Kürşat Şahin YILDIRIMER / Uzman Sosyolog-Terapist
Gıda alımının başlaması, devam etmesi ve sonlandırılması vücudumuzdan beynimize gelen bazı uyarıların etkisiyle olur. Bu sinyal veya uyarılardan bazıları şunlardır:
Beynimizin hipotalamus bölgesinden salgılanan bazı hormonların iştah üzerinde yaptığı etkiler,
Yemek yiyince kanda artan insülin hormonunun beyinde yaptığı etkiler,
1-Yağ dokularından salgılanan ve beyne etki eden leptin hormonu,
2-Kan şekerinin azalması veya artması beyne etki ederek iştahı azaltır veya artırır,
3-Vücudumuzdaki sinir dokularıyla beyne ulaştırılan iştah ile ilgili bazı sinyaller,
4-Mide ve bağırsaklardan salgılanan bazı hormonların beyne etki etmesi.
Yukarıda belirtildiği gibi gerek beyinden salgılanan hormonlar gerekse bağırsaklarımızdan salgılanan bazı hormonlar yeme olayında etkili olmaktadır. Bu nedenle yeme olayının başlaması ve sonlandırılması çok karmaşık bir olaydır.
Tüm bu sinyallerin karmaşık etkisiyle gıda alımında düzenleme ve böylece yeme davranışı oluşur. Bu sinyallerdeki küçük bir hata, aşırı beslenmeye yol açarak kilo alınmasına neden olmaktadır.
Beynimizde bulunan Açlık ve Tokluk Merkezleri
Beynimizin hipotalamus bölgesinde ‘arkuat nukleus’ denen bir bölge vardır ve bu bölge vücudumuzdan gelen uyarı veya sinyalleri alan ve bunları beynin diğer merkezlerine yönlendiren ve beslenmeyi düzenleyen bir doyum merkezidir.
Beynimizin bu bölgesine vücudumuzdan salgılanarak kan yoluyla gelen leptin ve insülin gibi hormonlar iştah üzerinde etkili olurlar. Hipotalamus’un yan bölümleri ise bir yemek yeme merkezidir ve bu merkezin hasara uğraması durumunda açlık, aşırı yeme ve sonunda fazla kiloluluk ortaya çıkar.
Açlık ve tokluk sırasında salgılanan hormonlar
Hormonlarla ilgili yeni keşifler, insanların nasıl acıktığı veya nasıl tokluk duyduğunu daha iyi anlamamızı sağlamıştır. Bununla birlikte insanların neden yemek yediği, bu hormonlarla kısmen açıklanabilmektedir. İnsanlar vücut ihtiyaç duyduğu için, psikolojik nedenlerle veya bilinmeyen başka nedenlerle yemek yerler.
En azından bir düzine hormon açlık ve tokluk hissi yaratmaktadır. Son yapılan keşifler, kalın bağırsaktan salgılanan PYY3-36 isimli bir hormonun doygunluk hissi verdiğini, mideden salgılanan Ghrelin isimli hormonun yemek öncesi kanda hızla artarak yemeyi başlattığını göstermiştir.
Yağ hücrelerinden salgılanan leptin isimli hormon ise iştah konusunda ve kilo alıp vermede insülin hormonu ile birlikte kilit bir rol oynamaktadır. Bu hormonları kontrol edebilirsek, kilo vermede veya fazla kilolu olmanın tedavisinde büyük adımlar atılmış olacaktır.
Açlık durumunda hormonlarımızda da bazı değişiklikler olmaktadır. Açlık durumunda kandaki şeker düşünce böbrek üstü bezinden adrenalin hormonu salgılanır. Arkasından pankreas bezinden glukagon isimli hormon salgılanır. Bu hormonlar yani adrenalin ve glukagon karaciğer ve kaslarda depolanmış olan şekerin kana karışmasını sağlarlar ve kan şekeri daha fazla düşmez.
Ancak glikojen dediğimiz bu glikoz depoları biterse kan şekeri düşmeye başlar. Düşen şeker bu depo şekerden karşılandığı gibi proteinlerin şekere dönüştürülmesi ile de dengelenmeye çalışılır. Ancak vücudumuzdaki yağlardan şekere dönüşüm olmaz.
Burası çok ilginçtir! Kandaki şeker fazla olunca yağ halinde depolandığı halde, yağlar şeker haline dönüşemez. Bu nedenle şeker azlığının olduğu uzun açlıklarda bu defa yağ asitleri yanmaya başlar. Bu arada kandaki insülin ve leptin hormonu da azalır. Bu yağ asitleri yanınca vücudumuzda keton denen başka yağ asitleri oluşur ve beynin çalışması için bunlar kullanılmaya başlar. Vücutta artan ketonlar da açlık hissini artırır.
Beyinde oluşan, mutluluk ve doygunluk hazzı veren Serotonin hormonu
İştah ve uykunun düzenlenmesinde rol oynayan çok önemli bir hormon olan serotonin beyinde salgılanır. Yediğimiz karbonhidratlar insülin salgılanmasını uyarırken, serotonin hormonunda da geçici olarak aşırı bir salınmaya neden olurlar. Beyinde serotonin azalınca tatlı şeylere hücum eder, tatlı yemek isteriz.
Özellikle çikolatada bol bulunan triptofan isimli aminoasit beyinde serotonine dönüşerek mutluluk verir. Atıştırma ile pankreas bezinden insülin salınır ve bu insülin serotoninin geçici olarak yükselmesini sağlar. Böylece fazla kiloluluk için bir tuzak olan bu atıştırmalar kilo almaya neden olur.
Stresli durumlarda da beyindeki serotonin azalır ve daha fazla serotonine ihtiyaç duyulduğundan atıştırmalar başlar. Bu nedenle kilo vermek isteyen kişiler düzenli bir serotonin salgısı için düzenli uyumalı ve stresten uzak durmalıdır.
‘Refleksoloji Zayıflama’, beynin açlık tokluk merkezi ile midedeki bölgelerin uyarılmasını hedefleyen komplike bir çalışmadır. Akupunkturda olduğu gibi beyinde tokluk hissi uyandırır fark ana sinirler yoluyla beynin ilgili bölgesine sinirlerin gönderilmesi daha etkili sonuç alınmasını sağlar. Mide yavaş yavaş çalıştırılır ve zayıflama gerçekleşir. Sağlıklı ve doğal bir zayıflama yöntemidir.
Önemli not: Uzman olmayan, fizyoloji, anatomi ve nöroloji bilgisi olmayan kişilerce yapıldığında riskli komplikasyonlara neden olabiliyor.
Ayakların bulunduğu nokta, bin millik seyahatin başladığı yerdir.
Kaynak- Prof. Dr. Metin ÖZATA