BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal Kaşkar –
İşbu yazıma, Fatih Karahan’ın henüz Hafize Gaye Erkan’a yardım ettiği günlerde, birlikte politika faizini yüzde 45’e çıkardıklarında başlamıştım. Sonra, ‘yaşlılık halleri’ diye yuvarlayacağım nedenlerle bir süre öylece kaldı, bekledi. Sonrası malûm:Cumhurbaşkanlığının, 3 Şubat 2024 tarih ve 32 bin 449 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2024/46 sayılı kararı uyarınca, Fatih Karahan Merkez Bankası Başkanı olarak atanıverdi.
Erkan’ın, ortalamanın da çok altındaki kısacık sürede ne olup dabir anda ‘eski başkan’ durumuna getirildiği konusuna, yazımın çıkış niyetine halel getirmemek bakımından ilgi duymuyorum. Yoksa konu, sevgili ülkemizde işlerin ne denli sorunlu bir şekilde yürütüldüğüne yeni bir örnek olması bakımından oldukça dikkat çekici … Neyse …
Demem o ki: Merkez Bankası’na başkan değişikliğinden önce niyetlendiğim bu yazımı heba etmek istemedim.
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ‘ülkemizde uyguladıkları faiz politikası’ hakkında neler neler dediğini anımsatıp, Merkez Bankası’nın son 8 aydır politika faizini her ay arttıra arttıra yüzde 8,5’ten yüzde 45 oranına yükselttiğine de dikkat çekip noktalamak istiyorum.Niyetim bu.
…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Ekim 2021’de TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Beraber yürüdüğümüz arkadaşlarımızdan faizi savunanlar kusura bakmasınlar. Bu yolda ben, faizi savunanla beraber olamam, olmam” demiş ve şöyle sürdürmüştü:
“Ben bu görevde olduğum sürece, faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim ve enflasyonla mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim … Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecek. Kimse bize bu konuda akıl vermesin.”
Bu sözleri unutmak mümkün mü? … Sonra?
Sonra, geldik Haziran 2023’e; o tarihte yüzde 8,5 olan politika faizinin yüzde 15’e yükseltilmesiyle başlatılan süreçte politika faizi, sonraki her ay artırıla arttırıla yüzde 17,5’a, yüzde 25’e, yüzde 30’a, yüzde 35’e, yüzde 40’a, yüzde 42,5’e ve nihayet Ocak 2024’te de yüzde 45’e yükseltildi. Enflasyon ise malûm!
Şimdi soruyorum:
Yaklaşık 9 aydır her ay yükseltilen faiz gerçeğiyle yaşatıldığımız sevgili ülkemizde, bir zamanlar “Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecek” diyen Recep Tayyip Erdoğan nerededir? Görevde değil midir?
Kendisinin, uzunca zamandır: “Ben ekonomistim” tabelasının parlak ışıkları altında “Faiz sebeptir, enflasyon neticedir” dediğini duyan var mı? N’oldu?
‘Faiz sebep enflasyon netice’ konusu çiçeği burnunda Merkez Bankası Başkanı iken kendisine sorulan Hafize Gaye Erkan ne demişti anımsayalım: “Merkez Bankası başkanı olarak benden hiçbir zaman siyasi bir açıklama alamayacaksınız.”
Bu, bir yere kadar anlaşılabilir bir açıklamadır … Neticede kendisi siyasetçi değildir. Peki ama bu iddianın mucidi olan, heyecanla savunan ve de uğruna “Neo klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu” göze alıp “heterodoks yaklaşımla davranışsal ve nöro ekonomi”nin bayraktarlığını yapansiyasiler neden bu konuda bir satırcık olsun siyasi bir açıklama yapmazlar? Siyaseti bıraktılar mı yoksa!
Bu ay politika faizine dokunulmayacağı tahmin ediliyor ... Yavaş yavaş yine, bir süredir rafa kaldırılmış faiz muhabbetleri başlar mı, ne dersiniz?
…
Şu çilekeş yazıma son noktayı koymadan önce güncel bir ekleme daha yapmalıyım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; Mısır Devlet Başkanı Sisi hakkında yıllarca “darbeci, zalim, katil, firavun” demiş ve ‘asla görüşmem” (Mart 2015), “onunla aynı masaya oturursam kendimi inkar ederim” (Mayıs 2015), “aynı masaya oturmam” (Mart 2019) sözleriyle dikkat çekmişti. En çok akıllarda kalanı da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için ikinci kez yapılacak seçime doğru Haziran 2019’da, “Pazar günü Sisi mi diyeceğiz Binali Yıldırım mı? Mesele bu kadar önemli” demesiydi elbette. Ve İstanbul, bu çok sert aynılaştırmaya rağmen Ekrem İmamoğlu’nu, üstelik oy oranını bir hayli artırarak tercih etmiş ve sanki “İstanbul büyükşehir belediye başkanlığına Sisi’yi seçmiş” gibi olmuştu. (Aradan geçen yaklaşık 5 yıllık sürede Binali Yıldırım giderek silikleşti, yalnızlaştı, uzaklaştı ve nihayet Erdoğan’ın da Sisi’yi “Değerli Kardeşim” diyerek tercih etmesinden sonra adeta tek başına kalmış oldu* …)
Sonraki günlerde ‘dönüş’ için gayret gösterilmeye başlanmış, bu çabalar Sisi düzeyinde karşılık bulamamış, dışişleri seviyesinde küçük adımlar atılabilmiş ve nihayet 2022’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar Emirinin davetiyle 2022 FIFA Dünya Kupası’nın açılışı için gittiği Doha’da Sisi ile el sıkışmıştı. Dış politikadaki sıkışmışlıktan kurtulabilme arayışları içindeyken yaşanan bu ‘sıkışma’ iki ülke arasında 9 yıl aradan sonraki en üst düzey ilişki olarak not edilmişti.
Kasım 2022’de “Siyasette küslük, dargınlık olmaz. Eninde sonunda en uygun şartta bunun adımları atılır” sözleriyle girilmiş olan “dün dündür bugün bugündür” yolundaki en son kilometre taşı ise Erdoğan’ın 14 Şubat’taki Mısır ziyareti oldu ... 12 yıl boyunca söylenenlerin ardından gelinen bu noktayı ‘hiç yoktan iyidir’ diye mi görmeli? Başta Erdoğan olmak üzere iktidar iradesini kullananların ‘yanlış yaptık’ demelerini bekliyor muyuz?Hayır! Ülkemiz tarihinde son 22 yıl, sadece bu bakımdan bile çok büyük kayıplarla doludur.
Baksanıza, siyasi iktidar düzeyinde İliç katliamının sorumluluğunu üstlenen de olmadı. Oysa devletin kurumsal hafızası kimin-kimlerin sorumlu olduğunu asla unutmaz. Her şey belgeli, her kimse belli.
Anagold’un yüzde yirmi hisseli ortağı olan Çalık Holding yetkilisi bile: “Bizim operasyonel sorumluluğumuz yok, sadece finansal yatırımcıyız” diyebildi. Bu akla ziyan cümlelerin nerelerden kaynaklandığı, beslendiği çok açık! Sevgili ülkemizde ne yazık ki yaklaşık çeyrek yüzyıldır, böylesi, sorumluluktan kaçıp kurtulmaya çalışan, bir gün dediklerini ertesi gün inkar eden savruk-dağınık bir siyaset aklı iktidarda … Çok yazık!
* Yazıma son noktayı koymadan önce, Binali Yıldırım’ın Erzincan İliç’teki çok üzücü tablonun içinde ortaya çıkıp Anagold’a toz kondurulmamasını temin yönündeki çabalarına ilişkin bu notu da şuracığa eklemem gerekiyor. Kendisinin,yalnızlıktan kurtulma yönündeki bu çabası, tarih içindeki duruşu bakımından çok büyük bir mana ve ehemmiyet taşımakta vetartışılmaz bir delil olarak kayda geçmiş bulunmaktadır.
Nokta.
1 Yorum
Bir an önce “Kardeşim Esat” diyerek kucaklaşmasını bekliyoruz.