Yeni yeni kazanımlara açalım ufkumuzu …30 Ağustos 1922 …
…
Nazım ne de etkili canlandırmış Kuvayi Milliye Destanı’nda:
…
Yüzbaşı sordu:
-Saat kaç?
-Beş.
-Yarım saat sonra demek …
98956 tüfek ve şoför Ahmet’in üç numrolu kamyonetinden
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
bütün aletleriyle ve vatan uğrunda, yani, toprak ve hürriyet için
ölebilmek kabiliyetleriyle Birinci ve ikinci Ordular baskına hazırdılar.
Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde, beygirinin yanında duran sarkık,
siyah bıyıklı süvari kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nureddin Eşfak baktı saatına:
-Beş otuz …
Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz …
Sonra?
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar:
Karahisar güneyinde 50
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.
Sonra?
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihata ettik Aslıhanlar civarında 30 Ağustosa kadar.
Sonra?
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyi külliyesi imha ve esir olundu.
Esirler arasında General Trikopis: alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk firenk uşağı…
Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nureddin Eşfak’ın ayağı.
Nureddin dedi ki:
‘Teselyalı Çoban Mihail, seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni …’
…
Büyük Zaferimizin üzerinden 97 yıl geçmiş.
Zaferimizin büyüklüğünün sonraki yıllar boyunca ne de güzel gelişmelere yol açtığı, ama kaçınılmaz olarak tarih içinde bir o kadar da aşındığı, bugün için Cumhuriyet kazanımlarımızdan arta kalanlara halâ daha neleri neleri taşıyıp durduğu ve 97 yıl boyunca küçük-büyük darbelerle parçalanmak istense de bizi biz yapan ‘kutsalımız’ olarak yine de geleceğimizi şekillendirebilme potansiyelini koruduğu gibi kısmen iç açıcı değerlendirmelerin yanı sıra, pek çoğu olumsuz bir dizi yorum da yapılabilir …
En büyük sorunumuzun, ulusal kurtuluşumuzun peşi sıra devrimci kuruluş sürecini laboratuvar koşullarında (ya da çok bilinen deyişle: ‘Normal Şartlar Altında’) değil ille de dünyanın sahici koşullarında sürdürmenin çok büyük zorlukları karşısında ‘kahramanlık öyküleri’ ile vaziyeti idare edebileceğimizi sanmak olduğunu düşünüyor ve yıllardır bunu yazmaya çalışıyorum …
Emperyalist kuşatma şartlarında ‘Bağımsız Cumhuriyet’ bayrağını dik tutabilmenin, bu anlamda yeni yeni ‘kahramanlık öyküleri’ için bizden kitaplarda yazılanların dışında birçok yetenek istediğinin elbette farkındayız ve bu anlamda kendimizi yeterince zorlamadığımız da kesin!
Bunu yapabilmek için, sevgili tarihimize ‘Ey Türk Gençliği’ olarak yön vermek adına koştuğumuz günlerde yan çizenlerin bugün ‘ahlar vahlar’ içinde kendilerini ne denli zorlayabileceklerini gerçekten merak etmişimdir hep! Çünkü ‘yan çizmek’ karakteristik bir tarihsel akışkanlıktır. Ya bir bahane uydurup tarihin dışına dışına akıp gidersiniz ya da zaten hep farklı farklı debileri olan çeşit çeşit tarihsel akıntılara, hiç direnmeksizin, mücadeleye niyet etmeksizin kapılıp gidersiniz …
Elbette tarih buna benzer benzemez bir dolu irili ufaklı yargılanmaların mahkemesidir de aynı zamanda … Sonsuz, kesintisiz duruşlar, duruşmalar … Yargısız infazlar da dahildir buna … Çünkü yargısız infazlar da ‘yargıya dahildir’… En acımasız infazı da zaman yapar. Zaman hiç durmaz.
Yaşamak, bu anlamda direnmekten ibaret olsaydı ve zaman da daha insaflı davranabilseydi her şey kolayca güzel olabilecekken ona ‘teslim olmalar/teslim etmeler’ de eklenince, işte tam o zaman ‘30 Ağustos Zafer Bayramı’nın mana ve ehemmiyeti çok daha iyi anlaşılabilecektir …
Çünkü tarihte çok az sayıda ‘büyük zafer mirası’ vardır ve bilindiği gibi ‘mirasyedilik’ yaygın bir sapma olarak hiçbir koşulda ‘mutlu son’a götürmez …
“Hazıra dağ dayanmaz” deyimimiz tam da bu duruma işaret eden bir uyarıdır ve bize adeta şöyle seslenir:
97 yıl boyunca neler neler kaybettiğimizle ilgili dertlenmeleri bırakıp, önümüzdeki yıllarda elde edeceğimiz yeni yeni kazanımlara açalım ufkumuzu …
‘Yeniden Bağımsız Türkiye’nin, her zaman olduğu gibi yine ve yine mümkün olduğuna olan içten inancımızı büyütelim … Dünyamızı büyütelim …
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve kurtuluş savaşımız ile kuruluş mücadelelerimize omuz vermiş, can vermiş tüm yurttaşlarımın büyük anılarını saygıyla selamlıyorum.
Büyük Zaferimizin 97’nci yıldönümünde sevgili tarihimizde yine yeni yeni zaferlerimiz olsun.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun …