Yaşamımızda hep çok yakınlarımızda bulunmuş insanları düşünün. Hep yakınlık gördüğümüz, bizi sevgiyle büyüten, eğiten, öğrencileri olmaktan mutluluk duyduğumuz aile büyüklerimiz, komşularımız, öğretmenlerimiz örneğin … Mutluluklarımızı, hüzünlerimizi paylaştığımız arkadaşlarımız, dostlarımız … Yıllarca ne zaman arasak yanı başımızda bulduğumuz, buluştuğumuz herkes … Sevgiyle, saygıyla … Ama ne üzücüdür ki, giderek büyüyen bir kaygıyla … Bir gün gelip de bir türlü açılmayan bir telefon ve “aradığınız kişi”ye o anda “ulaşılamıyor”sa … Nerede acaba? Kimbilir belki de …
…
Kimleri, neleri ne kadar hatırlıyorsunuz? Biliyorsunuz, önemli gördüğümüz, önem verdiğimiz kişileri, şeyleri ‘hatırı sayılır’ diye ayrı bir yere koyar ve onlar kimlerse, nelerse onları unutmadığımız kadar var oluruz. Hatırlamıyorsak sadece hatırlamadıklarımız değil, onlarla birlikte biz de yok oluruz. Bu da en büyük yoksulluktur farkında mısınız!
Bu nedenlerledir ki, örnekse yaşamımızdaki hatırı sayılır kişileri ziyaret etmemiz gerekir. Olmadı kısacık bir telefon görüşmesinde hâl hatır sormak bile herkese çok iyi gelir. Bir başka boyutta ise ‘günlük tutmak iyidir’ denir, doğrudur. Zamanla söz uçar ya, o nedenle … Ama ‘unuttunuz’ diyelim, malûm “hafıza-i beşer nüsyan ile maluldür”, böyle durumlarda ‘uydurmak’ da mümkündür. Olmayanı olmuş gibi yaşamak, anlatmak, yazmaktan söz ediyorum. Hatta gide gide inanır insan uydurduklarına … (Nelere nelere inanmıyoruz ki!) Ama yaşanmışları şaşmaz bir hafıza gibi taşıyan yazılmışlar, zamanla çok büyük değer kazanır. Nefes kadar …
Yazmak, büyük ölçüde ‘hatırası kalsın’ diyedir aslında … Yıllar önce Milas’ın Küçük Dibekdere köyünde davul zurna çalan çocukların: “Gazeteci amca, bi’ fotoğrafımızı çeksene, hatırası kalsın” deyişleri kulaklarımda. Çekmiştim o fotoğrafı, neredeyse yirmi yıl öncesinden bir hatıra olarak kaldı ÖNDER gazetesinin sayfalarında … İşte yazmak hatırlamaktır, hatırlansın istemektir, hatırlanmak istemektir. Dedeler, nineler, anneler, babalar, eşler, çocuklar, kardeşler, arkadaşlar, dostlar … Günlerimizdir onlar, yıllarımızdır.
‘Yakın’ deriz onlara. Ne güzel bir sözcüğümüzdür: YAKIN!
Yakınlarımızda olanlarla şekillendirdiğimiz dünya sonra sonra büyüyüp uzaklara düşürse de bizi onlar hep ‘yakın’dır, yakınlardadır. Yakınlarda olamasalar da.
…
Bu hafta yakınlaşmanızı istediğim konuya varabilmek için bu cümlelerle gelmeye çalışıyorum yanınıza …
Kimbilir kaç yıllardır göremediğiniz, göremeyeceğiniz yakınlarınız aslında halâ yanınızda! Onları hatırlayınız.
‘Anılarınızda yaşatmak’ dediğimiz güzel bir sözümüz vardır ya, tam da öyle: Hatırlamak yaşamaktır, anmak yaşatmaktır. İnsanı çoğaltır. İnsanı insan eder. En büyük zenginliktir.
…
Aklınızda, bir türlü yeterince yapılamayan, bitirilememiş dünyanın bir dolu işiyle yaşarken unutmayasınız diye yazıyorum, aklımız yeterince yerindeyken henüz. Yazdıklarım bir yerlerde sakin sakin dursun varsın. Mutlu tesadüfler için beklesin bir yerlerde … Bakarsınız bir gün ‘sürpriz’ bir tesadüf …
Ne güzeldir mutlu eden tesadüfleri dünyanın. Dünya üzerinde sahip olunabilecek en güzel yerlerdendir.
Manzarasıyla, esintili seslerle, gülümseyişlerle, gülüşlerle, mutlulukla yaşlanan gözlerle yaşanabilecek en güzel yerlerden …
Sadece ‘günlük’ notlar değil elbette uçup yitip gitmeyecek olan … Pek çok şey olabilir pek çok şeyi hatırlatan, unutulmaz kılan …
Köy Enstitüleri de hep hatırlamamız gereken bir büyük başarılı eğitim deneyimidir ülkemizin.
Benim yakınlarım arasında Köy Enstitüleri de vardır.
İzmir Şirinyer’de doğduğum evin penceresinden bakıldığında kavak ağaçları ile tren yolunun yanı sıra en çok da Kızılçullu Köy Enstitüsü’nün büyük saat kulesi görünürdü. Hepsi o denli yakınımdır. Nerede bir kavak ağacı görsem ya da bir tren yolu, sarılır gözlerim. Sanki tahta traverslerin keskin mazot kokusudur yine gözlerimi yaşartan, aradan yarım yüzyıl geçmiş olmasına rağmen. Bilirsiniz kokular ölmez, öylece kalır ve büyür, hep hatırlatır nerede karşınıza çıkarsa çıksın tanırsınız, hatırlarsınız.
…
Ben doğmadan önce, 1952 yılında kapatılmış ve sonra sonra NATO karargahı olarak kullanılmış-kullanılıyor olsa da, biz o saate ‘Köy Enstitüsünün Saati’ diye bakardık … Bizim için Köy Enstitüsü hep vardı, oradaydı. Okuduğum okullarda, Tuğsavul İlkokulu ile Şirinyer Ortaokulu’nun da yanı başında Kızılçullu Köy Enstitüsü olmuştur hep, halâ öyledir. İyi ki öyledir. En büyük şanslarımızdan biridir yanı başımızda durması. Bizi biz yapan öğretmenlerimizdeki ‘Köy Enstitüsü Ruhu’ ise bir başka büyük şansımızdır. Adalet için eşitlik için öğretmenlik yapan o güzel insanlar …
Nisan 2018’de, Buca Belediyesi tarafından Şirinyer İnkılâp mahallesindeki Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç heykellerinin açılışı ile ilgili Gazete Ege’deki haberden bazı aktarmalarla sürdürmeliyim …
Dönemin Buca Belediye Başkanı Levent Piriştina, açılış töreninde yaptığı konuşmada Buca’da Köy Enstitüleri ruhunu yaşatmaya çalıştıklarına dikkat çekerek, Köy Enstitülerini hatırlayan herkesin kapatılması nedeniyle içinin sızladığını belirtmiş, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş ise, “Bugün Köy Enstitülerini neden arıyoruz?” diye sorup şöyle sürdürmüş: “Türk Eğitim Sistemi iflas ettiği için arıyoruz, Türk Eğitim sistemi niteliğini kaybetti, adaletsizlik, eşitsizlik üretiliyor artık. Bu koşullarda biz Köy Enstitülerini anmaya devam edeceğiz. …”
Ve Kızılçullu Köy Enstitüsü’nün son dönem öğrencilerinden, Emekli Öğretmen Sermin Kuyucaklı, onur konuğu olarak katıldığı törende yaptığı duygu yüklü konuşmasında, “Ben Kızılçullu’yu çok seviyorum. Halâ okulumu arıyorum. Buradan geçerken muhakkak okuluma bakıyorum ve bilhassa o büyük saati gördüğümde çok mutlu oluyorum. …” demiş. (Önceki gün o saati nereden görebilirim diye uzun bir yürüyüş yaptım Şirinyer’de. Tam umudumu yitirmek üzereydim ki apartmanların arasında buldum onu, yerli yerinde duruyordu, halâ çalışıyordu. Bunu da bu vesileyle görüntüleyip duyurmak istedim.)
İnkılap Mahallesi Muhtarı Cemil Yeşilbağ da Kızılçullu Köy Enstitüsü anısına yaptırılan heykel nedeniyle tüm mahalleli adına Başkan Piriştina’ya teşekkür etmiş.
…
Tüm bu konuşmalar, hatırlamanın, hatırlatmanın önemini ifade ediyor.
Bir ‘saat kulesi’ ya da bir ‘heykel’ ya da Prof. Kocabaş’ın yazıları, kitapları, Cafer Mete’nin, Mehmet Sarı’nın ülkelerine saygıyla sevgiyle yıllar boyu bitmek bilmez enerjileri, anılar, günlükler ve daha pek çok şey …
Bir gülüş bazen. Köy enstitüsünde yaşananlara dair coşkuyla, mutlulukla paylaşılmış bir an.
Tümü çok değerli, her biri birbirinden zenginleştirici.
Öğretmenler Günü denince aklıma köy enstitülerinin gelivermesini sağlayan, Köy Enstitülerini hiç aklımızdan çıkmamacasına hatırlatan herkese, tüm öğretmenlerimize, tüm yakınlarıma saygıyla, sevgiyle …
‘Olmayacak işlere de sahne oluyor ne yazık ki tarih’! …
Milas 8. Zeytin Hasat Şenliği önceki hafta sonu yapıldı.
İlçemizdeki meslek odaları ile TARİŞ Zeytin-Zeytinyağı ve Pamuk Tarım Satış Kooperatiflerinin paydaşlığında Milas Belediyesi’nce düzenlenen bu yılki etkinliğin son gününde İstanbul’da meydana gelen kahrolası terör eylemi yüzünden iptal edilerek 29 Aralık 2022 tarihine ertelenen Ferhat Göçer konseri dışında ilan edilmiş program başarıyla gerçekleştirildi.
Şenlik programına, Valilik talimatıyla başta il-ilçe tarım müdürlükleri olmak üzere kamu kurumlarının destek vermemiş olmaları ise üzerinde haklı olarak en çok durulan ve eleştirilen konu oldu.
Bu konuya ilişkin olarak CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin’in, 2023 Bütçesi kapsamında bakanlık bütçesinin görüşüldüğü komisyon toplantısında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yönelttiği çok yerinde soruları siz sevgili okur-yazarlarımla paylaşmak istedim.
Girgin bu konuda Bakan Soylu’ya hitaben, “Bu yıl 8. Milas Zeytin Hasat Şenliği’nde Muğla Valisi, İl Tarım ve Orman Müdürünün etkinliğe katılmasını yasakladı. İlçe Tarım ve Orman Müdürünün etkinlikte görev almasını, etkinliğe katılmasını yasakladı. Diğer tüm kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcilerinin Milas 8. Zeytin Hasat Şenliğine katılmalarını engelledi.
Yıllardır Milasımızda yapılan ‘Zeytin Hasat Şenliği’ne, CHP’li belediyeler organizasyonda var diye kamu kurumlarının destek vermesinin yasaklanması, Valiye sizin talimatınız mıdır?
Eğer bir talimatınız yok ise Muğla Valisi Tavlı’dan Milas’ın ve Muğla’nın birliğini, beraberliğini bozan bu tavrı nedeniyle bir açıklama isteyecek misiniz? Bu sorumsuz tavrının hesabını soracak mısınız?” sorularını sormuş ve sözlerini şu sözlerle tamamlamış:
“Biz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yüreği her vatandaşımız için atsın, kolları herkesi eşit kucaklasın istiyoruz. Bunu yapacak olan da başta sizler ve atadığınız valilerdir. Devletin tarafsızlık bilincinin yok edilmesine müsaade etmeyelim sayın bakan. …”
Bu tablo bana, yıllar önce ilçemizde yaşanan bir başka ‘yasaklama olayı’nı anımsattı.
Ayhan Boyacı’nın kaymakamlık yaptığı günlerde Milas Kent Senatosu toplantısı için Belediye tarafından çalışmalarda son adımlar atılmak üzereyken, Boyacı kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticilerine bir yazı göndermişti. Yazıda, -mealen- “Ankara’da bir Meclis olduğu ayrıca meclisler oluşturmanın mevzuata uygun olmayıp yapılmak istenen toplantılara katılan yöneticiler hakkında soruşturma açılacağı” belirtiliyordu …
Hey gidi günler hey, sonra sonra İçişleri Bakanlığı tarafından kurulmaması-oluşturulmaması soruşturma konusu olan Kent Konseyleri süreci başlatıldıydı …
Tarih böyle bir yolculuk bir yandan da … Olmayacak işlere de sahne oluyor ne yazık ki tarih …
Ders alınabilse keşke …