BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Bazen ‘ezberden’ (ya da babamdan miras kalan çok sevdiğim deyişle: ‘işkembeden’!) edilmiş sözler, yayınlanmış mesajlar, gerçek durumun orta yerinde ‘kabak gibi sırıtır’!
İşte, Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin Kurban Bayramı mesajı da bu kategoride bir örnek olarak tarihteki yerini aldı. O mesajın ‘tarihe not düşülmesi’ne azıcık da olsa katkım olsun diye düşündüm.
Bakın Bakan Pakdemirli mesajında neler söylemiş:
“Yeşile hasretimiz biterken, özenimiz bitmesin. Ormanlar nefesimiz. Yeşil vatanı koruyalım, kollayalım. Hayırlı bayramlar.”
Ne güzel değil mi!?
Bu mesajın cep telefonuma geldiği gün, Eşim Ayşegül ve Kızımız Çiçek ile Akbelen Ormanı Nöbeti’ndeki yurttaşlarımızı ziyaret etmiştik. Kurban bayramının birinci günüydü. Ekizköylü yurttaşların büyük bölümü, geleneksel bayram işleri, ilişkileri için köylerine gitmişti. Nöbet alanındaki yaklaşık on-on beş kişiyle “bayramlaştık”, ikram için götürdüğümüz ‘soğuk suları’ teslim ettik ve oturup sohbete başladık …
Bakan Pakdemirli’nin bayram mesajını oradaki hemen herkes biliyordu … Bakan Pakdemirli’nin bayram mesajına hiç kimse bir anlam veremiyordu … Aslında orada bulunarak, çadırlar kurup nöbet tutarak Bakan’ın mesajdaki tavsiyesine uyulmuş olmuyor muydu? Oradaki herkes ‘Yeşil Vatan’ı özenle korumaya, kollamaya çalışmıyor muydu? … Çalışıyordu, hem de nasıl!
Ama, hem de ‘koskocaman’ bir AMA: İddia o ki, Akbelen orman alanı ile ilgili ‘maden işletme izin belgesi’nin altında bizzat Bakan Pakdemirli’nin imzası vardı … “Yeşile hasretimiz biterken, özenimiz bitmesin. Ormanlar nefesimiz. Yeşil vatanı koruyalım, kollayalım” dediği bayram mesajının altına da imza atmıştı aynı Bakan …
Manavgat yangınının ardından hemence yangın yerine giden Bakan, neden bir başka ormanın yok olmasına neden olacak ‘maden işletme izin belgesi’ni imzalar ki? Hadi o imzalamamışsa bile, başında bulunduğu bakanlığın sorumluluk alanındaki bir ormanın mahvına niye seyirci kalır, dolayısıyla izin verir ki?
Sevgili ormanlarımız sadece yanarak-yakılarak mahvedilmiyor ki!
…
Böyle böyle süren sohbeti renklendiren ve ziyarete damgasını vuran, Akbelen Ormanını koruma mücadelesinde gönüllü Avukatlık görevini üstlenen İsmail Hakkı Atal’ın, süreçte bugüne dek yaşananlar ile önümüzdeki dönemde atılabilecek adımlara ve bağlı olarak yaşanabileceklere ilişkin coşkulu bilgilendirme konuşması oldu. Atal’ın, dünya genelinde yürütülen bilimsel çalışmaların, orman ekosistemlerinin tahrip edildiği bölgelerde coronavirüs yoğunluğunun 2,5 kat, virüsün insanlara bulaşma riskinin ise % 70 arttığını belirterek bu bilimsel verilere ‘delil olarak’ dava dosyalarında yer verdiklerini dile getirdiği çok dikkat çekici konuşmasını ilgiyle, sevgiyle dinledik … Bu yüksek hukukî tempo ve içtenlikli, renkli çevre duyarlılığı dolayısıyla Sevgili Avukat Abimiz Senih Özay’ın kulaklarını çınlattık. O’nun dur-durak tanımaz rengarenk savunma pratiklerini anımsadık.
Bu arada, Ekizköy Karadam Mahallesi’nden Mustafa Yıldırım, yıllar önce zeytinlerini kendi elleriyle kesmelerini acı acı gülümseyerek anlattı.
Gerçekten de çok acı!
Kendilerine: “Zeytinleri siz kesin odununu da yakarsınız!” dendiğini söyleyen Yıldırım şöyle devam etti: “Sonradan öğrendik, meğer zeytin ağacını kesmek suçmuş, bu konuda kanun varmış … Ama iş işten geçti tabii … Zeytinlerimizi bize kestirdiler, üstelik kestiğimiz ağaçların odununun bize bırakılmasını o zaman bir ‘lütuf’ gibi yaşadık … Devlet vatandaşını kandırır mı, olur mu böyle şey!… Ama artık bizi kandıramazlar, öğrendik. O nedenle ‘Akbelen Ormanını vermeyeceğiz!’ deyipdururuz burada … Şaka değil, 740 dönümlük bir alandan söz ediyoruz. Böyle değerli bir ormanlık alanı nöbet tutarak korumak zorunda kalmamız çok üzücü … Nöbetimize Muhtarımızın da katılması gerekir ama kendisi baştan beri uzak duruyor. Bir köy için bundan daha büyük hangi sorun olur? Orman yangını gibi bir şey bu? Ormanımız yansa bir kova su taşımayacak mıyız? Olur mu hiç öyle şey …”
Pek ya Muhtar ne diyor?
Ekizköy Muhtarı Muhsin Bilge’nin de konuyla ilgili görüşlerini almanın doğru olacağını düşünerek, Milas Belediyesi Muhtarlar listesinden edindiğim cep telefonu aracılığıyla kendisini aradım.
Yapılanın Orman İşletme Müdürlüğü’nün ‘planlı kesim’i olduğunu, dolayısıyla ortada ‘ağaç katliamı’ olarak adlandırılacak bir durum olmadığını dile getiren Bilge, daha sonra özetle şunları söyledi:
“Ben de çevreciyim, ama bana göre yanlış yapıldı. Yapılan iş yanlış. Ormanlarımızı koruyalım, koruyacağız elbette ama ben ormana yönelik bir tehdit görmüyorum. Çadır kuracaklarını, nöbet tutacaklarını söyleyip beni de davet ettiler ama ben bu nedenle ‘çadıra gelmem’ dedim, kabul etmedim. Aramızda üslup farkı var. Orman İşletme Müdürlüğü, Valilik, Orman Genel Müdürlüğü, hatta Bakanlık yetkilileri ile görüşülebilir. Ben İşletme Müdürlüğü yetkilileriyle görüştüm, ‘planlı kesim çalışması’ dediler … Bu açıklamanın üstüne bizim yapabileceğimiz bir şey yok. Ben böyle düşünüyorum …”
Muhtar’a, yetkililere, bu planlı kesimin neden yapıldığını sorup sormadığını soruyorum. Yanıtı şöyle:
“O konuda bir şey denmedi. Ben onu bilemem …”
Ama mücadelenin, bizzat Bakan Pakdemirli’nin imzasıyla bu ormanlık alan için verilen ‘maden işletme izni’nin iptal edilmesi amacıyla açılan dava kapsamında 30 Temmuz Cuma günü saat 10:30’da ‘Bilirkişi Keşfi’ olduğunu ve bu keşif çalışması sırasında orada olup olmayacağını sorduğumda ise Muhtar Muhsin Bilge, kendisine ilgili kurumlardan bir davet geldiği takdirde gideceğini ancak henüz bir tebligat almadığını söyledi.
Ekizköylü yurttaşların çevre gönüllüleriyle birlikte can havliyle başlattıkları direnişe karşı tutumunun “Santralda çalışıyor olmasından kaynaklandığı” yönündeki iddialarla ilgili olarak da: “Hayır, öyle bir şey yok. Bana işyerimden hiç kimse böyle yap ya da şöyle yapma demedi” dedi.
Kendisine; kesimlerin ‘planlı’ olduğunun belirtilmiş olmasının, Akbelen ormanı ile ilgili kaygıları ortadan kaldırmayacağını ve bugüne dek her ne yapılmış ve denilmiş olursa olsun ‘Akbelen Ormanını Vermeyeceğiz’ diyen yurttaşların kaygılarını anlamaya çalışarak onlarla bir araya gelmesinin doğru olacağı yönündeki önerimi de ileterek görüşmemizi tamamladık.
İçimde bir büyük sıkıntı … Nasıl anlatsam?
…
Tam bu sırada (29 Temmuz 2021 Perşembe saat 15:30) ‘son dakika’ bilgileri:
Akbelen Ormanı ile ilgili devam eden davada Muğla 1. İdare Mahkemesi, 30 Temmuz tarihli bilirkişi keşfini belirsiz bir tarihe ertelemiş … Bilirkişi heyetine Su, Tarım, Halk Sağlığı İklim konularında uzmanların eklenmesi talebini kabul etmiş … Yürütmenin durdurulması talebini bilirkişi keşfi sonrasına ertelemiş … Yarın saat 10:30’da Akbelen Ormanı’nda Bilirkişi keşfi için yapılan buluşma çağrısı geçerliliğini koruyor … Talep ‘Yürütmenin Acilen Durdurulması’ …
…
Neredeyse ülkemiz muhalefetinin farklı farklı tüm renklerinin, siyasetçiler, sivil-gönüllü toplum örgüt temsilcilerinin omuz verdiği Ekizköylü hemşerilerimizin güçlü sesi duyulmuyor halâ, onun taleplerine uygun çözümler aranmıyor, adımlar atılmıyor …
Tablo bu.
Aslında hiç de şaşırtıcı, sürpriz bir durum yok bu tabloda, ne yazık ki.
Her şey olması gereken yerde, yerli yerinde …
Sevgili ülkemiz yıllarcadır ne yazık ki böyle yönetiliyor.
Bir iktidar hep mi yanlış tercih yapıpdurur yahu!
Elbette bu, en özet ifadeyle: Bir ‘eksen meselesi’ … Yanlış eksen üzerinde ‘doğru tercih’ yapılamıyor.
…
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin Kurban Bayramı mesajıyla başladığım yazımı, AK Parti Milas İlçe Başkanı Emin Çelik’in Kurban Bayramı mesajının ilk cümlesinden hareketle yapacağım çağrı ile toparlamak istiyorum.
Sayın Çelik Milaslılara, “Daha modern Milas için hizmet üretmekten onur duyduğum şehrin gerçek sahibi kıymetli hemşehrim” diye seslenerek başlamış kutlama mesajına … Ekizköylü hemşerilerimizin de ‘şehrin gerçek sahibi muamelesi’ görmeleri, mesajlarda rahatlıkla söylenebilen şeylerin sözde kalmaması dileğiyle …
Yorum Yap