Yılmaz Kaya AYLANÇ
Bir önemli seçimi daha geride bıraktık. Sonuç olarak Cumhur İttifakı kazandı. Cumhurbaşkanı yemin etti, kurulunu atadı, ilk toplantısını yaptı. Hatta bazı kararlar dahi alındı. Kurulunda çok önemli değişiklikleri gerçekleştirdi. Bu konuda pek çok kişi ters köşe oldu sanırım. Şimdi kurum üst düzey atamalar için çalışmaya başladılar.
Kazandı!
Ancak adil bir seçim yaşanmadığını herkes biliyor. Çok açık bir şekilde devletin tüm olanakları iktidar tarafından kullanılarak, hatta milletvekili olan bakanların görevlerine seçim süresince devam ettiklerini gördük. Cumhurbaşkanı ise zaten hep devam etti devlet olanaklarını kullanmaya. ‘Kazandı da!’, ki ünlem bu kadar ile kalsa … Daha neler yapıldı; seçim kanunu değişti ve en çok oy alan partiye artık kalan oyların gelmesi sağlanarak avantaj elde edildi.
YSK kanunu değişti ve bu yolla seçim çevrelerindeki eskiden en yaşlı üye başkan olurken, ki ilçelerde çok önemli, değişiklikle herhangi bir üyenin ilçe seçim kurulu başkanı olması sağlandı.
Muhalefetin itirazına ve STK’ların talebine rağmen seçim hilelerine karşı parmak boyası önerisi kabul edilmedi. Seçim sonuçlarına pek çok itiraz geldi, gelmeye devam ediyor.
Cumhurbaşkanının da açıkladığı gibi meydanlarda Sayın Kılıçdaroğlu aleyhine montaj kasetler ile karalama kampanyası sonuna kadar götürüldü. Ve muhalefet ne yazık ki bu konuda karşı bir uygulama yapamadı. Yargı zaten yapmadı!
En çok önemsediğim konulardan biri ve halâ cevap aranan ancak bulunamayan bir konu da seçmen sayısının, doğal istatistiğinden nüfus artışına göre çok daha fazla olmuş olması. Yani 4-6 milyon arasında fazla oy kullanıldı iddiası halâ söylenmekte. Bu konuda YSK’ya yapılan başvurulara da bir yanıt alınamamış durumda.
Sonuçta Cumhur İttifakı kazandı. Bir 5 yıl daha iktidar. Aynı zamanda TBMM’nde de çoğunluğu sağlamış durumda. Hem yasama, hem yürütme iktidarda.
Peki muhalefet cephesi Millet İttifakı ve lider partisi Genel Başkanı bu sonuç için ne dedi: “Hukuken evet ama ahlaken hayır.”
Muhalefet, toplumun önemli kesimine kazanacağız, kazandık diyerek çok önemli bir beklenti yaratarak umudu büyüttü.
Öyle büyüdü ve artık tamam dendi ki 14’ünde olmadı ama 28’inde olacak olması çok istendi halk nezdinde. O nedenle de çok umutlanması ve kazanılamaması karşısında üzüntü ve yıkım da çok oluyor doğal olarak.
Bu arada her oya sahip çıkılacağı ve bunun namus olacağı da vurgulandığı halde yine de ıslak imzalı tutanaklara ulaşılamamış olması da tam bir hayal kırıklığı olmuştur. Bunu Sayın Sarıgül de ve Sayın Günaydın da açık yüreklilikle ifade etmişlerdir. Ve seçmen en üst perdeden bu konuda halâ bir açıklama duymamıştır. Ki çıkıp cesaretle gerçek neyse söylenmesi en iyisidir.
Şimdi beklenen, Sayın Kılıçdaroğlu’nun seçim sonuçları üzerine çıkıp bir açıklama yapması, ayrıntılı bir analiz ve özeleştiri ortaya koymasıydı. Ancak şu ana kadar bu konuda böyle bir açıklama gerçekleşmedi.
Neden kazanılmadığı, kazanılamadığı ile ilgili sanırım pek çok yazı ve görüş ortaya konmakta ve konmaya da devam edecektir.
Millet İttifakı’nın bileşenlerinden CHP ve İYİ Parti dışındaki partiler hayal edemeyecekleri bir kazanç ile hayatlarına bir sıfır önde başlayıp geleceklerini büyütme çabasıyla belki birleşecekler veya başkaca katılımlara mazhar olacak çalışmaları yapacaklardır.
Yani seçimin ikinci kazananları DEVA, GELECEK, SAADET ve DEMOKRAT Parti oldu dersek sanırım yanılmış olmayız.
İYİ Parti’de ise, özellikle masadan kalkıp oturması ile düşen oyun faturası Sayın Akşener’e kesilecek gibi görünüyor. Parti başında kalsa da gücünü kaybedeceği ve bazı gruplar ile anlaşmak zorunda kalacağını sanıyorum.
Ve CHP acıların partisi mi oldu? Tabii ki değil.
Kurumsal, Cumhuriyeti kuran 100 yıllık parti. Bütün partilerden çok farklı köklere, geleneklere ve iç yapıya sahip. Ancak giderek bu yapıda değişiklikler olduğu da görülmekte.
Sanırım parti kendi içinde bu analizleri yapacak, tartışma ile bazı değişiklikleri yaparak yola devam edecektir.
Önemli olan böyle bir sonuç değişim, yenilenme ve arınma adına kullanılabilecek mi? Yoksa delikleri yamayarak eski tas eski hamam devam mı edecek?
Buna karar verecek olan da ‘parti üyeleri’ diyemiyorum, parti yetkilileri!
Ancak unutulmasın ki, 25 milyon seçmene bir borç var. Partideki her yetkili bu bilinçle hareket ederek, partinin gidişindeki bu muhalefet yapılanmasının kırılması, cesaret ile iktidar olma hamlesini yapabileceklere yol açılmasının sağlanması, gelecek açısından partinin bugünkü yöneticilerinin yapabileceği en önemli hizmet olacaktır.
Ağaçlar neden budanırsa, aynı olayın doğal süreçler ile yapılarak, bu anlayışın kurumsallaşmasının sağlanması gerekmektedir. Yani değişim ve dönüşümlerin kurumsal yapının işleyişine işlenmesi gerek, kişilerin insiyatifine değil.
CHP üyelerinin mutlu olduğunu söylemek mümkün değil. Bu konuda kararlara katılamadıkları konusunu en önemli sıkıntılardan biri olarak ortaya koymaktalar.
Ayrıca parti içinde bazı grupların ve/veya kişilerin aşılmasının zor olduğu da konuşulmakta.
Genel Merkez ile İlçe örgütleri yeterince senkronize mi, bir soru işareti. Eğer kararlar en aşağıdan duyulmaz veya en aşağının da düşünceleri değer görmez ise aradaki bağlantı kopabilir veya istenen randımanı vermeyebilir.
Bunun örneklerini bazen bir yerel seçimde bazen bir genel seçimde geçmişte gördüğümüzü biliyoruz.
Bu seçimde de listeler konusunda, örgütleri en azından bazı yerlerde ciddi rahatsızlık verdiğini gözlemleyebiliyoruz.
Bir kararda yer alıyor, çorbada tuzunuz varsa onu savunmak onun için savaşmak çok daha kolay ve verimli olur. Listeler konusunda örgütün ne kadar payı var bilemiyorum ama duyumlar çok olmadığı konusunda. Yine belki genel merkezin bazı kontenjanları olmakla birlikte her kentin adaylarını kendi belirlemesi yerinde olmaz mı?
Yani ön seçimin olabildiğince yapılıyor olması örgütleri ve üyeleri de oyunun içine girmeleri, kendi alanlarında heyecanı, canlanmayı ve çabayı arttıracaktır. CHP’nin diğer partilerden farklı olduğunu, üyelerinin farklı profilde olduğunu unutmamak gerek.
Bir de sonuçlara bakıldığında, çalışan veya yeterince çalışmayan örgütler görüldüğünde yapılanlar da önemli.
Burada şunu demek istiyorum:
İyi yapan ödüllendirilmeli, kötü yapan da gereğini görmeli. Eğer böyle olmuyorsa ve her koşulda insanlar görevleri başında kalıyor veya ödül gibi terfi ettiriliyorsa, burada bir şeylerin değişmesini beklemek hayal olur. En kötüsü de bu uzun süre devam ederse o kişileri oralardan oynatmak neredeyse imkansız olur. Çünkü kendi gruplarını kurmuş olanlar, ilişkileri karşılıklı kazan kazan ile sürdürme noktasında bildikleri gibi yaşamaya devam ederler.
Üye ise hayalleri yıkılmış, başı öne eğik evinin yolunu tutar. Yine de hiçbir çıkarı olmayan o üye, seslendiğinizde koşar, mitinglere gider, durumu uygunsa maddi destek verir, sizin adınıza mahallede, otobüste, dolmuşta sizi savunur, mücadele eder, direnir. Ama ilçesinde seçilecek, ya da kentinin milletvekili adayının belirlenmesinde kimse ona bir şey sormaz. Sadece sandığa oyunu atması beklenir.
Bu haksızlık değil mi? Bunun değişmesi gerek, bu olabilir mi?
Üye kendisini değerli hissederse, ilçe kendini değerli hissederse, il kendini değerli görürse, genel merkez de bu değere layık kişilerden oluşur ve her sonuç değerli olur.
Olmazsa da değişim olur. Bunun böyle olacağını da herkes bilir. Gider ve yerine yenisi gelir.
TBMM’nde yedi kere, altı kere, beş kere, dört kere vekil olmanın yararı nedir bilmiyorum. Bildiğim, bu kadar kere başka değerlerin bu şansı elde edemeyeceğidir. Bunu tüm kurumlarda genişletebilirsiniz.
Son olarak da anlayış ve değerler açısından birkaç şey ifade etmek isterim.
Kurulan bu muhalefet cephesinin inşa edilmiş olmasını çok değerli buluyorum. Türkiye siyasetine yeni bir değerli deneyim kazandırıldı. Bu açıdan Sayın Kılıçdaroğlu’na hakkını teslim etmek gerek. Ayrıca bu seçimlerin en çok çalışanı olarak da alkışlıyorum kendisini.
Ancak CHP’nin altı oku içinde ‘devrimcilik’ diye bir ok daha var. Sosyal Demokrat bir parti olduğunu unutmamak gerek. İttifaklar veya koalisyonlar partilerin yapılarının değişmesi gerekmeyen ancak icraatta ortak anlayış konusunda hem fikir olunan yapılar. Bu anlamda ülkemizde sol anlayış eksikliğinin yarattığı olumsuzluk ortada dururken bir cephe yaratmak için partinin sol değerlerden uzaklaşmasını doğru bulmayanlardanım.
Bu konunun parti içinde enine boyuna değerlendirilerek güncellenmiş bir sosyal demokrat anlayışın partide hakim olması ülkemiz açısından da yararlı olacaktır.
Değişim, ne tarafa yapacağınıza göre değişir bir olgu.
Sonuçta hesap verebilirliğin en alttan en yukarıya kadar sağlanamadığı bir organizasyonun başarılı olması konusunu parti yetkilileri bir daha düşüneceklerdir umarım.
Üzülmek bir şeyi çözmez, oturup neden sorusuna sağlıklı bir tartışma ile yanıt bulup, sorunları tespit edip, düzeltip yeniden başlamak gerek.
Muhalefet sadece seçimlerle yapılmaz! (06.06.2023)