Ayşegül Şenay KAŞKAR –
Ayşe Kulin / Anı / Everest Yayınları / İlk Basım Ocak 2011 / 413 sayfa
Ayşe Kulin, 1941 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Baba tarafı Bosnalıdır. Babasının adı Muhittin, Çerkes olan annesinin adı (Hatice) Sitare’dir. İlkokulu Ankara’da okudu. Öğretmeninden yediği bir tokat yüzünden okula bir yıl gitmedi. Üçüncü sınıfta okulun adı Ankara Koleji oldu. 1961 yılında lise öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Koleji Edebiyat Bölümü’nde tamamladı. Buradaki eğitim sürecinde yazar olmaya karar verdi. 1960 yazında, Büyükada’da Mehmet’le tanıştı. Fabrikatör İsmail Bey’in oğlu Mehmet’ten, üniversiteyi İngiltere’de okuma sözü alarak 1961 yılında evlendi. Düğün Hilton’da yapıldı. Roma ve Paris‘ten sonra Londra‘ya yerleştiler. Ama arka arkaya doğan iki çocukla üniversiteye gidemedi. Sonrasında London School of Economics’te sosyoloji eğitimi aldı … Bugün tanıtımını yapacağımız ‘Hayat’ adlı kitap o günleri de anlatıyor.
Cumhuriyet, Güneş ve Dünya gazetelerinde muhabirlik, çeşitli dergilerde yazarlık ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Uzun yıllar halkla ilişkiler uzmanı, televizyon, reklam ve sinema filmlerinde sahne yapımcısı, sanat yönetmeni ve senarist olarak çalıştı.
Ayşe Kulin’in öykülerden oluşan ilk kitabı 1984 yılında yayımlandı. Bu kitapta yer alan “Gülizar” adlı öykü, 1987 yılında Nisan Akman yönetmenliğinde beyaz perdeye uyarlandı ve film 1986 yılında Kültür Bakanlığı Ödülü’nü kazandı. 1997 yılında yayımlanan “Adı: Aylin” kitabı ile İstanbul İletişim Fakültesi tarafından ‘Yılın Yazarı’ seçildi. Bu kitap, yazarın geniş kitleler tarafından tanınmasına ve okuyucu kitlesini oluşturmasında büyük rol oynadı. Yazar, 2001 yılında yayımlamış olduğu Köprü isimli romanında Türkiye’nin Doğu illerinde yaşanan dramı ele aldı. Bu roman, 2006 – 2008 yılları arasında TV dizisi olarak uyarlanarak ekranlarda yer aldı. Dizinin başrolündeki Erdal Beşikçioğlu’nun usta oyunculuğu halâ akıllardadır …
Ayşe Kulin’in 2004 yılında yayımlamış olduğu Gece Sesleri romanı, 2008 ve 2009 yıllarında TV dizisi olarak uyarlanarak ekranlarda yer aldı. Yine 2009 yılında yazdığı Tek ve Tek Başına Türkan adlı biyografik romanı, aynı adla televizyona uyarlanarak 2010 ve 2011 yılları arasında ekranlarda yer aldı. Yazarın son olarak Veda isimli romanı, aynı isimle televizyona uyarlanarak 2012 yılında izleyici karşısına çıktı.
2004 yılında, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve TURKCELL adına yaptığı Kardelenler adlı çalışmasının telif gelirlerini Çağdaş Türkiye’nin Çağdaş Kızları projesine bağışlamıştır.
Ayşe Kulin, aynı zamanda UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçisi olarak görev yapmaktadır. Yazarın Nefes Nefese adlı romanı 2016 yılında İtalya’da en prestijli roman ödüllerinden olan Premio Roma’da en iyi yabancı roman ödülünü kazanmıştır. Yıllar içinde, Sait Faik Hikaye Armağanı ve Haldun Taner Öykü Ödülü’nü de alan Kulin’in kitapları dünya çapında 22 dile çevrilmiştir ve yazar, ülkemizde geniş bir okuyucu kitlesine sahiptir.
Kitaplar
Geniş Zamanlar (öykü), Foto Sabah Resimleri, (öykü), Bir Tatlı Huzur (biyografi), Sevdalinka (roman), Füreya (biyografik roman), Köprü (roman), Nefes Nefese (roman), Kardelenler (araştırma), Gece Sesleri (roman), Bir Gün (roman), Babama (şiir), Bir Varmış Bir Yokmuş (öykü), Veda (roman), Türkan (biyografik roman), Hayat – Dürbünümde Kırk Sene (1941-1964) (biyografik roman), Hüzün – Dürbünümde Kırk Sene (1964-1983) (biyografik roman), Gizli Anların Yolcusu (roman), Bora’nın Kitabı (roman), Dönüş (roman), Güneşe Dön Yüzünü (hikaye), Handan (roman), İçimde Kızıl Bir Gül Gibi (anlatı), Tutsak Güneş (roman), Kanadı Kırık Kuşlar (roman), Kördüğüm (roman).
‘Hayat’ ve ‘Hüzün’ …
Bugün tanıtımını yapacağımız “Hayat / Dürbünümdeki Kırk Sene”, Ayşe Kulin’in doğumu, Mehmet ile yapacağı evlilik ve Londra’daki yaşantısı ve boşanmasına kadar (1941 – 1964) olan hayatını anlatıyor. Dizinin ikinci kitabı olan “Hüzün / Dürbünümde Kırk Sene” ise 1964 ile 1983 dönemini içeriyor …
Kulin, hayatının bir bölümünü anlattığı bu kitaplarının arka kapağında şöyle diyor:
“Hayat ve Hüzün’de yazdıklarım, babamın da var olduğu dünyada geçirdiğim kırk yılın, dürbünüme çarpan resimleridir; özelimde ve ülkemde 1941’den bu yana yaşadıklarımdan, gördüklerimden seçmelerimdir. Kitabıma, beni çok etkileyen, çok üzen, çok sevindiren, bende iz bırakan, belleğimde hep kalan anılarımı aldım. Babamın vefatına kadar beni ilmek ilmek örerek bu günkü ben yapan kişileri, olayları kendi gözümden, kendi kalemimle aktardım. Babamın ölümünden sonra ise, ne ben aynı Ayşe’ydim ne de Türkiye aynı Türkiye. Babamın yokluğu beni, Turgut Özal da Türkiye’yi değiştirmişti. Artılarımız ve eksilerimizle başkalaşmıştık. 1983’ten sonraki yıllarımın serüveni belki bir başka kitaba konu olur ama elinizdeki sayfalarda okuyacaklarınız, 1983 yılına kadar, Edip Cansever’e rahmetle selam olsun, ‘Ben Ayşe Kulin Nasılım’a yanıtımdır.”
“Vatan Cephesi”
Ellilerin ikinci yarısında ben, kişilik bulma ve ergenlik sorunlarımla başa çıkmaya çalışırken evimizde de sıkıntılar baş göstermeye başlamıştı. Okul tatilinde Ankara’ya gittiğimde babamın canını çok sıkkın görmüştüm. Sabahları zaten erken kalkma alışkanlığında olan babam, neredeyse uyku yüzü görmez olmuştu.
…
Israrlarım karşısında baklayı her zamanki gibi anneannem çıkardı ağzından.
“Babandan Gerze’de inşaat yaptığı yerde bir Vatan Cephesi Ocağı açmasını istiyorlar ama Muhittin bu! Babanı bilirsin, kabul etmiyor bir türlü” dedi.
“Kim istiyor?”
“Kim olacak, hükümet!”
Kahkahalarla gülmeye başladım. Sabah, öğle, ikindi ve akşam haberlerinden sonra, radyoda Vatan Cephesi’ne katılanların listesi okunurdu. Ahmet filanca şu kadar kişilik hane mensubuyla, Mehmet falanca, karısı, çocukları, annesi babası, on iki kardeşi, yengeleri ve yeğenleriyle, şu kişi peşinde bilmem kaç kişiyle, bu kişi işyerindeki bütün çalışanlarıyla hatta bazen vefat etmiş kimselerin bile aralarında bulunduğu listelerle insanlar her Allah’ın günü Vatan Cephesi’ne katılırlardı. Vatan Cephesi’ne katılanların radyoda okunması Demokrat Parti’nin bir nevi propaganda aracıydı ama herkesin hatta DP’lilerin bile alaya aldığı bir maskaralıktı.
…
Anneannem, lafına Menderes’e kızarak değil “Senin baban!..” diye başlarsa, vaziyetin bizim için parlak olmadığını hemen anlıyordum! “Senin baban laf dinler mi! Açmadı bir vatan Cephesi Ocağı, hep beraber çekiyoruz ceremesini işte!” Bu, babamın başının halâ dertte, annemin halâ tedirgin, anneannemin apartmanının ise ipotek edilmiş olduğunu açık eden, çok açılımlı bir cümleydi.
…
“Şu 1960 yılı, bize o yılı yaşarken çok hayırlı gözükmüştü. 27 Mayıs olmuş, “Kendime sabık başbakan dedirtmeyeceğim” diyen Menderes’i indirmişler, ben Mehmet’le tanışmışım, birlikte Londra’da üniversite okumaya karar vermişiz, anneannem zengin koca buldum diye keyfinden dört köşe olmuş; annem hariciyeciyle evlenmiyorum diye biraz buruk, o başka! Sonra felek çarkını birden tersine döndürüverdi. O korkunç idamlar, olmaması gereken bir evlilik, sonuçları hiçbirimiz tahmin edememişiz. Meğer ne uğursuz bir yılmış 1960.”
“Kabahati yıllarda değil, bizlerde ara Mâço (Babası Kulin’i Boşnakça ‘kedicik’ anlamına gelen ‘mâço’ diye çağırırmış)” dedi hastane yatağındaki babam.
…
Kitabın son bölümünde ise Ayşe Kulin’in yaşamından fotoğraf kareleri yer alıyor …