Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Biz nasıl insanlardan oluşan bir ülkeyiz Allah aşkına. Hiçbir kurala, bir standarda, bir geleneğe veya doğru düzgün doğal bir duruma göre ne kadar anormallik varsa her şey biz de var.
İyi bir şeyler yazmak için bir fırsat kolluyorum, tamam bu hafta Nobel ödüllü insanlarımı yazayım diyorum, ancak ne mümkün.
Hemen kısa bir özet yaparak aslında yazmak isteyeceğim konuya döneceğim.
Narin, zaten zar zor bulundu. Küçücük yavrumuzu hunharca öldürdüler aile arasında. Bulunmasın diye, örtbas yapılsın diye onca çaba sarf edildi ve sonunda bir iddianame yazıldı. Ama okuyun ki kimin öldürdüğüne yanıt bulamazsınız. Bir karambol devam ediyor.
Bir diğer haftanın konusu, bazıları yeni açılım, bazıları demokratikleşme veya başkaca altbaşlıklar altında yeni bir süreç mi diye siyaset ayakta. Sanki her şey yerli yerinde ve normal bir ülkeymişiz gibi. Biz bir problemi ne zaman doğru ve rasyonellikten kopmadan çözeceğiz. Umarım bu süreç mevcut iktidarı sürdürmek üzerine inşa edilmez. Ama şimdilik görüşüm,sayın Cumhurbaşkanının yeniden seçilmesine yönelik bir çaba olduğunu düşünüyorum.
Hafta iğrenç ötesi bir konuyla başladı. Her şeyi yaparsınız da bu bebekleri para için nasıl öldürürsünüz be insafsızlar, be alçaklar, be utanmazlar be soysuzlar. Hiç mi içinizde biraz olsun insanlıktan bir kırıntı yok. Bu kadar kötü bir araya gelip nasıl organize oldunuz? İş insanı, doktoru, hemşiresi, hastane başhekimi, müdürü, çağrı merkezi görevlisi, ambulans ekibi ve diğer görevliler. Hastane bu, tamirhane değil ki! Hayatlar emanet edilmekte, hele o küçücük bebekler, insan yazarken deli oluyor. Bu kadar kötü nasıl olunur! Nasıl bu kadar çürüyebilir duygular? Ey Sağlık Bakanlığı, nasıl denetleniyor buralar? O anne Cimer’e yazmasaydı, O aslan savcı tüm tehditlere rağmen harekete geçmeseydi, asalaklar ölümlere ve karşılığında para almaya devam edeceklerdi. Sağlık Bakanlığı görevlileri de “biz denetim yapıyoruz” deyip standart formları imzalamaya devam edeceklerdi. Öyle ki, bu alçakların hastanesine “Bebek Dostu” ödülü bile vermişler.
Soyuluyoruz sevgili okurlarım, hem de uzun bir zamandır. Her alanda ...
Son olayımız ise TUSAŞ’a yapılan hain saldırı ve şehit olan görevlilerimiz. Bu bana bir Haziran seçimini, kaybedilmiş iktidar seçimini hatırlatmadı desem yalan olur. Tam da Cumhuriyetin 101. Yılı kutlamalarına bir hafta kala. Lanet olsun teröre! Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve yararlılarımıza şifalar dilerim. Cumhuriyet kutlamalarını ertelemek veya iptal etmek ise çok büyük yanlış olurdu, hatta çok daha coşkuyla kutlamalıydık. Öyle de oldu.
Bu kısacık zamanda yaşadığımız birkaç konuya değinmeden geçemedim. Oysaki asıl konum, Cumhuriyetimizin ikinci Yüzyılına girdiğimiz ilk bayramımızdı yazmak istediğim.Kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve bu uğurda hiç düşünmeden toprağa düşen o kınalı kuzular, o 15’liler, o bebeğinin üzerindeki örtüyü taşıdığı top mermisine örten analar, o gencecik yaşlarında toprağa düşenler, o yaşlılık günlerinde torunlarıyla oynayacak dedelerin siperlerde ölmeleri, o baba oğulların aynı cephede vuruşmalarıydı yazmak istediğim ve onlara olan şükran duygularımdı. Yine de yazacağız.
Biz bu vatan dediğimiz toprakları, bu devleti, bu ülkeyi yolda bulmadık. Ya da günün emperyal devletlerin bir odada toplanıp, cetveli ellerine alıp çizerek bu ona, bu şuna diyerek de edinmedik. Bir paragraf önce yazdığım bu topraklar için canları pahasına edinilmiş bir yurdumuz var.
Cumhuriyet… Çok değerli ve korunması gereken bir kelime. O’nu laik demokratik hukuk devleti donanımıyla daha değerli hale getirilmiş olması çok kıymetli. O’nlar kurdular, biz korumalı ve yaşatmalıyız.
Gelin o günlere dönelim ve kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e kulak verelim.
Nereyi referans vereceğim, tabii ki NUTUK’u. Her yurttaşın okuması gereken, bu ülkenin kuruluşunun kurucusu tarafından anlatıldığı çok değerli bir eser. 3 ay gibi bir sürede bazen hiç ara vermeden, bazı yerlerini bizzat yazarak, bazı yerlerini de kendisi okuyup katipler tarafından yazılarak hazırlanmış bir tarihi kayıt. Belgelere ve yaşayanlara dayandırılarak doğru şekilde ifade edilmeye özen gösterilmiş eşsiz bir yapıt.
Amacı, Türk milletine Milli Mücadele’nin nasıl gerçekleştiğini tarihsel bir metin olarak, birinci ağızdan anlatılması sağlanmıştır. Yaşar Akbıyık’a göre Nutuk, “Cumhuriyet tarihi konusunda en sağlıklı bilginin alınacağı kaynaktır.” Hasan Ali Yücel’e göre ise, “Atatürk’ün bize bıraktığı çağdaş Türkiye’nin kuruluş tarihidir.” Atatürk, eserin “Türk gençliğine bıraktığım emanet” bölümünde Nutuk’u yazma sebebini şöyle açıklamıştır.
“Efendiler, bu beyanatımla, milli hayatı hitam bulmuş farz edilen büyük bir milletin, istiklalini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenid, milli ve asri bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım.”
Nutuk’un yazılma amaçlarından biri de geleceğe ışık tutmak ve gelecek kuşaklara bir öğreti, bir kurtuluş yolu bırakmaktır.
Nutuk 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında, TBMM Genel Kurul salonunda Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ikinci Büyük Kurultayında 6 gün boyunca 36 saat 33 dakika sürede Atatürk tarafından okunmuştur. Nutuk’u okumadan önce ise Atatürk şöyle der, “icraatımızın milletimize hesabını vermek vazifem olduğu kanaatindeyim.”
Uzun bir süredir Cumhuriyeti yönetenlerden duymadığımız bir ifade değil mi?
“Bir gün önce Çankaya’da İsmet Paşa, Ali Fuat Paşa, Halit Paşa, Kemalettin Sami Paşa, Kazım Paşa, Fethi Paşa, Rize Milletvekili Fuat ve Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen Eşref beyler ile yemekteydik ve ‘yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz’ dedim. Sabaha kadar yarınki programı hazırladık. Anayasada yapacağımız değişiklikleri kanun teklifini İsmet Paşa ile hazırladık …”
Türkiye Devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir. Cumhurbaşkanı devletin başkanıdır. Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından Meclis üyeleri içinden seçilir. Bakanlar Başbakan tarafından Meclis üyelerinden belirlenir ve hepsi Meclisin onayına sunulur.
29 Ekim 1923 günü önce Halk Fırkası grubunda Anayasa değişikliği tartışmaya açıldı. Uzun saatler yapılan tartışmalarda İsmet Paşa konuyu açıklar ve “Gazi Paşa Hazretlerinin teklifinin kanunlaşması gerekir” der. Ardından Abdurrahman Şeref bey söz alır ve “hükümet şekillerini teker teker saymaya gerek yoktur, hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir, dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin …”
Bundan sonra Yusuf Kemal Bey söz alır: “Teklifin kabul edilmesi için gerekli işlemlerin tamamlanmasını teklif ederim …”
Parti grup toplantısı son bulur ve şimdi Meclis toplantısı başlamıştır. Anayasa değişikliği teklifi öncelikle görüşülür, “Yaşasın Cumhuriyet” sesleriyle alkışlanan konuşmalar ile kabul edilir.
“Meclis 158 vekilin oy birliği ile ilk Cumhurbaşkanı olarak Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa Hazretlerini seçmişlerdir” açıklamasını İsmet Paşa yapar.
Mustafa Kemal Paşa, seçimin ardından meclisteki ilk konuşmasının son cümlesinde şöyle der: “Daima sayın arkadaşlarımın ellerine çok samimi ve sıkı bir şekilde yapışarak, kendimi onların şahıslarından bir an bile uzak görmeyerek çalışacağım. Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz.”
Önderimiz, kurucumuz Aziz Atatürk’ün “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet 29 Ekim 1923 günü ilan edildi. Onlar kurdu, bizler yaşatacağız. Yaşasın Cumhuriyet!