BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Görme engellilerin ağlama engelli olmadıklarını bilir misiniz?Gözleriniz varsa eğer, görmeseniz de ağlarsınız ille … Adı ‘gözyaşı’dır çünkü. Göremese de göz olsun yeter artar, akar, durdurulamaz o. İçinden taşar, koşar peşinden gözlerin. Daraltır sokakları. Çıkmaz. Caddelere varılamaz. Kıskıvrak yakalar, kaçabilmek ne mümkün. O gözler ki bakarak değil akarak var olurlar. Gözler görmese de gönüllerin katlanabileceği sınırlar aşılalı çok zaman oldu çünkü. Artık tek yol gözyaşları! İnsan böyle böyle insan oluyor, gözleri görse de görmese de insana‘gönül gözü’ gerekiyor. İnsanlaşmanın olmazsa olmazı ...
Gören gözlerinizle böyle bir duruma tanık oldunuz mu hiç, merak ettim birden? Görmeyen gözlerden dökülen gözyaşlarını gördünüz mü hiç? Yakından. Çok yakından? Nasıl da sarsıcı, nasıl da insanlaştırıcı bir durumdur o. O mayaya sahipseniz eğer, insanlaşmanızı durduramazsınız! Yorucudur yorucu olmasına ama yorulmaya değer.
Çok yorucu bir yer şu sevgili dünya. Yeterince göremesek, önemsemesek de nelere nelere, ne çok şeylere tanıklık ediyoruz. Öyle ya da böyle tanıklık ediyoruz etmesine de, peki duyabiliyormuyuz olan bitenlerden yükselen sesleri? Bütün sesleri?Duymamak imkansız. Duyulmayacak gibi değil artık. Çığlık! Çığ gibi büyüyor çığlıklar. Kaçıp kurtulunacak gibi değiller. İşitme engeli bile engel değil … ‘Duyumsama’ diyoruz buna. Engel tanımayan insanlık hallerimizden, insanlaştırıcılarımızdan birdiğeri de o.
Yaprakların hafiften dalgalanmasını görmeden, o hafif esintinin sesini duymadan da yüzünde hissetmez mi insan o yumuşacık rüzgarın okşamasını? Duygu! Görmek değil duygu. Duymak değil duygu. Hepsi bu …
…
Halâ daha ‘sendika hakkı’ için mücadele edilen bir ülkeyiz. Hem de ne mücadele!
Başkente yürümek isteyen ‘Polonez İşçileri’nin önüne polisten barikat. Yürümeleri yasak!
Durun! Yürümeyin sakın! Neden?
Ya anayasa? Kaçıncı maddeydi o? Madde 51 miydi neydi? …
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir” miydi neydi?
Ülkemizde en çok ihlal edilen anayasa maddelerinden demeliyim.Çok üzücü ama: Durumun en iyi özeti bu!
Göz yaşartıcı.
…
Anayasal haklarını kullanarak Tek Gıda-İş sendikasına üyeoldukları için işten çıkarılan Polonez işçileri, 6 Aralık Cuma gününden bu yana Çatalca Adliyesi önünde açlık grevindeler. Anayasada tanımlanmış sendika, yürüyüş ve seyahat özgürlüğü gibi demokratik haklarını kullanabilmek için.
…
Tam bu sırada iktidar sahipleri “Suriye’de haklı çıktık”diyebiliyor. ‘Haklı’ mı, nasıl?
Oysa olanlar belli. Ölümler, göçler ... Daha da neler neler olacak kim bilir … ‘Haklı çıkmışlar’! Utanmadan! Ortada asla haklı çıkılmış bir tablo yok. Suriye’nin, emperyalist “Büyük Ortadoğu Projesi” kapsamında getirildiği bataktan çıkışı elbette mümkün,ama olsa olsa kısa-orta vadede içinden çıkılamayacak bir tablo çıkmıştır ortaya. Bu kesin.
‘İyici (ya da ‘ilerlemeci’) Tarih Anlayışı’nı terkedeli zaten çok zaman olmuştu. Ne demek ‘iyici tarih anlayışı’?
Suriye örneğinden başlarsak: “Suriye’de bugün dünden daha iyi değil, yarın da bugünden daha iyi olmayacak” demek. Birileri bunun aksini söylüyor olsa da, Emevi Camii’nde namazlar kılınmaya başlansa da durum bu ne yazık ki. Tarih, bu gibi örneklerle dolu. Neler pahasına diye sormalı insan. ‘Değer miydi’ diye … Çok yazık.
Sözü sevgili ülkemize taşıyalım. Özellikle 2002 Kasım ayından bu yana hep iktidardaki ‘siyaset tarzı’nın başımıza açtığı işleri, sevgili ülkemizin nereden nerelere düşürüldüğünü düşünün …
‘Faiz haram!’ın ardından “Faize hücum!” hallerini düşünün … Ne ‘savrulma’ ama! Har vurup harman savurmalar da malûm! Dur durak bilmeyen ve tasarruf edilemeyen yüksek yüksek itibarlar!Ve ‘Polonez İşçileri’!
…
“En kötü günler geride kaldı …”
Zaman zaman yinelenen bu ‘nakarat’ en son 29 Kasım’da dile getirildi Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan tarafından … Geride kalan kayıp yıllar için, “sorunlarınfarkındayız” demek dışında hiçbir şey yapamamış 22 yıllık iktidartarafından …
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, 2019 yılı Şubat ayında:“Attığımız her adım piyasalarda etkisini günbegün gösteriyor. Faizlerde düşüş sürüyor … Şunu ifade ettim. Aralık, kasımdan, ocak aralıktan, şubat ocaktan daha iyi olacaktır. Dediğimizden çok daha iyi noktaya geldik. Mart nisan mayıs çok daha iyi performansın sergilendiği dönem olacak. Şubat ocaktan hakikaten çok daha iyi. Mart şubattan daha iyi, nisan da marttan daha iyi olacak. Nisandan sonra çok daha güçlü bir Türkiye ekonomisi ortaya çıkacak. Biz umutluyuz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın …” demişti.
Hangi Nisan’dı o? … Sonrasında “Güçlü Türkiye ekonomisi”nin ortaya çıkacağı hangi Nisan’dı?
19 Mart 2019 tarihinde, yine Berat Albayrak:
“Ağustos, eylül, ekim aylarında bol bol döviz alıp, 6 liradan 7 liradan, niye? Dolar 10 lira olacak, 15 lira olacak ya, 6-7 liradan toplayalım dolarları, 10-15’ten satarız. Dolar düştü 5 liraya. Bunlar kara kara düşünüyor. Eyvah eyvah. E, ne yapacağız? Şöyle bir kriz çıksa da füze yağsa da şu olsa da bu olsa da dolar yükselse de bir kâr etsek. Çok beklersiniz, hele de seçimden sonra daha çok beklersiniz” dememiş miydi?
Hangi seçimdi o? Kim neler beklemişti de neler neler oldu biliyorsunuz. Hiçbir şey iyiye gitmedi. Aksine kötüleştikçe kötüleşti.
Ve Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de: “2025 2024’ten daha iyi olacak. 2026 da 2025’ten çok daha iyi olacak” deyip kervana katılıverdi.
2023’te ne oldu peki? Ya 2022’de? …
Sözün kısacası: “Suriye’de haklı çıktık” diyebilenlerin: “En kötüsü geride kaldı, bundan sonrası iyi olacak” sözleri yıllardır hiçbir şekilde gerçekleşmiyor. Olmuyor bir türlü. Her geçen ay, her geçen yıl diğerinden ‘iyi’ olmuyor. Kötü, hep kötü! … Hep gözyaşı.
Yeni bir yıla doğru paldır küldür yaklaştığımız şu günlerde böyle şeyler yazmasam iyiydi ama …