BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, bir yandan ‘içimizdeki çocuklar’la kıpraşan coşan unutsuz umutlarla, öte yandan ‘ulusal egemenlik hallerimiz’deki ağır yenilgilerle yüzleşe yüzleşe dertlenmelerle karışık hallerde yaşadık, yaşıyoruz. Elbette ‘yüzleşmemiz’ gereken daha birçok ağır gündemimiz var. Aslına bakarsanız bizim, ‘yüzleşmekten kaçma’ gibi çok ağır bir sorunumuz var. Kaçıp da kurtulabilmek mümkün olamasa da …
Şeker Bayramı ile tatlandırmaya çalıştığımız günlerde ekran altından akarken gözüme ilişen “2022 yılında 914 çocuk önlenebilir nedenlerle yaşamını yitirdi” bilgi notunu yazılaştırıp paylaşmak istedim siz sevgili okur-yazarlarımla.
FİSA (Fikir ve Sanat Atölyesi Derneği) Çocuk Hakları Merkezi’nce, medya izleme yoluyla elde edilen verilere göre, 2022 yılında on beş farklı ihlal sebebiyle 914 çocuğumuz yaşamını yitirmiş. Bu ölümlerin 829’u “devletin ihmali” yüzünden meydana gelmiş …
‘Önlenebilir nedenlerle’ ortaya çıkan bu durum önlenebilir, önlenmeli. Dikkat çekmek istediğim budur.
Bu ‘dikkat çekme’ çabasının; İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıldıktan sonra, veriler tam aksini gösteriyor olsa da ‘kadına yönelik şiddet’te azalma yaşandığını iddia edebilen bir içişleri bakanının varlığı koşullarında önemi çok daha artıyor elbette. Sadece içişleriyle sınırlı olmayan, kalmayan, neredeyse tüm iktidar sözcülerinin bir tek oy fazla alabilmek için, kontrolsüz bir şekilde olmadık iddialarda bulunup olmadık laflar edebildikleri ölçüsüz bir siyaset tarzıdır bu ne yazık ki … Sandıkta durdurulmalıdır, durdurulacaktır.
Bunun için öncelikle: 21 yıldır iktidarda olan ve -kestirmeden yürürsek- tam da bu nedenle toplumcek bize yaşattıkları ağır sorunlarımızı görmezden, bilmezden gelip sinirlerimizi allak bullak eden başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere iktidardakilerle 14 Mayıs’taki sandık hesaplaşmamıza hızla yaklaştığımız şu günlerde, ‘yüzleşme kültürümüz’le de yüzleşmemiz, kendi kendimizle de hesaplaşmamız gerektiği kesin …
14 Mayıs’ta iktidarı değiştirebilme gücümüze güç katacak bu farkındalıkla, haklılıkla, kararlılıkla ülkemizin yeni döneminde baharı ‘önce çocuklar ve kadınlar’ için getirmemiz gerektiğini bu vesileyle bir kez daha yineliyor ve rapordaki verilere geçiyorum.
…
Raporda, devletin ihmaliyle, devletin düzenleme – denetleme gibi yollarla yaşam hakkının ihlalini önleme yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle ortaya çıkan ve 829 çocuğumuzun ölümüyle sonuçlanan yaşam hakkı ihlalleri şöyle ayrıntılandırılmış:
– Çoğu mevsimlik tarım işçiliği alanında olmak üzere 81 çocuk iş cinayetlerinde, – 62 çocuk intihar sonucu, – 60 çocuk şiddet sebebiyle, – 37 çocuk şüpheli ölümler sonucu, – 30 çocuk bireysel silahlanma nedeniyle, – 5 çocuk karşıt gruplar arasında çıkan çatışmalarda, – 4 çocuk doğal afetlerde, – 2 çocuk patlama/bombalı saldırılarda, – 541 çocuk ihmal nedeniyle yaşamını yitirmiştir.
…
Raporda, en az 229 çocuğumuzun ölümünün trafik kazalarında, en az 14’ünün eğitim hizmeti alırken gerçekleşen olaylar yüzünden, en az 75’ininse ev kazaları sebebiyle yaşamını yitirdiği belirtiliyor.
914 çocuk ölümünün en az 150’sinin ‘kentsel ve kırsal açık alanda yaşanan olaylar’ sonucu meydana geldiği belirtilen raporda, bu ölümlere neden olan ihmallere şöyle dikkat çekiliyor:
“Her yıl özellikle bahar ve yaz aylarında; yüksekten düşerek, üzerlerine devrilen cisimler sonucu ezilerek, göletlerde – girilmesi tehlikeli barajlarda boğularak yaşamını kaybeden çocuklar, kentsel ve kırsal alandaki ihmallerin sistematikliğini açığa çıkarmaktadır.”
Peki ya, “talepleri en az görünür olan çocuk grubu” olduğu vurgulanan ‘engelli çocuklar’?
2022 yılında en az 13 engelli çocuğumuz, ev kazalarında, yangınlarda ve şiddet sonucu yaşamını kaybetmiş.
Ülkemizde, ‘Ulusal Engelli Veri Sistemi’ne 260 bin çocuğumuzun kayıtlı olduğu belirtiliyor. Bunun, gerçek tabloyu ifade etmediğini tahmin etmek güç değil. Dolayısıyla bu çocuklarımızın bir dizi özel gereksinimlerinin hiç karşılanamadığı ve temel insan haklarına erişmede birçok engelle karşı karşıya kaldıkları da açık.
“Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye göre taraf devletler; engelli çocukların eğitim, sağlık, tedavi, istihdama hazırlık ve dinlenme/eğlence hizmet ve imkanlarına etkili erişimini sağlamalıdır.
Kamusal yaşama aktif katılmada birçok sorunla karşı karşıya kalan engelli çocuklar, talepleri en görünür olmayan çocuk gruplarındandır. Bu durum ihtiyaçlarını görmeyen fiziksel koşulları yaratmakta ve ihmalleri açığa çıkarmaktadır.”
…
Türkiye, çocukları yatağa aç girmeyen bir ülke olsun. Olmaz olası ihmaller yüzünden yaşam hakkı ihlalleri yaşatılmasın onlara. Çocuklar ölmesin, yaşasın. Yaşasın çocuklar.
Tarih sahnesi bu, kolay sahne değil …
Tarih 24 Mart 2023. 6 Şubat depremlerinin dayanılmaz ağırlığını tarifsiz kederlerle yaşadığımız günler. O gün, ‘Defne Yeni Devlet Hastanesi’nin temel atma töreni yapılıyor. Dar açılı bir kamera görüntüsü ekranlarda ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, betona övgüler düzerek butona basıyor ve demirlerin üzerine beton akmaya başlıyor. Sıkıntı verici bir ‘kapalılık’, ‘darlık’ var görüntülerde. Haberciliğin asla kabul edemeyeceği kadar adeta gömüyor insanı betona. Kısa sürede anlaşılıyor onca daraltılmış açının nedeni. 14 Mayıs seçimlerine yaklaştıkça sıklaşan bir ‘propaganda hali’ymiş meğer. 21 yıllık iktidarlarını 5 yıl daha sürdürme arzusuyla. Hepsi bu ve bu nedenle bizleri hayretler içinde bırakan olmayacak işler yapıp hiç edilmeyecek sözler eden iktidar sahiplerinin, belki de en çok akılda kalacak sembol olaylarından biridir bu. Açıyı biraz genişletince ortaya çıkıvermiş, o asla unutulmayacak fotoğraflar eşliğinde … Siyaset tarihimizin ‘ibretlik belgeleri’ arasındaki yerini aldı bile …
“Temsîliydi” diye savunmaya çalıştılar önce töreni, sonra kamyona yükleyip göz önünden kaldırmak zorunda kaldılar tabela-flama süslemeleriyle birlikte betona bulaştırdıkları demirleri … Kimileri, orada ‘temel atılıyormuş gibi yapılmasının’ çimento-çakıl-demir-tabela vb. maliyetini hesaplayıp, devletin-milletin ne kadar zarara uğratıldığına dalgacı-ironik bir şekilde dikkat çekmeye çalıştı. Kayıp-kaçak dosyalarının dudak uçuklattığı koşullarda ‘buncacık zararın lafı mı olur’ denilebilir belki ama olsun, hesap yapmakta hiç sakınca yok bence de …
Sonuçta, o yakın çekim kamera görüntüleriyle oluşturulmak istenen algı çabası, 21 yıldır ülkemizde iktidar olanların yıllarcadır farklı farklı yollarla, biçimlerde aptal muamelesi yaptıkları vatandaşlarını ‘alenen kandırma teşebbüsü’ olarak tarihe geçti. Bu da, harcanan zamanlarımız dahil ülkemiz için her bakımdan çok büyük bir kayıptı. Çok büyük bir ayıptı. Yazıktı, günahtı. Ne yazık ki …
Sonradan, hastane ihalelerinin üç-beş gün sonra yapıldığı haberlerini okuduk. Aradan geçen bir ayda, yeni fotoğraflar eşliğinde, yapım çalışmalarının sürdüğü haberlerini de not etmeliyim ama bu haberlerin ‘temelsiz temel atma töreni’ mucitliğinin yerini doldurabilmesi mümkün görünmüyor. O ilk fotoğraflar gözlerimizin önünden silinmiyor bir türlü, silineceğe de benzemiyor.
Tarih sahnesi bu, kolay sahne değil. Hele de sahneye ‘siyasetçi rolü’yle çıktıysanız, durumunuz çok daha zorlaşıyor. Katlanacaksınız.
Benzer şekilde bir ‘temelsiz temel atma’ ayıbının Antakya Yeni Devlet Hastanesi için de yapıldığını biliyoruz.
Bütün bunlara ne gerek vardı?!
Olgularla şiddetli geçimsizlik yaşarken, bu durumu algı organizasyonlarıyla dengelemeye çalışmaya, bu yönde uyduruk görüntülerden medet ummaya, beyhude zorlamalarla kendinize avantaj yaratma gayretkeşliğine ne gerek vardı!?