Remzi Kitabevi / Nisan 2018 – Birinci Basım / 255 sayfa
Ayşegül Şenay KAŞKAR / A. Kemal Kaşkar
Emre Kongar, 13 Ekim 1941 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası, Şişli Terakki ve Pertevniyal liseleri felsefe öğretmenlerinden İhsan Kongar, annesi ise yine Şişli Terakki Lisesi’nde bir süre felsefe öğretmenliği yapan, Zapyon Kız Lisesi felsefe öğretmeni Mesude Kongar’dır. İlk, orta ve lise öğrenimini Şişli Terakki Lisesi’nde tamamlayan Kongar, daha sonra 1963 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nü, 1966 yılında da Michigan Üniversitesi Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu bitirdi. 1968 yılında Hacettepe Üniversitesinde Sosyal Çalışma Yüksek Okulu’nu kurdu ve buraya Müdür olarak atandı. 1981 yılı Temmuz ayında “Atatürk ve Devrim Kuramları” başlıklı teziyle Hacettepe Üniversitesi Senatosu tarafından profesörlüğe yükseltildi. 15 Şubat 1983 tarihinde, askerî rejimin üniversite konusundaki uygulamalarını protesto etmek için üniversiteden istifa etti. 1983-1987 yılları arasında Hürriyet gazetesinde danışmanlık, 1987-1991 yılları arasında ise KAMAR Kamuoyu Araştırma Şirketi’nde yöneticilik yaptı. 17 Nisan 1992 tarihinde Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı’na atandı. Kasım 1995’te bu görevini bırakıp Hacettepe Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliğine geri döndü. 2001 yılında Cumhuriyet Gazetesi Yayın Danışmanlığı’na atandı. Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü’nde Sosyoloji ve Türkiye’nin Toplumsal Yapısı dersleri veren Kongar, Tele1’de yayınlanan “18 Dakika” adlı programda Merdan Yanardağ ile birlikte gündeme ilişkin gelişmeleri yorumlamaya, ayrıca Cumhuriyet gazetesinde ‘Aydınlanma’ başlıklı köşesinde yazmaya devam etmektedir.
Kitapları
İzmir’de Kentsel Aile, İnsanı Yönlendirme ve Sosyal Hizmetler, Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği, Devrim Tarihi ve Toplumbilim Açısından Atatürk, Cavit Orhan TÜTENGİL, Türk Toplumbilimcileri I, Türk Toplumbilimcileri II, Kültür Üzerine, Demokrasi ve Kültür, (Kültür Üzerine 2), Kültür ve İletişim, (Kültür Üzerine 3), 12 Eylül Kültürü, (Kültür Üzerine 4), Atatürk Üzerine, Üniversite Üzerine, Türkiye Üzerine Araştırmalar, Demokrasi İşçinin Ekmeğidir, Yaşamın Anlamı, (Denemeler), Hocaefendi’nin Sandukası, (Roman), İstanbul Halkının Günlük Yaşam Biçimi ve Tüketim Davranışları, (Prof. Taner BERKSOY ile birlikte), İstanbul Tüketicisinin Perakende Alışveriş Alışkanlıkları, (Prof. Taner BERKSOY ile birlikte), Yirmibirinci Yüzyılda Dünya, Türkiye ve Kamuoyu, İmparatorluktan Günümüze Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Ben Müsteşarken, (Anılar), Demokrasi ve Laiklik, 21. Yüzyılda Türkiye, Yamyamlara Oy Yok, Konsantremi Bozma, İstanbul Halkının Yaşam Biçimi ve Sorunları, 28 Şubat ve Demokrasi, Kızlarıma Mektuplar, Küresel Terör ve Türkiye, Demokrasi ve Vampirler, Yozlaşan Medya ve Yozlaşan Türkçe, Babam, Oğlum, Torunum, Tarihimizle Yüzleşmek, Demokrasimizle Yüzleşmek, Türk Toplumbilimciler (tek cilt), Yazarlar Eleştiriler Anılar, Nutuk / Emre Kongar seçkisiyle, İçimizdeki Zalim, İstanbul, Aymazlığın İbretlik Öyküsü, Devrimin ve Karşı Devrimin Yüz Yılı 1: Savaş Devrim ve Tepkiler 1919 – 1971, Devrimin ve Karşı Devrimin Yüz Yılı 2 – Karşı Devrim Filizleri ve Darbeleri 1971-2002, Demokrasi İçin Manifesto – Diren!, Atatürk Üzerine.
NUTUK’u okumak!
Biz büyürken de yeterince okur-yazar bir toplum değildik. Yine “kitap fiyatları çok pahalı”ydı. Hep ‘sonra başlamak üzere’ okuma listeleri yapılır ama bu da, kısa süre içinde vazgeçilen diyet programları gibi bir kenara bırakılır unutulup giderdi … Zaman hızla geçiyor. Eğer içtenlikle niyetliyseniz, okumak için hiçbir zaman geç kalınmış değil. Hele de okunacak kitap ‘Nutuk’ gibi çok değerli bir kitapsa … Nutuk’un da, yaygın okumazlık halimiz içinde okunmamaktan nasibini fazlasıyla almış bir kitap olduğunu not edebiliriz ama onun, gerek dili ve gerekse belge yoğunluğu ile esasen akademik çalışmalar kapsamında okunan ve dolayısıyla günlük okuma pratikleri bakımından ‘çok zor bir kitap’ olduğuna da dikkat çekmemiz gerek. Buna rağmen, ülkemizin tarih içindeki yolculuğunun en önemli tarihsel dönemine ışık tutan bu eseri günlük okuma alanımıza dahil eden Sayın Kongar’ın, 2018 yılında yayınlanmış ‘Seçki’sini tanıtmak istedik bu ay … Bu çalışma, NUTUK’u gerek günümüz Türkçesi ile buluşturarak anlaşılır kılması, gerekse bölüm aralarındaki ‘sunuş metinleri’ ile ağır belge yükünden kurtarıp özüne halel getirmeksizin sadeleştirmesi bakımlarından en az kitabın kendisi kadar değerli bir çalışma … Sayın Kongar’a teşekkürlerimizle, kitaptan kısa bir alıntıyla sürdürüyoruz …
“Biz meseleyi başka bakımdan değerlendiriyorduk; açıklamalarınızdan aydınlandık”
… Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘saltanatın kaldırılması’ görüşmeleri sırasında yaşananları ve kendisinin işe karışmak zorunda kaldığı çok dramatik bir anı ve o anda yaptığı konuşmayı şöyle aktarıyor:
“Efendiler, 31 Ekim 1922 günü Meclis toplanmadı. O gün Müdafaa-i Hukuk Grubu toplantısı yapıldı. Bu toplantıda, Osmanlı saltanatının kaldırılmasının zorunlu olduğu hakkında açıklamalarda bulundum.
1 Kasım 1922 günü Meclis toplantısında aynı sorun uzun uzun tartışıldı. Meclis’te de ayrıntılı açıklamalarda bulunmak gereğini hissettim. İslam ve Türk tarihinden söz ederek ‘Hilafet ve Saltanat’ın ayrılabileceğini, milli egemenlik ve saltanat makamının Türkiye Büyük Millet Meclisi olabileceğini, tarihi olaylara dayanarak açıkladım.
Hulâgû’nun, Halife Mutasım’ı idam ederek dünya yüzünde fiilen Hilafet’e son verdiğini ve 1517’de Mısır’ı zapt eden Yavuz, orada unvanı halife olan bir mülteciye önem vermeseydi, Hilafet unvanının zamanımıza kadar miras kalmış bulunmayacağını anlattım.
Bundan sonra, sorunla ilgili önergeler üç encümene, Anayasa, Şer’iye ve Adliye encümenlerine gönderildi. Bu üç encümenin bir araya gelip, bizim izlediğimiz amaca göre sorunu çözüp sonuçlandırması elbette zordu. Durumu yakından ve bizzat izlemek gerekiyordu.
Ortak encümene anlattığım gerçek …
Üç encümen bir odada toplandı. Başkanlığına Hoca Müfit Efendi’yi seçti. Sorunu görüşmeye başladılar.
Şer’iye Encümeni’ndeki hoca efendiler, Hilafet’in Saltanat’tan ayrılamayacağını, bilinen safsatalara dayandırarak iddia ettiler.
Bu iddiaları çürütüp gereksiz kılmak konusunda, serbest söz söyleyenler ortaya çıkacak gibi görünmediler.
Biz, çok kalabalık olan aynı odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk. Bu biçimde tartışmaların istenilen sonuca varmasını beklemek boşunaydı. Bunu anladık.
Sonunda, ortak encümen başkanından söz aldım.
Önümdeki sıranın üstüne çıktım.
Yüksek sesle şu açıklamayı yaptım:
“Efendiler” dedim, “Hâkimiyet ve saltanat, hiç kimse tarafından, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmelerle, tartışmalarla verilmez. Egemenlik, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk milletinin egemenlik ve saltanatına el koymuşlardı. Zorbalıkla yaptıkları bu tecavüzlerini altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de, Türk milleti bu mütecavizlerin hadlerini bildirerek, egemenlik ve saltanatını, isyan ederek, kendi eline bilfiil almış bulunuyor.
Bu bir oldubittidir. Söz konusu olan, millete saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorunu, zaten oldubitti yapılmış bir gerçeği, dile getirmekten ibarettir. Bu, mutlaka olacaktır.
Burada toplananlar, Meclis ve herkes, sorunu doğal olarak böyle görürse, bence uygun olur. Aksi takdirde, yine gerçek uygun biçimde ifade edilecektir. Fakat, ihtimal bazı kafalar kesilecektir.
İşin bilimsel yönüne gelince, hoca efendilerin hiç merak ve kaygılarına gerek yoktur. Bu konuda bilimsel açıklamalarda bulunayım” dedim ve uzun uzadıya birtakım açıklamalar yaptım.
Bunun üzerine Ankara milletvekillerinden Hoca Mustafa Efendi, “Affedersiniz Efendim” dedi, “Biz meseleyi başka bakımdan değerlendiriyorduk; açıklamalarınızdan aydınlandık.”
Sorun, ortak encümence halledilmişti.”
(Sayfa 175 – 177)