bir satır …
Sunay Akın / Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / Basım: Kasım 2021 / 178 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR
Sunay Akın’ın kelimeleri ile tanıyalım kendisini …
“Sokakları yokuş olan Trabzon’un, düz yer özlemiyle yapılan teraslı evlerinin birinde geçti çocukluğum. 1969’un 20 Temmuz gecesi, Ay’daki insanı görürüm umuduyla o terastan baktım gökyüzüne. Saatli Maarif Takvimi’nin yapraklarının arkasına yazılı şiirleri okudum. İlk şiirimi, gardroptaki boş bir askıya yazdım ve ‘üşümüyor musun?’ diye sordum. Terzi babamın dükkanından aldığım kumaş parçalarını haritalardaki ülkelere benzeterek ceplerime doldurur, dünyayı ceplerimde taşıyacak kadar güçlü olduğuma inanırdım. Gördüğüm tüm telefon kulübelerine girdim, çıktım.. Ama, Süpermen’e uçma gücünü veren o sihirli telefon kulübesini hiç bulamadım! Trapezcilerin pelerinlerini çok sevdim bir de.. Kanatlarım olmadığı için uçmanın sırrının pelerinde olduğunu düşündüm ve bir gün evdeki bir perdeyi boynuma asarak çıktım sokağa. Annemin sesindeki sert rüzgarla da eve döndüm!
İstanbul’u ilk kez 7 yaşında gördüm ve babamın beni götürdüğü ilk yer de Arkeoloji Müzesi oldu. Trabzon’a geri dönünce bir çekmeceye annemin yüzüklerini, kolyelerini, küpelerini koyarak arkadaşlarımla ‘müzecilik’ oynamak için sokağa çıktım. Oyun ‘Süpermencilik’ gibi çok uzun sürmedi!
Televizyondaki bir diziyi hiç kaçırmadım. O dizi başlamadan önce ekran ile arama çamaşır leğenini koyardım ve seyrederken başımı sürekli olarak suya daldırıp çıkarırdım. Bu yüzden, Kaptan Cousteau’nun arkasında, ona en yakın yüzen dalgıç olduğuma inandım.. Ama kendimi sürekli olarak ‘Çocuk Ruh Doktoru’nun karşısında buldum!
Yağmur suyundan okyanuslara, derelerden göllere, yaptığım binlerce kağıt gemiyi bıraktım. Sonra, bu işten emekli oldum. Bu yüzden ilk ünvanım ‘kağıt gemilerden emekli kaptan’dır.
Futbolda doksan dakika arkadaşlarına sırt çevirmeyen tek oyuncu olduğu için kaleciliği sevdim. Hezarfen Ahmet Çelebi ve Süpermen olamadım ama kaleci olarak uçtuğumda kimse beni yadırgamadı.
Üniversite yıllarında, Cağaloğlu yokuşunu çıkan şairlerin ve yazarların iki üç adım arkasından yürüdüm; sohbetlerinden yere düşen sözcükleri toplamak için. Kız Kulesi’ne çıkarak, bu tarihi mekanı ‘Şiir Cumhuriyeti’ ilan ettim.”
12 Eylül 1962 tarihinde Trabzon’un Maçka ilçesinde doğan (bu yüzden 18 yaşından beri doğum gününü kutlamayan) Şükrü Sunay Akın, lise öğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Fizik Coğrafya Bölümü’nden mezun oldu. İlk şiirleri 1984 yılında dergilerde yayınlanmaya başladı. Anlık ilhamlara dayanan ve genellikle kısa olan şiirleri, Orhan Veli’nin şiirindeki bazı özelikleri günümüzde sürdüren bir yapıya sahiptir. Ayrıca, bu tür şiirlerde genellikle rastlanmayan, yumuşak, lirik bir tonu vardır. Cemal Süreyya’nın etkisinde sürdürdüğü şiirlerde, dil oyunlarına dayalı yoğun bir alaycılık ve şaşırtma; çocuklar ve hüzünle birlikte şairin ilgi ve duyarlılığını göstermektedir.
23 Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncaklarla, hayali olan İstanbul Oyuncak Müzesi’ni İstanbul Göztepe’de tarihi dört katlı bir konakta açtı.
Belçin-Sunay Akın çiftinin 2 çocukları var …
Yayımlanmış Kitapları
Şiirli Yastık (2021), Hayal Kahramanları (2015), Geyikli Park (2013), Bir Çift Ayakkabı (2011), Çorap Kaçığı (2010), Ay Hırsızı (2009), Tuncay Terzihanesi (2007), Kule Canbazı (2004), Kırdığımız Oyuncaklar (2003), Onlar Hep Oradaydı (2002), İstanbul’da Bir Zürafa (2001), Önce Çocuklar ve Kadınlar (2000), Ayçöreği ve Denizyıldızı (2000), 62 Tavşanı (2000), Kız Kulesi’ndeki Kızılderili (2000), Antik Acılar (1999), Makiler (1999), İstanbul’un Nazım Planı… (1999), Kaza Süsü (1997), Kırılan Canlar (1997), Vesaire…Vesaire (1994), Antik Acılar (1995), Kaza Süsü (1996), Makiler (1996), Şairler Matinesi (1993), Şiir Cumhuriyeti (1993) – Safa Fersal ile birlikte, Küçük Asker… Küçük Asker… (1995)
“Neptün’e Yol Açan
Tunçtan Gemiler”
…
1966 yılının 24 Nisan günü, Ziya Bey ile Vedide Hanım, doğan kız çocuklarına Neptün adını koyarlar. Ziya Bey omuzlarındaki apoletlerde üç yıldız taşıyan bir havacı yüzbaşıdır.
Neptün’ü biz yıllar sonra, Apollo’nun da toprakları olan Teos’ta görürüz. Unutmadan, bizler, günümüzde Teos’a “Seferihisar” adını vermekteyiz.
İlk sanatçılar birliğinin kurulduğu antik kentte Neptün Soyer, kadınlara öncülük yaparak “Hıdırlık Tarımsal Kalkınma Kooperatifi”ni kurar. Ay’ın karanlık yüzünde yaşar gibi evlerden dışarı çıkamayan, sosyal hayatı olmayan, hayata bir adımlık da olsa iz bırakmamış yedi kadınla yola koyulur Neptün Soyer. Seferihisar’ın sadece geleneksel yemeklerini değil, unutulan, birkaç evde yaşlı kadınların bildiği yemekleri de araştırır ve gün ışığına çıkarır.
“Gelecek Turizmde Projesi”ne katılma kararı aldığında, Neptün Soyer’in takım yıldızında seksen beş kadın bulunmaktadır.
Neptün Soyer’in “Seferihisar Geleneksel Mutfağı” adını verdiği projeye katılan kadınların çocuklarının da unutulmadığı, eğitimleri için bir anaokulun da yapıldığı binada, kadın zekasının ve emeğinin hayatımıza kattığı güzelliklere tanık olma mutluluğunu yaşadım. Ve adını gökyüzünden alan bir kadının, karanlığa mahkum edilen nice kadına nasıl hayal kurmayı öğrettiğine tanık oldum.
Her başarılı kadının arkasında bir erkek vardır, derler ya… Demezler mi? Olsun biz diyelim. Neptün Soyer’in yarattığı mucizenin arkasında da eşi Tunç Soyer var. Dönemin Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in, kaybolan tohumların köylerdeki çeyiz sandıklarına varıncaya kadar izlerini sürerek kurduğu Can Yücel Tohum Merkezi’ni de mutlaka anmak gerekir. Bu merkezin çalışmalarıyla, Seferihisar’ın Gönence köyünde bulunan Topan Karakılçık Buğdayı yıllar sonra yeniden ekmek yapılmaktadır.
İnsan tarih boyunca madeni işledi ve sonunda o madenlerden yaptığı gemilerle Ay’a ulaştı.
Ülkemizde askeri tatbikatların yapıldığı yer haberleri dışında adı hiçbir yerde geçmeyen Seferihisar, adlarını gökyüzünden ve madenden alan iki insanın ileri görüşlülüğü, aydın kişiliği ve emeği sayesinde hapsolduğu dünyanın sınırlarını aştı ve karanlığın içinden parlayan bir yıldıza dönüştü.
Ve hayallerin yolunda hiç durmadan, hiçbir engel tanımadan yol alan Neptün Soyer gemisinden yeni bir haber alındı:
Neptün Soyer, kırk beş yıllık Köy-Koop İzmir Birliği’nin yönetim kuruluna, tarihinde seçilen ilk kadın üye oldu!
Bu yolculuk hiç bitmesin.
Umudumuzun tohumlarını geleceğe, yeni dünyalara taşısın!