BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR
12 Kasım 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonraki ilk yerel seçimde (30 Mart 2014) yürürlüğe giren ‘bütünşehir modeli’yle 30 ilimizdeki 16 bin 220 köy ile 1053 belde bir gecede mahalle edilmişti. O gece, kent merkezlerindeki yerleşim birimleri olarak mahallelerimizle birlikte ‘elmalarla armutlar’ misali bir çuvala doldurulup ‘artık mahallesiniz-mahallelisiniz’ denilen köylerimiz-köylü yurttaşlarımız o gün bugündür mevzuat ile hayat arasındaki adeta yerçekimsiz boşlukta yaşatıldılar. Bu büyük boşluğun giderilmesi yönünde bir adım olarak TBMM’nce kabul edilen bir ‘yasa torbası’nın içinde yer alan değişiklik 16 Ekim 2020 tarih ve 31276 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış ve buna benzer-benzemez bir dolu mevzuat hükmünün başına geldiği gibi bu da aylardır kimseciklerin dikkatini çekmemişti.
Konu şu sıralar yavaş yavaş fark edilmeye başlandı.
Atılan bu adımın köylerimizin dertlerine derman olmayacağını en baştan yazmalıyım. Zaten iktidarın yanlış ekonomik tercihleri ve koronavirüs salgını koşullarında ayarı bozulan toplumsal bünyeler yüzünden darbe yemiş olan tarımımıza bir darbe de köy ve beldelerimizin mahalleye dönüştürülmüş olmaları vurmaktadır.
Örneğin, meralar başta olmak üzere ortak malları ellerinden alındı. Evet, kırsal mahalle düzenlemesiyle vergi, harç ve su hizmeti bedeli konularında bazı muafiyet ve indirimler getiriliyor ama bu kazanımlar, yitirilmiş olanların yanında çok küçük kalıyor ama her şeye rağmen ‘kazanım kazanımdır’ denilmeli yine de …
Hazır buraya kadar gelmişken, bu yerleşim birimlerine neden ‘yeniden’ köy denilemediği konusuna da ayaküstü de olsa uğramak istiyorum. Köy ‘Farsça’ olduğu için kullanılmamıştır desek ‘mahalle’ de Arapça yahu! Ortada bir tek ‘kırsal’ ön eki kalıyor-duruyor ki o da içermeye çalıştığı anlam alanının ve dolayısıyla sorunların büyüklüğü karşısında çok yalnız ve dolayısıyla çaresiz!
‘Kırsal Mahalle’ adlandırmasının nedenini, sevgili ülkemin köy-kent grafiğinde rakamsal veri ibresinin ‘kent’i göstermesi yönünde beyhude bir senaryo yazılmak istenmesi olarak değerlendiriyorum ben de. Sahte bir “gelişmişlik göstergesi” olarak böylesi bir verinin değerli bir ‘vitrin süsü’ olduğuna şüphe yok. Hepsi hepsi bir ‘süs’! Ötesi berisi yine boş-luk!
“Köylerimiz köklerimizdir”
Yıl 2013. Aralarında, o dönem Genel Sekreterliğini yaptığım Milas Kent Konseyi’nin de aktif olarak yer aldığı Sevgili Hamdi Topçuoğlu’nun Başkanlığındaki Muğla Kent Konseyleri Birliği’nin de olduğu “yapmayın etmeyin” diyenlerin seslerine, iktidar sahipleri kulak asmayıp burnunun dikine gitmişti.
Eylül 2013’te Muğla’da yükselen “Köylerimiz köklerimizdir” sesimizle, ‘bütünşehir yasası’ ile mahalle edilmek istenen köyün-köylünün haklarının korunması amacıyla sembolik bir yürüyüş düzenlemiştik. 8 Eylül 2013’te Fethiye’de başlatılan 9 ve 10 Eylül günleri Fethiye’de süren bu yürüyüş, sonraki tarihlerde Ortaca (12 Eylül), Köyceğiz (13 Eylül), Marmaris (14 Eylül), Datça (15 Eylül), Ula (16 Eylül), Muğla Merkez (17, 18 Eylül), Kavaklıdere (19 Eylül), Yatağan (20, 21 Eylül) ve Milas’ta (22, 23, 24 Eylül Karacahisar, Derince ve Ekinambarı köylerimizde) devam edip 25 Eylül’de Bodrum’da sona ermişti …
İşler iyice karışacak!
Özellikle, yaklaşık yirmi yıldır o kadar çok alanda buna benzer yanlış işler yapıldı ki, anımsaması kolay değil. Ne yazık ki ‘deneme tahtası yöntemi’ çok sık kullanılır oldu sevgili ülkemde. Bu da öyle olmayacak bir işti ki, nitekim olmadı! Değişiklik gösterisine rağmen yine olmayacak. İşler iyice karışacak.
Bütün bu ‘deneme-yanılma-beyhude değiştirme, iyileştirme çabaları’ sırasında yitirdiğimiz zamanları geri kazanabilmemiz elbette mümkün değil. O çok değerli zamanlar içinde kayıplarımızı bir yana koyup ‘zararın neresi’nden döndüysek ona sevinir hallerdeyiz yine ne yazık ki …
Ve bir iki bilgi notu
Süreç, ‘kırsal mahalle’ olmak için ilgili ilçe belediyesine, herhangi bir süre ile sınırlanmamış olan başvurunun yapılması ile başlıyor. İlçe belediye meclisinde kabul edilen kararın sunulacağı büyükşehir belediye meclisinin de istemi 90 gün içinde karara bağlaması gerekiyor ve kırsal mahalleler ilçe ve büyükşehir belediyelerinden hizmet almaya devam edecekler …
‘Köy’ dediğimiz yerin ‘mahalle’ olamayacağına ilişkin öngörüye şimdi bir de “kırsal mahalle de olamayacak”ı ekleyip noktalamak istiyorum.
Bazı aktarmalara sadece internet sayfasında yer verme tercihimi bu hafta “Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 7254 Sayılı Kanun” torbasının içindeki 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda yapılan değişikliklerin ayrıntıları için kullanacağım.
Ayrıca Kasım 2012’de başımıza örülüp geçirilen ‘bütünşehir modeli çorabın’ başımıza açtığı işlere dikkat çekmeye çalıştığımız o günlerde bu sorunu -ironik olarak- dile getirmeye, gündemde tutmaya çalıştığım, Kasım 2014 tarihinde Milas ÖNDER Gazetesi’nde yayınlanan “Mahalle Kahvaltısı” başlıklı yazımı da bu vesileyle, yine sadece internette paylaşmak istiyorum bu hafta … Yazımın tarihsel mana ve ehemmiyetinin, metinde ‘mahalle’ yerine ‘kırsal mahalle’ kullanılmasının sonucu değiştirmemesiyle arttığını düşünüyorum …
Mahalle ‘kırsal’ ön eki alırsa neler neler değişiyor?
Yasa değişikliği metninde ‘Kırsal Mahalle’, “Köy veya belde belediyesi iken mahalleye dönüşen ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde bulunup sosyo-ekonomik durumu, şehir merkezine uzaklığı, belediye hizmetlerine erişebilirliği, mevcut yapılaşma durumu ve benzeri hususlar dikkate alınarak ilgili ilçe belediye meclisinin kararı ve teklifi üzerine büyükşehir belediye meclisinin en geç doksan gün içinde alacağı karar ile kırsal yerleşim özelliği taşıdığı tespit edilen mahalleler” diye tanımlanmış. Bölgesel olarak değil tek tek mahalleler düzeyinde aranacak bu koşullara ek olarak da, “tamamı kırsal mahalle olarak tespit edilmeyen diğer mahallelerde de on bin metrekareden az olmamak kaydıyla kırsal yerleşik alan” diye bir başka tanım daha getirilmiş.
Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerlerde; gelir vergisinden muaf esnaf ile basit usulde gelir vergisine tabi mükellefler tarafından işyeri olarak kullanılan bina, arsa ve araziler ile mesken amaçlı kullanılan binalar ve zirai üretimde kullanılan bina, arsa ve araziler emlak vergisinden muaf olacak. Bu yerlerde, ticari, sınai ve turistik faaliyetlerde kullanılan bina, arsa ve araziler için emlak vergisi yüzde 50 indirimli uygulanacak.
Kırsal mahalle veya kırsal yerleşik alan olarak belirlenen yerlerde, Belediye Gelirleri Kanunu uyarınca alınması gereken bina inşaat harcı ile imarla ilgili harçlar alınmayacak; bu kanuna göre alınması gereken diğer vergi, harç ve harcamalara katılma payları yüzde 50 indirimli olacak.
Bu yerlerde içme ve kullanma suları için alınacak ücret, en düşük tarifenin iş yerleri için yüzde 50’sini, konutlar için yüzde 25’ini geçmeyecek şekilde belirlenecek.
Vergi Usul Kanunu uyarınca bilanço esasına göre defter tutan mükellefler için bu fıkrada belirtilen muafiyet ve indirimler uygulanmayacak.
“Mahalle Kahvaltısı”?*
A.Kemal KAŞKAR –
Muğla’nın da “büyükşehir” edilmesiyle birlikte yasa gereği bizim de ‘köyümüz kalmadı’ ya! O gün bugündür başımıza neler geldi neler… Mevzuat bakımından bütün köylerimizin adlarından ‘köy’ ekinin çıkarılıp ‘mahalle’ eklenmesi konusu biraz abartılınca ya da abartılırsa neler oldu ya da neler olabileceğini yazasım var bugün … Bu durumun oluşturduğu-oluşturacağı bir dolu garipliğin bir bölümünü yazmak istiyorum. Bu vesileyle, ‘köy’ün yaşamımıza ne denli anlam ve özgünlük kattığını da farketmiş oluruz diye düşünüyorum. Hatta öyle ki, yaşadığımız şu 7-8 aylık kısa sürede, ‘köy’ün öyle ‘buharlaştırma’ yöntemiyle hayatımızdan uçup gidecek bir şey olmadığı da ortaya çıktı. Sizce de ‘köy’ dememe gayreti, hele Milas gibi bir yerde, yaşamımızda ne denli karşılık bulabilir ki? (Laf aramızda, ‘köy tüzel kişiliği’nin iade edilmesi gereğine ve bunun er ya da geç idrak edilip yapılacağına inanan bir yurttaşınız olduğumu da belirtmek isterim. Bu anlamda benim öne çıkardıklarım, işin ya da sorunun şekline ilişkin takılmalardan ibarettir.) Bir deneyelim bakalım. …
Örneğin: Sevgili Muğlamızda artık ‘köy kahvaltısı’ diye bir turizm hadisemiz kalmamıştır. Artık onun adı ‘mahalle kahvaltısı’dır. ‘Mahalle kahvaltısı’? Nasıl oldu? Bence olmadı, olmaz! Oldurulmaya çalışılsa da yakışıksız olur. Uygunsuz olur. Kısacası ‘olmaz’…
Peki ya ‘mahalle yumurtası’? Mevzuata uygun böylesi bir adlandırma o yumurtanın mana ve ehemmiyetini anlatabilir mi? Pazarda ‘mahalleli kadın’a: “Köy yumurtası var mı?” diye sorup “Hayır yok! Artık mahalle yumurtası var” yanıtını aldığınızı düşünün… Mahalle yumurtası? Nasıl oldu? Bence olmadı, olmaz! Buna önce ‘köy tavukları’ itiraz eder. Olacak iş mi! Sen o kadar dağ bayır gez, dolaş, yani uğraşıp yumurtla ve onun adı ‘mahalle yumurtası’ olsun! Ayıptır yahu! Mümkün değil olmaz!
Bu arada ‘köy ekmeği’ de güme gitmiş bulunuyor ve yerine ‘mahalle ekmeği’ gibi bir muamma gelip oturuyor. Yerseniz! …
Ya ‘köy düğünü’ ne olacak? Yasaya göre onun da adı “mahalle düğünü”dür artık. Ne özgün ama!?.. Bunu yazınca, hemence akla ‘Çomakdağımız’ geliyor. Çomakdağ köyümüze turistik tur gayretlerimiz… Ne olacak şimdi, ‘Mahalle Turu’ mu? …
Geçende ‘Milas 1. Zeytin Hasat Şenliği’ programı ile ilgili haberin son okumasını yaparken, Şenliğin, 30 Kasım Pazar gününe ilişkin ayrıntılarının ‘Sofralarımız yarışıyor’ arabaşlıklı bölümünde, ‘Mahalle Sofrası’ olarak adlandırılan bölümü ‘Köy Sofrası’ olarak DÜZELTTİM! Evet düzelttim. Büyükşehir yasasına rağmen yaptım bunu. Ve zaten o zaman aklıma geldi bu ‘gayretkeşliğimiz’in yarattığı komik hallerimiz. ‘Köy Sofrası’ bile diyemeyecek kadar ‘yasal’lık arzusu! Gerçekten çok komik geldi birdenbire. Ve haberin o bölümü, 12 Kasım tarihli ÖNDER’de şu şekilde yeraldı: Sofralarımız yarışıyor Atapark Meydanı’nda saat 15.30’da ‘köy sofraları’ yarışacak. Yarışmada en az 20 ‘köy sofrası’nın yer alması amaçlanıyor. Sahnede Aregala Gastronomi Federasyonu üyeleri tarafından yemekler değerlendirilecek ve puanlama yapılacak. Tüm katılımcılara “Katılım Belgesi” verilecek. Yabancı şeflerin yaptıkları değerlendirmeler sonucu yarışan sofralar halka tadım için sunulacak. Dereceye giren köy(mahalle)lere 30 Kasım Pazar günü Milas Ticaret ve Sanayi Odası’nda plaket verilecek … …
Benzer bir uymazlık hali, camilerimizden okunan ‘sela metinleri’nde de yaşanıyor. 30 Mart’tan bu yana, “… Mahalle Camiinde kılınacak cenaze namazının ardından … Mahalle mezarlığında … Sevabını isteyen buyursun ” gibilerden bir duyuru metni okunageliyor camilerimizde. Bu metinde, doğrudan köy ya da mahalle demeksizin yerleşimin sadece adının söylenmesi yeterli gelir gibi geliyor bana. Yani ille de ‘Büyükşehir Yasası gereği’ kendimizi sosyal-kültürel yaşamımızda bu denli zorlamamıza, zora koşmamıza gerek yok diye düşünüyorum. Hatta yaşamımızın bazı anlarında, bazı yerlerde rahatlıkla, tereddütsüzce ‘köy’ diyebilmeliyiz. ‘Köy’ kalabilmeliyiz. Bu mümkün. …
Ve son darbe … Mevcut yasa gereği, “Köylü milletin efendisidir” yerine ne dememiz gerekiyor:
‘MAHALLELİ MİLLETİN EFENDİSİDİR’ mi?
*17 Kasım 2014 / Milas ÖNDER
‘Çok eksildik’!
Rasim Öztekin aramızdan ayrılınca öğrendim şu ayrıntıyı: 14 Ocak 1959 tarihinde İstanbul’da doğmuş meğer …
O sırada ben İzmir’de, dünya üzerindeki ilk haftamı tamamlamak üzereymişim … Sevgili ülkemizde ‘birlikte’ büyümüşüz demek istiyorum Rasim ile … O’na doğrudan ismiyle hitap edebilecek denli samimiyeti bu nedenle kolaylıkla buluverdim … Elbette bir o kadar da hüznümü arttırdı aramızdaki bu ani ve ani olduğu kadar da hoş samimiyet … Hani büyük bir fırsat kaçmış, uçup gitmiş gibi koskocaman bir boşluk … “Şu dünya üzerinde kimbilir daha kimler kimlerle başka başka ne çok nedenle ‘çok samimiyiz’ de haberimiz yok” diye düşündüm … Çok kalabalıklaştım … Ama …
Rasim, 8 Mart 2021 Pazartesi günü ayrılıverdi aramızdan … ‘Aramızdan’!
Tam da ‘kalplerimiz bir’ durumumuzdur bu … Sanki hep bir aradaymışız gibi … Dünyalılık hali işte! Siz her ne kadar küçücük dünyanızda yaşadığınızı sansanız da dünyanız şaşılacak derecede büyüktür aslında!
Son yıllarda daha sık olarak, öylece durup durduğu yerde yıllardır nasıl olup da çalışıp durduğunu saygıyla, minnetle andığım kalplerimizden biri daha durmuş …
Rol aldığı filmlerin, dizilerin, tiyatro oyunlarının çok büyük bir bölümünü sevgiyle, ilgiyle izlediğimiz bu güzel insanın yaptığı çalışmalara ilişkin listelere çok büyük bir saygıyla bakıyorum da …
Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Sanatkârın Ölümü” şiiri geliyor aklıma:
Gitti gelmez bahar yeli;
Şarkılar yarıda kaldı.
Bütün bahçeler kilitli;
Anahtar Tanrıda kaldı.
Geldi çattı en son ölmek.
Ne bir yemiş, ne bir çiçek;
Yanıyor güneşte petek;
Bütün bal arıda kaldı.
Çok eksildik!
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum …
Gazetecileri susturamayacaksınız!
Gazeteciler yine hedefteler! Tarih içinde öldürmelerle, dövülmelerle ‘hiza-istikamet’ verilmek istenmiş bir meslek olmuştur gazetecilik hep … Ama her şeye rağmen ‘doğru bildiği’ni yazan-söyleyen gazeteciler var. İyi ki varlar. Levent Gültekin de bu gazetecilerden …
Sevgili meslektaşımız Levent Gültekin’e yönelik saldırıyı lanetliyor, kendisine ‘geçmiş olsun’ dileklerimi iletiyor, ‘demokrasi düşümüz’ü, bu saldırıyı besleyen ‘siyaset kültürü’yle mücadele ede ede gerçekleştireceğimizin bilinciyle Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin, bu kahrolası saldırıya ilişkin açıklamasını paylaşmak istiyorum …
“Ülkemizde halkın doğru ve yansız bilgilenmesi için görev yapan gazetecilere yönelik şiddet artarak sürmekte ve gazetecilerin can güvenliğini tehdit etmektedir.
Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü anlamakta zorlanan bazı siyasetçilerin gazetecileri sürekli hedef göstermeleri, bu tip saldırılarda önemli rol oynamaktadır. Kendilerine ve partilerine yönelik eleştirilere tahammül edemeyen bu siyasetçiler, sosyal medya paylaşımlarıyla sık sık gazetecileri tehdit etmekte, sonra da yönlendirdikleri gruplar, gazetecilere evlerinin, iş yerlerinin önünde saldırmaktadır. Olaylarla ilgili tanıklara, kamera kayıtlarına rağmen saldırganlar genellikle serbest kalmakta ve ceza almamaktadır.
TGC Basın Müzesi’nin ‘Öldürülen Gazeteciler Galerisi’nde her siyasi görüşten 66 gazetecinin fotoğrafı bulunmaktadır. Bu fotoğraflara yeni isimlerin eklenmesi an meselesidir.
Son olarak Halk TV programcısı gazeteci Levent Gültekin 8 Mart 2021 Pazartesi günü Bakırköy’de kalabalık bir grubun saldırısına uğramıştır. Olayla ilgili kamera kayıtları da kamuoyuna yansımıştır.
Gazeteci Levent Gültekin’e yapılan saldırıyı kınıyor, meslektaşımıza ve Halk TV çalışanlarına ‘geçmiş olsun’ diyoruz. Saldırıyı gerçekleştirenlerin bu defa yakalanıp cezalandırılmasını umuyoruz. Emniyet Genel Müdürlüğü’nden, gazetecilere saldırı eylem planı hazırlayan, eli sopalı dayak ekipleri oluşturanları en kısa sürede bulup adalete teslim etmelerini istiyoruz.
İktidar tarafından açıklanan ‘İnsan Hakları Eylem Planı’ gündemdeyken, gazetecilere yapılan saldırıların da insanlık suçu olduğunu hatırlatıyor ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’den bu saldırıları gerçekleştirenlere karşı ne zaman hukukun işletileceğini açıklamasını bekliyoruz.”