ‘borçlarını ödemiş gibi’ olmaları (yani kendilerini ‘borçlu-eksik hissetmemeleri’), hiçbir veli ile aralarında alacak-verecek sorunu kalmamasını temin bakımından ilan edilmiş takvim ise “Dileyen özel okullar 17 Ağustos itibarıyla uzaktan eğitim araçlarıyla eğitim faaliyetlerine başlayabilecek” cümlesiyle ayakta tutulmaya çalışılmış … Tutulabilecek mi tutulamayacak mı, yani öğrenci velileri duruma itiraz edecekler mi, hukuki yollara başvuracaklar mı, adalet nasıl tecelli edecek hepsini önümüzdeki günlerde hep birlikte yaşayıp göreceğiz … Elbette maske, mesafe, hijyen önlemlerine uyarak …