BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
“Bilmediğiniz bazı şeyler var!”
Bu cümle; daha çok, makam/iktidar sahiplerinin, karşı çıkılan icraatlarını savunmak için can havliyle kullanageldikleri ilk cümleler arasında, hatta birinci sıradadır. Yaptığımız yorumlar nedeniyle biz gazetecilerin en çok maruz kaldığı muamelelerden biridir. Peşi sıra, en kibarından şu hafif saldırı cümlesi gelir: “Bilir bilmez, yalan yanlış yazıyorsunuz!” … Elbette ‘her şeyi bilmek’olanaklı değil. Dolayısıyla “bilmediğimiz bazı şeyler”in olması ne denli normalse, hep bilmek istediğimiz bazı şeylerin olması da bir o kadar normaldir. Dolayısıyla gazeteci, kamuoyunun bilgilenmesi-bilmesi adına soru sorar. Gazetecilik bu bakımdan ‘soru sormak’tır en çok. ‘İyi sorular’ bunun için çok yararlıdır. Bir o kadar da çok kızdırır tabii ki kimilerini … Olsun; biz sorupdurmaktan ve yorumlamaktan vazgeçecek değiliz.
Maksadımız belli: “Ey ahali” gerçekleri öğrensin diye …
Bu kadar giriş taksimi yeter deyip gündemimizdeki konuya geçiyorum.
…
Milas Belediye Başkanı Fevzi Topuz’un, geçen 15 yıllık Başkan Tokat’tan yönetimi devraldıktan sonra ‘belediyedeki son durum’ ile ilgili açıklamalarını ilgiyle izliyoruz. Sayın Topuz, Belediye’yi 590 milyon 451 bin 151 TL borçla devraldıklarını, bu miktarageçen ay da ödenemeyen maaşlar eklendiğinde 15 Nisan tarihi itibariyle bu miktarın 680 milyon TL civarında olduğunu, şirketlerin borçlarıyla birlikte toplam borcun yaklaşık 1 milyarTL’na yükseldiğini açıkladı. Milas Belediyesi’nin ayrıntılı borç tablosu şöyle:
Milas Belediyesi’nin resmi kurumlara olan borcu 59 milyon 700 bin 294 TL, şirketlere olan borçlar 190 milyon 80 bin 71 TL, bankalara olan borçlar 96 milyon 984 bin 450 TL, personele olan borçlar 43 milyon 900 bin TL, müteahhitlere olan borçlar 113 milyon 474 bin 319 TL, esnaflara olan borçlar 47 milyon 614 bin 73 TL, diğer borçlar 39 milyon 411 bin 16 TL. Emek A.Ş’nin 60milyon TL çalışanlara, 10 milyon TL sendikaya, 201 milyon TL SGK’ya, 66 milyon TL Vergi Dairesi’ne borcu var, diğer borçlar da 4 milyon 794 bin 900 TL. Gıda Limited Şirketi’nin piyasaya 14 milyon 787 bin 315 TL, Vergi Dairesi’ne 484 bin 273 TL,SGK’ya 9 milyon 770 bin 987 TL, personele ise 7 milyon 170 bin 485 TL borcu var. Labranda Su’yun belediye olarak toplam borçları 29 milyon 942 bin 334 TL. Esnaflara olan borçlar, 9 milyon 263 bin 982 TL. Emek Personel A.Ş’ye 20 milyon 678 bin 178 TL.
…
1 milyar liralık bu borç tablosu ile ilgili farklı değerlendirmeler yapılabilir. Ancak, nereden baktığımız ve önceliklerimiz her ne olursa olsun ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik kriz koşullarında belediyeler gibi ‘hizmet kurumları’nda çarkın döndürülebilmesi için belli ölçülerde ve bütçe ayarlarını bozmayacak şekilde borçlanmayı reddedebilmek mümkün değildir. Bu, iki kere iki dört böyledir.
Borç miktarının az ya da çok olması ise ‘bütçe disiplini’ olarak adlandırılan eksenin yeterince korunmuş ya da kontrolün kaybedilmiş olmasıyla kolayca belirlenebilecektir.
Ve fakat özellikle dikkat çekmek isterim ki: Belediye’nin çalışanlarının ücretlerini ödememesiyle büyüyen borç, sadece ‘bütçe disiplini’ bakımından değil ‘toplumsal bir sorun’ olarak da ağır bir ‘eksen kayması’ nedenidir. Az ya da çok olarak ölçülemeyecek, kabul edilemeyecek, mazur görülemeyecek bir büyük sorundur.
Ülkemizde, borçlanmada ‘kontrolün kaybedilmesi’ konusunda ne yazık ki olumsuz örnek sıkıntısı çekilmemektedir. 31 Mart yerel seçimleri sonrasında özellikle ‘AK Parti Belediyeciliği’ denilen ve nedense halâ daha övünülesi bir marka olarak sunulabilen ara başlık altında kalan kadrolar tarafından yönetilmiş belediyelerin devasa borçları orta yerdedir, herkesin dilindedir, gündemimizdedir …
…
Bir diğer önemli konuyu ise Başkan Topuz şöyle dile getiriyor:
“Biz göreve gelmeden bir iki hafta önce 99 tane ruhsat kısa süredeimzalanmış. İmar komisyonundaki arkadaşlarımız incelemiş ve 96’sını hatalı bulmuşlar. Sadece 3 tanesini onayladık, 96 tanesini ise usule aykırı olduğunu düşündüğümüz için iptal ettik. Belediye olarak bu yıl Ocak ayında 55 tane ruhsat kesilmiş. Şubat ayında 56 adet, Mart ayında ise 292 tane kesilmiş. İskan ruhsatı olarak ise Ocak’ta 29, Şubat’ta 68, Mart’ta da 103 tane kesilmiş.”
Burada ruhsat talebi ile verilen ruhsat sayısında yaşanan artışlar da -bir yere kadar- anlaşılabilir. Seçim öncesinde dosyaların hızlaolgunlaştırılması ve seçime kadar sonuçlandırma yönünde hareketliliğin, talebin artması olağan görünüyor. Buraya kadar tamam. Ancak, soru üzerine Sayın Topuz’un, “usule aykırı” görülüp iptal edilen 96 ruhsatın Ağaoğlu Projesi kapsamında verildiğine ilişkin bilgi hakkında ‘olur böyle şeyler’ denilebilir mi? “Sehven yapılmış” olabilir mi? Bu konu, Milas kamuoyuna ayrıntılarıyla açıklanması gereken bir ‘Yerel Yönetim Dersi’ durumundadır. Bu ders ille de verilmeli ve Belediyemiz bu dersi en iyi şekilde almış olarak tarih yolculuğunu sürdürmelidir. Kısacası: Gereği, mutlaka hemşerilerimize bilgi verile verile ve olabildiğince zaman yitirilmeden yapılmalıdır.
…
Ve Başkan Topuz’un açıklamalarından -şimdilik- son bir rahatsız edici örnek:
“Ayrıca bazı faturalarda da tespitler yaptık. Buna bir örnek verecek olursak; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde
Kültür Müdürlüğümüz tarafından çiçek alınmış. Fiyatları görünce irkildim tabii. Bir tane kırmızı gülü 150 TL’den satın almışlar. Biz ise geçen hafta Anneler Günü ile ilgili teklif aldığımızda teklifin30 TL olduğunu gördük. Bu iki özel gün arasından 2 ay geçmiş,gülün tanesinin artması gerekirken azaldığını gördük. Bu tür işlemlerin Milas Belediyesi’nde yapılmasını hazmedemiyorum.Bunun affedilir bir tarafı yok …”
…
Milaslıların, ‘şeffaflık ilkesi’ gereğince ortaya çıkan ve sosyal medyalarda kimi kontrolsüz iddialarla içinden çıkılamaz hallere gelen-getirilen bu konularda öğrenmek istediği bazı şeyler var.
Milaslılar, hiç zaman yitirilmeden yeni açıklamalar bekliyor.
Yaşamın kıyısında …
Deniz Feneri yanıp söndükçe içimdeki kavuşma telaşı büyüyor.
Kıyı tam önümde, denizin dizinin dibinde yine. Diz dizeler. Uçsuz bucaksız sevgililer. Deniz varsa kıyı var, yoksa yoklar ve bir de kayalar … Kayalar gittikçe kararıyor …
Dalgalar mı? ‘Deniz dalgasız olmaz’ denir ama bunlara dalga denir mi bilmem. Ne dalgalar gördüm ben. Belim kırılacak sandığım anlar hatırlıyorum. Denizin üzerinden yükselip yükselip de suya düştüğüm anlardan bahsediyorum. Kolay değil, küçücük bir tekneyim ben, ölsem kimin umurunda ...
Kendinizi çok yalnız hissedersiniz öylesi anlarda. Başınız dönüyormuş da gözleriniz bulanıklaşmış gibi bir durumdan söz ediyorum. Bir büyük çaresizlikten, çok büyük bir yalnızlıktan söz ediyorum … Issızlıktan …
Rüzgar iyice yavaşladı. Hava karardı artık, sokak ışıkları yanalı epey zaman oldu kıyı boyunca ...
Pırıl pırıl sessiz ortalık ...
Dedim ya, küçücük bir tekneyim ben, kayalara çarpmak ya da karaya oturmak istemem durup dururken.
Başım şimdilik dertte değil gibi görünüyor ama belli de olmaz, deniz bu …
Motor sesim rahatlatıyor içimi, her şey olağan görünüyor. Kıyıdabeni karşılayacak birileri var yine, tanımam etmem. İpimi tutar bağlarlar beni kıyıya. İçim boşalır o an. Bir an. Sevinmek dediğiniz şey, tastamam …
Kıyıda olmak iyi. İşte tam orası. Yaşamın kıyısı. Dinlendiriyor beni, içimi büyütüyor ...
Şunu bilir şunu söylerim: Bir teknenin kendini güvende hissetmesi kadar güzel bir şey yoktur dünyada …
Deniz için de böyle bu kıyı için de …
İkisinin arasında yaşıyoruz ne yaşıyorsak …