BAKTIKÇA / A. Kemal KAŞKAR –
Bir zamanlar, ülkemiz genelinde ‘İnsan Hakları Kurulları’ vardı.
Sonra ne oldu da sönüp gittiler ya da buruşturulup bir kenara bırakıldılar, belki de atıldılar? Neden?
Yoksa o kurullar da amaca/hedefe ulaşmak için bir ‘araç’ (diyelim ki ‘istenilen durağa varıldığında inilecek bir tramvay’) olarak işlevini tamamlamış mıydı? Yeterince kullanılıp terk mi edilmiş oldular?
İnsan Hakları Kurullarının oluşturulmasının en genel anlamdaki amacı-hedefi anımsanırsa, o amaç gerçekleşmiş miydi, o hedefe ulaşılmış mıydı? Sevgili ülkemin sorun gündeminde ‘insan hakları’ diye bir madde kalmamış mıydı? Hak ihlalleri bitmiş miydi? N’olmuştu?
Oysa ki ‘hak ihlalleri’ artarak sürüyor. Sürmüyor mu?
Bırakın ‘İnsan Hakları Kurulu’ düzeyini, Anayasa Mahkemesi gibi ülkemizin en üst hukuk kurumu düzeyinde bu yönde giderek artan sıklıkla verilen ‘hak ihlali vardır’ kararları, bunu açıkça ortaya koyuyor. Koymuyor mu?
…
20 Şubat 2004 tarihinde ilk toplantısını yapan Milas İlçe İnsan Hakları Kurulu, 30 Aralık 2016 tarihine dek (birkaç istisna dışında) her ay düzenli olarak toplanan ve hemşerilerimizin ‘hak ihlali’ iddialarını içeren başvurularını görüşen bir kurul olarak yıllarca görev yaptı. 30 Aralık 2016 tarihinden 14 Temmuz 2017 tarihine dek toplanmayan Kurul’un bu tarihte yaptığı toplantıda, ‘çalıştırılmayan-çalışmayan bir kurulun üyesi olmak istemediğim’ için verdiğim 11 Nisan 2017 tarihli istifa dilekçem de işleme kondu ve 14 yıl boyunca gönüllü olarak görev yaptığım kuruldan ayrılmış oldum.
Ben ayrıldım ayrılmasına da, geride ‘İnsan Hakları Kurulu’ diye bir yapının kalmadığı da o tarihten sonra iyice belli oldu. Milas İlçe İnsan Hakları Kurulu, kuruluş amaçlarını yerine getirebilen bir kurul olmaktan çıktı ve fiilen sahneden çekilmiş oldu …
Bunları şunun için yazıyorum: Zaman zaman tam da kuruluş amacına uygun olarak ‘devlet ile vatandaş arasındaki ilişkide vatandaş aleyhine hak ihlali yapıldığı yönünde karar verebilen bir Kurul’du Milas İlçe İnsan Hakları Kurulu … Yani ‘tabelası olsun/bulunsun’ diye, ‘dostlar alışverişte görsün yani laf olsun’ diye özetlenebilecek bir duruşu yoktu Milas İlçe İnsan Hakları Kurulu’nun … Elbette bu duruşu sağlamak, korumak yani ‘hak ihlali vardır’ kararlarını alabilmek hiç de kolay olmuyordu ve ben ‘gazeteci-yurttaş kimliğimle vicdani kanaatlerimi, hep hak eden yurttaşlarımın haklarının korunmasından yana ifade ediyor, kendimce ürettiğim güçlü gerekçeler temelinde kullanıyordum oyumu … Kurulda temsil ettiğim bu iradenin her zaman sonuca etkili olduğunu söyleyemem ama şunu gönül rahatlığı ile not düşebilirim: Milas İlçe İnsan Hakları Kurulu’nun verdiği ‘hak ihlali vardır’ kararları, kurulumuzun yüz akı olarak tarih içindeki yerini almıştır …
‘Hak ihlali vardır’ kararlarını verirken, ‘hukuken bir bağlayıcılığı olmadığı’nı bildiğimiz o kararlarımızla, yurttaşlarımızın adalet arayışlarında vicdani bir ağırlığı olduğu-olacağı duygu-düşüncesiyle vicdani bir rahatlık yaşıyor, gurur duyuyorduk.
14 yıl, dile kolay … Verdiğimiz kararların başvuru sahibi yurttaşlarımızın yaşamlarında nasıl bir hak-hukuk iyileşmesi oluşturduğunu bilemem ama ben o gönüllü görevi layıkıyla yapabildiğim için gururluyum. Layığıyla yapamasaydım orada 14 yıl kalmazdım ve zaten görev yapamaz duruma geldiğimi gördüğüm anda da istifa ederek kuruldan ayrıldım …
…
Şimdi gelelim Anayasa Mahkemesi’ne …
Hiç Anayasa Mahkemesi ile bir zamanların İnsan Hakları Kurulları kıyaslanabilir mi demeyin …
Ne üzücü ki kıyaslayabiliyorum.
Çünkü ülkemizin en yüksek yargı organı olan Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararlara ‘hukuken bağlayıcılığı yok’ muamelesi gösterilmeye başlandı.
Bazı siyasetçiler Anayasa Mahkemesi’nin ‘yeni düzen’e uyumlu hale getirilmesinden, değiştirilmesinden bahisle bu kurumumuzun etkisizleştirilmesine götürecek adımlar atılmasını talep eder oldular. Bu süreç Anayasa Mahkemesi’nin ‘etkisizleştirilmesi’nin çok ötesinde sahneden indirilmesiyle sonuçlanabilir mi? Tartışma, bu denli iddialı bir yere taşınır mı?
…
En son bir de, bir mahkeme üyesinin sosyal medya üzerinden yaptığı “Işıkları yanıyor” paylaşımından yepyeni ve yine nur topu gibi bir darbe polemiğimiz oldu. Bu paylaşıma İçişleri Bakanlığı’ndan “Işıklarımız hiç sönmüyor”, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’den de “Işıkları millet açar, millet kapatır” karşılıkları geldi … AYM üyesinin paylaşımını geri çekmesine ve “Gayem bir hukuk ışığı olduğuna vurgu yapmaktı. Demokrasi dışı tüm oluşum, araç ve teşebbüsleri ima etmem asla söz konusu değildir” sözleriyle ‘onu demek istemedim’ demesine rağmen olanlar oldu ve gündemimiz bir anda Enis Berberoğlu’nun haklarının ihlal edilmesi ve Yüksek Mahkeme’nin ‘kesin hüküm’ olarak uygulanması gereken kararlarının yok hükmünde sayılmasıyla doğrudan ‘anayasal sorun ekseni’nden çıkıp olmayacak bir yerlere doğru kaydırılmış oldu …
…
Sözün özü şudur ki:
Özetlemeye çalıştığım bu yaşananlardan, her ne kadar iç içe çizilmeye çalışılan labirentlerle içinden çıkılamaz-karmaşık bir tablo algısı oluşturulmaya çalışılsa da ‘demokrasi mücadelesi’ ile çıkılacaktır.
Milas İlçe İnsan Hakları Kurulu olarak yurttaşlarımıza hitaben: “Eğer ki vatandaş olarak ‘ben bu muameleyi hak etmedim’ diye düşünüyorsanız İlçe İnsan Hakları Kurulu’na başvurun … Haklarınızı bilin, fark edin, haklarınıza sahip çıkın … Çünkü insan, haklarıyla insandır” diyorduk …
Birey ya da toplum olarak, içinde yaşatıldığımız tabloyu, koşulları hak edip etmediğimizi sürekli sormalı ve insanı insan yapan haklarımızı korumalı, hak ihlalleriyle mücadele etmeliyiz …
Bakarsak
Attila İLHAN –
Zarif bir hüzündür bembeyaz dolaşan kuğuya bakarsak
Mücevher titreşimleriyle mütereddit bir akşam suya bakarsak
Fazlasıyla ısındı deniz kaynadı kaynayacak
Dipten bir deprem yaklaşıyor suyun üzerindeki buğuya bakarsak
Ne kadar yoksul ve çıplak görünürse görünsün ağaçlar
O kadar yakındır ilkbahar özsuyu yürümüş dallara uğultuyla bakarsak