Sunay AKIN / İŞ Bankası Kültür Yayınları / Eylül 2023 – 29. Basım / 238 sayfa
A. Kemal KAŞKAR –
Trabzon’un Maçka ilçesinde 12 Eylül 1962 tarihinde doğan Sunay Akın, lise öğrenimini İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Fizikî Coğrafya Bölümü’nden mezun oldu. İlk şiirleri 1984 yılında dergilerde yayınlanmaya başladı. 23 Nisan 2005 tarihinde 11 yıldır dünyanın dört bir yanından topladığı oyuncaklarla İstanbul Oyuncak Müzesi’ni İstanbul Göztepe’de tarihi dört katlı bir konakta açtı. Evli ve 2 çocuk babası olan Akın’ın yayımlanmış kitapları:
Hayal Kahramanları (2015), Geyikli Park (2013), Bir Çift Ayakkabı (2011), Çorap Kaçığı (2010), Ay Hırsızı (2009), Tuncay Terzihanesi (2007), Kule Canbazı (2004), Kırdığımız Oyuncaklar (2003), Onlar Hep Oradaydı (2002), İstanbul’da Bir Zürafa (2001), Önce Çocuklar ve Kadınlar (2000), Ayçöreği ve Denizyıldızı (2000), 62 Tavşanı (2000), Kız Kulesi’ndeki Kızılderili (2000), İstanbul’un Nazım Planı… (1999), Kırılan Canlar (1997), Vesaire…Vesaire (1994), Antik Acılar (1995), Kaza Süsü (1996), Makiler (1996), Şairler Matinesi (1993), Şiir Cumhuriyeti (1993) – Safa Fersal ile birlikte, Küçük Asker… Küçük Asker… (1995)
“Bırakın Çocuk Oynasın …”
Kitaptaki kısa kısa 55 yazısıyla okuyanını bazen güldürüp gülümsetmeyi, bazen de hüzünlendirip ağlatacak kadar sarsabilmeyi başaran Sunay Akın’ın Ayçöreği ve Denizyıldızı kitabındaki “Bırakın Çocuk Oynasın …” başlıklı yazıyı paylaşarak 2024 yılının ilk Bir Satır’ını tamamlamış olalım …
…
İstanbul’da yazıya uygulanan ilk sansür örneği Dikilitaş’tır, desek herhalde yanılmış olmayız. Anıtın, Mısır’dan getirilip At Meydanı’ndaki yerine dikilişi arasında geçen taşınma sürecinde hafiflemesi amacıyla bir kısmı kesilmiştir. Bu durum, hiyerogliflerin okunuşunu yarım kılar. Dikilitaş’ın taşınma sırasında kırılmış olabileceğini de hesaba katmak gerekir.
Padişahın 1727’de, İbrahim Müteferrika’ya kitap basmasına izin veren bir ferman çıkarması üzerine, hattatlar küplere binerler. Mürekkep hokkaları, divitler ve kalem açacaklarını bir tabutun içine koyan hattatlar, Müslüman bir ülkede kurulan ilk matbaayı bir yürüyüşle protesto ederler.
Yıllar sonra, gazetecilik mesleğinin ortaya çıkışıyla da, İstanbul sokakları, gerçeklerden rahatsız olanlar tarafından öldürülen nice gazetecinin, tabut içinde taşınmasına tanık olur.
Sultan Reşat’ın (5. Mehmet), Osmanlı yönetiminde olan Manastır ve Selanik ziyaretlerini görüntüleyen Manaki kardeşler, böylelikle, sinema tarihimizdeki ilk filme imzalarını atarlar. Sultan Reşat, belediye binasından çıkarken, film çekmeye başlayan Miltor Manaki’nin elindeki garip alet, korumaları telaşlandırır. Çekimin engellenmek istenildiğini gören Sultan Reşat araya girer: “Bırakın çocuk oynasın …”
Osmanlı’nın gazetecilere göstermiş olduğu “hoşgörü” onları satın alıp susturmak yönünde olur. Abdülhamit, kendisini hedef alan yazılara öfkelenir ve Mabeyn Başkatibi Ali Cevat Bey’e şunları söyler: “Bu gazeteciler geldikçe edep dahilinde hareket etmeleri için münasip miktar para ver. Artık bu heriflerin ağızlarını kapamaya gayret eyle.”
Görüldüğü gibi yazarları “yazarkasa”ya dönüştürme çabaları günümüze özgü olmayıp tarih boyunca süregelen bir hastalıktır. Ama gerçekleri yazmakta kararlı olan yazarlar, baskıya, zorbalığa karşı direnmiş ve yaşamları pahasına olsa da kalemlerini satmamışlardır. Bu onurlu koşuda yere ilk düşen, Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi olmuştur.
…
1909 yılının 6 Nisan akşamı, ahşap olan Galata Köprüsü’nün üstünden geçen insanların ve arabaların çıkardığı günlük melodi duyulur … Ölüm tehditlerine metelik vermeyen Hasan Fehmi, köprü tahsildarına geçiş ücreti olan bir meteliği vermiş, arkadaşı Şakir Bey’le konuşa konuşa yürümektedir … Duyulan silah sesleriyle insanlar kendilerini yere atarken, martılar da çığlık atarak uçuşurlar … Köprünün tahtaları arasından, öldürülen ilk gazetecinin kanı sızmakta ve Haliç’in sularına damlamaktadır.
… Aradan yıllar geçer. Hasan Fehmi Bey’in katili bulunamazken, Galata Köprüsü de katledilerek yerinden kaldırılır ve Haliç’in içerlerine doğru sürgüne gönderilir. …
Sürgündeki köprünün bir ayağı Metin Göktepe’nin öldürüldüğü Eyüp kıyılarına değmektedir. Galata Köprüsü, Hasan Fehmi ile Metin Göktepe’nin arasında durmaktadır. Evet, ülkemizde öldürülen ilk gazeteci ile son gazeteci arasında böyle bir köprü vardır … Ve o köprü üzerinde Hasan Fehmi’yi anmak, bir ayağında duran “Eyüp” yazılı yön tabelasının dibine karanfil bırakmak amacıyla, Uğur Mumcu’ya saygı etkinlikleri çerçevesinde, İstanbul Valiliği’nden izin istedik. Valilik, Galata Köprüsü’nün “önceden belirlenen alanlardan olmadığından” izin vermese de bir avuç insan, belirlenen gün ve saatte ellerinde karanfillerle oradaydılar.
Köprünün başını tutan polis, basın açıklamasının yazılı olduğu kağıdı telsizle amirine okur: “Hasan Fehmi amirim, Hasan Fehmi … Yok amirim, eskiden, çok eskiden öldürülmüş …”