BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Basın meslek örgütleri, Agence France Press (AFP) Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ın şahsında gazetecilere yönelik polis şiddetini protesto ettiler. Ankara, İzmir ve İstanbul Valilikleri önünde yapılan açıklamalarda hükümetin ‘şiddet tercihi’ne tepki gösterildi.
Kılıç: “Bu, gazetecilik davası!”
İstanbul Valiliği önündeki eylemde konuşan Bülent Kılıç, “Boynuma basan polis halâ görevde, hangimiz kendisini güvende hissediyor?” diye sorup gösterdikleri dayanışma için meslektaşlarına teşekkür ederek şöyle sürdürmüş: “Böyle bir reaksiyonla tüm kamuoyunun olayı sahiplenmesi beni çok mutlu etti. Bir dakikalık bir süreydi herhalde. Zaman zaman aklıma geldikçe halâ daha demoralize oluyorum. Çünkü bir insanın nefesinin kesilmeye çalışılması kadar vahşi bir durum yok. Maalesef ben buna birebir şahitlik ettim. Bütün arayanlar, soranlar yüreğinden konuştu. Böyle bir vahşetin kabullenilemeyeceğini söylediler. Görüntü o kadar ağırmış ki insanlar gerçekten böyle bir reaksiyon verdi. Dünden beri beni çeşitli televizyon ve gazetelerden arkadaşlarım arıyor. Çünkü beni tanıyorlar, birbirimizi tanıyoruz. Sokakta beraberiz. Senelerdir bu işin içinde birlikteyiz. Ama nedense bazı kesim televizyon ve gazeteler bunu görmediler. Bu beni çok üzdü. Bu mesleki bir sorun. Bunun ötesi berisi gerisi yok, siyaseti yok. Bugün bir doktor acil serviste dövüldüğünde, öldürüldüğünde bütün doktorlar buna karşı çıkıyor değil mi? Neden bütün gazeteler bu şiddet vakasına karşı çıkamıyor? Bir gazetecinin dövülmesi ya da ezilmesinde karşı çıkılmayacak nokta neresi? Bu, gazetecilik davası.”
“Gazeteciliği boğamayacaksınız!”
Kılıç’ın yaptığı konuşmanın ardından basın meslek örgütleri (Avrupa Gazeteciler Birliği /AEJ Türkiye Temsilciliği, Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği, DİSK Basın-İş, Ekonomi Muhabirleri Derneği, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği, Samsun Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Türkiye Haber Kameramanları Derneği) tarafından şu ortak açıklama yapıldı:
“Anayasa ile güvence altına alınan protesto hakkı fiilen yasaklanmış durumda. Geçim sıkıntısı yaşayan, haksızca işten atılan, mahallesine, ormanına, denizine sahip çıkmak isteyen, kimliklerine saldırılmasına karşı çıkan insanlar, polis ve jandarma şiddetine uğruyor, seslerini duyuramıyor. İşte hakkını aramak için sokağa çıkan bu yurttaşları haberleştirmek gazetecinin kamusal görevidir.
Ancak meslektaşlarımız toplum adına görevlerini yürütürken ağır şiddetle karşı karşıya kalıyor. İçişleri Bakanlığının, gösteriler sırasında polislerin görüntülerinin alınamayacağına yönelik yasadışı genelgesinin ardından, bu şiddet çok daha tehlikeli bir hâl almış durumda.
26 Haziran Cumartesi günü LGBTİ+ bireylerin ve onlara destek veren yurttaşların düzenlemek istediği ‘Onur Yürüyüşü’ne müdahale eden güvenlik görevlileri, uygulanan şiddeti kayda almak isteyen AFP Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ı yere yatırıp boyuna bastırarak nefessiz bırakmak istedi. Güçlükle ‘Nefes alamıyorum’ diyebilen Bülent Kılıç ölümden döndü.
Aynı gün başka meslektaşlarımızın da işlerini yapmaları engellendi. Darp edilen, taciz edilen, çektikleri görüntüleri silmek zorunda bırakılan meslektaşlarımız oldu. Kolluk güçleri bu kanun tanımaz uygulamaları ile halkın gerçekleri öğrenme hakkını engellemektedir. Nefessiz bıraktıkları yalnız meslektaşımız değil, halkın haber alma hakkıdır.
Bu şiddet dalgasının amacı medya çalışanlarını bezdirmek ve görevini yapmaktan uzak tutmak ise bu amaca ulaşmanın mümkün olmadığını bir kez daha, gür bir sesle haykırıyoruz. Gazetecilik suç değildir ve bizler gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Gazetecilere şiddet uygulanmasını kanıksamayacağız, asla kabul etmeyeceğiz!
Bu insanlık dışı yöntemlerde ısrar etmeyi düşünen memurları da uyarıyoruz: Cezasızlık zırhına güvenmeyin! Size bu kanunsuz emri verenlerle birlikte mutlaka yargılanırsınız! Gazeteciliği boğmanıza izin vermeyeceğiz!”
Mandalya Çevre Platformu:
“Bu işin peşini bırakmayacağız!”
Sevgili ilçemizde, adı ‘Halkın Katılımı Toplantısı’ olan bir toplantı ‘halkın katılması’ nedeniyle yapılamadı.
Bu paradoksun; 30-40 kişilik bir katılıma göre yapılan hazırlığın katılımın bin kişiyi bulması nedeniyle yetersiz kalmasından ziyade ‘Kıyıkışlacık Limanı Projesi’ ile ilgili ön bilgilendirme gündemli bu toplantıya katılan yurttaşlarımızın projeye karşı seslerini bir güzel yükseltmeleri nedeniyle yaşandığı kesin.
Halkın sesini dinlemek, katılımcı demokratik karar alma mekanizmaları oluşturup çalıştırmak gibi bir ‘yönetişim kültürü’ olmayan ‘yürütme erki’nin böylesi bir tablo karşısında ne yapacağını bilemez hallere düşüp ‘bir tutanak’ dahi karalayamadan toplantı mahallini terk etmesi de rahat anlaşılabilir bir durum elbette …
Ülkemizde 20 yıldır iktidarda olan zihniyetin, sürecin başlarında ‘Kent Konseyleri’ başta olmak üzere ‘yönetişim’ kavramına uygun bir yönetim modeline yakınmış gibi yaptıklarını anımsıyor insan … Hey gidi günler heyler! Buralardan geçip gelip nerelere nerelere vardı işler hele bir bakın …
Bugün siz sevgili okur-yazarlarımla, Kıyıkışlacık Limanı projesi ile ilgili olarak 29 Haziran Salı günü Kıyıkışlacık’ta halkın çok kalabalık katılımlı protestosu nedeniyle yapılamayan ‘ÇED Halkın Katılımı Toplantısı’ sonrasında Mandalya Çevre Platformu tarafından yapılan ve “Değerli Doğa Dostları” seslenişiyle başlayan açıklamanın özetini paylaşmak istiyorum:
“Dün MÇP olarak körfezimize birlikte sahip çıkmak, ‘Limana Hayır’ demek için Boğaziçi’nden Kıyıkışlacık pazar alanına vardığımızda sadece 30-40 kişilik bir katılım için düzenleme yapıldığını-yer hazırlandığını gördük. Oysa Kıyıkışlacık, Zeytinlikuyu, Güllük, Milas ve Boğaziçi’nin duyarlı sakinleri çok daha kalabalıktı(k). Ne oturma düzenine ne de açılan tentenin altına sığabildik.
Yaklaşık 2 saat zarfında İasos Çevre Varlıklarını Koruma ve Yaşatma Derneği Başkanı ve MÇP üyemiz Avukat Murat Kemal Gündüz’ün, tüm protestoların arasında Jandarma koruması altındaki Şirket ve Bakanlık yetkilileri ile görüşerek bir açıklama yapılması ve ‘toplantının yapılamadığına ilişkin bir tutanak tutulması’ girişimleri sonuçsuz kaldı ve yetkililer yine Jandarma koruması eşliğinde araçlarına binerek uzaklaştılar.
Bunun üzerine ‘Halkın Tutanağı’ oluşturuldu.
Toplantının yapılamamış olmasının hukukî ve eylemsel süreci etkilemeyeceği, eğer toplantı yapılabilseydi ÇED raporunun gerçekleri yansıtmadığının ve rapordaki eksiklerin dile getirileceği göz önünde bulundurularak, bunun bir ‘ön bilgilendirme’ toplantısı olduğu ve yapılmadan da doğrudan inşaî sürecin başlayabileceği ve limanın yapılabileceği ihtimalini dikkate alarak süreci dikkatle takip etmemiz gerekiyor.
Şimdi sırada, özellikle limandan doğrudan etkilenecek bölge halkı olarak ıslak imzalı dilekçeyle Bakanlığa başvuru eylem planımız var. Bu işin peşini bırakmayacağız.
Şimdi hep birlikte Körfezimize sahip çıkma zamanıdır.
Mandalya Çevre Platformu /30 Haziran 2021”
Daha fazla söze ihtiyaç var mı!