Kürşat Şahin YILDIRIMER –
Anne-baba çocuğa bireyselleşmeyi, kendini tanımayı, karar verme süreçlerini, kendini ifade edebilmeyi, empatiyi, diğer insanları anlayabilmeyi, dinleyebilmeyi, olaylara, sorunlara çözüm getirebilmeyi, uzlaşmayı, sabrı, hoşgörüyü, yardımlaşmayı, sorun çözme becerilerini öğretmeyi hedeflerse, çocuk duygusal zekâsı gelişmiş, var olan potansiyelini iyi kullanabilen, kendine güvenen, özgür ve kendi için doğru karar verebilen bir kişi olacaktır.
Duygusal zekâ gelişimin temel amacı da budur.
Duygusal zekâ, insanın etkinliğini arttıran yetkinlikler bütünüdür. Bu becerilere sahip değilsek, akıl verimli çalışamaz. Duygularımız ve düşüncelerimiz arasında sürekli karşılıklı bir alışveriş vardır. Yapılan çalışmalar, duygu-düşünce-davranıştan birisinde meydana gelen değişimin, diğer süreçleri de etkilediğini ve değiştirdiğini gösteriyor.
Ödül, çocuğun olumlu davranışlarını pekiştirir. Disiplin, çocuk eğitiminde önemli bir kavramdır.
Çocuklar, olaylar karşısında hissettikleri duygularını davranış diliyle ortaya koyuyorlar. Örneğin, kardeşe yönelik öfkesini oyuncaklarını kırarak gösterebiliyor, aile içi tartışmalardan etkilenen ya da okulda uyum sorunu yaşayan çocuk altını ıslatıyor, kekemelik ortaya çıkabiliyor, agresif davranabiliyor, içe kapanabiliyor, uyku-iştah sorunları, bilgisayar bağımlılığı gelişebiliyor vs…
Hem duygularını tanımıyorlar hem de yeterli kelime dağarcıkları yok. Tabii soyut kavramların da henüz gelişmemiş olması buna etken.
Çocuğun bir olaya ya da kişiye sinirlenmesi doğaldır ama gidip arkadaşına vurması doğal değildir. Anne-baba, çocuğun duygusunu kabul edip davranışı üzerinde durmalıdır. Duyguyu eleştirirsek, çocuk bu duygudan suçluluk duymayı öğrenir. Çocuğa öfke, kızgınlık duymamayı değil, duygularını ifade etmeyi öğretmemiz gerekir.
Sevgi, saygı, hoşgörü, güven gibi duygular, kişinin hem kendisini hem başkalarına karşı davranışlarını etkiler. Duygular davranışların belirleyicileridir. Olumsuz duygularımızı değiştirmenin en etkili yolu, olaylar ve durumlar karşısındaki algılarımızı ve onlara yüklediğimiz anlamları tanımaktır.
Anne-baba, çocuğun kendine ait duygu ve düşünceleri olduğunu, neşe, mutluluk, öfke, korku gibi duygularının doğal olduğunu, düşünce ve istekleri olabileceğini kabul etmelidir.
Çocuğun duygularını kabul edip anlamalı ve çocuğun da fark etmesine yardımcı olmalıdır. Çocuğa olumsuz duygulardan uzaklaşma, konuyu kapatma, bu duyguları reddetme gibi bir tavır sergilenmemeli. (Korkacak ne var, niye korkuyorsun, bundan da korkulur mu?)
Geribildirim, eğitim sürecinde son derece önemli bir kavramdır. Bileceğiz, fark edeceğiz, motivasyon desteği ile de çözüm davranışı geliştireceğiz. Anne-baba da bunu yapmalı.
Çocuk, anne-babadan, öğretmenden, bir arkadaşından, belli davranışları, tutumları taklitleyerek, kendine bir kişilik oluşturur. Bizim davranışlarımız çocuğa örnek teşkil eder.
Çocuk hata yapınca onu döven bir anne-babası varsa, çocuğunun sorun karşısında arkadaşını dövmesine şaşmamalıdır. Çocuğa duygularını ifade etmeyi öğretmeliyiz. Kelime haznesinin zenginliği de duygu ifadesi için gereklidir. Çocukla bol bol sohbet etmek, tartışmalar yapmak, onu kitap okumaya özendirmek, dil gelişimini destekler.
Çocuk, belli becerileri yeterli olgunluğa gelince yapabilir. Örneğin dört yaşında bir çocuktan okuma-yazmayı öğrenmesini bekleyemeyiz. Çünkü normal şartlarda bu olgunluğa ulaşmamıştır. Davranış anlamında da aile çocuktan fazlasıyla bir uyum ve olgunluk beklememeli, ona zaman tanımalı, sabırlı olmalı, onunla empati kurabilmelidir.
Çocuğumuzla kurduğumuz ilişki tarzımız, ona yaklaşım biçimimiz, geribildirimlerimiz, beden dilimiz, dokunsal temasımız da etkili öğelerdir. Amacımız duygu, düşünce ve isteklerini yerinde ve uygun koşullarda ifade edebilen bir çocuk yetiştirmek olmalıdır.
Ebeveynlerin çocuklarıyla konuşurken kullandıkları dil çok önemlidir. Duygularımız doğaldır, birbirimizin duygu ve düşüncelerini sözel ifadeler ve beden diliyle algılarız. İletişim, kişilerin birbirlerine (bilinçli ya da bilinçsiz olarak) duygu ve düşünceleri aktardıkları süreçtir.
Çocukla güçlü iletişim kurmanın birinci basamağı, onun duygularını ve düşüncelerini olduğu gibi kabul etmek ve onu dinlemektir. Dinleme, etkin dinleme (katılımla dinleme), pasif dinleme (edilgin dinleme), kapı aralayıcı mesajlarla dinleme şeklinde olur. Pasif (edilgin) dinleme; herhangi bir yorum katılmadan, jest ve mimiklerle çocuğumuzu dinlediğimizi ona hissettirmemiz şeklindedir. Etkin dinleme (katılımlı), söylediği sözleri açarak tekrar etmek ve kendi çözümlerini bulmasında çocuğa yardımcı olmak şeklindedir.
Sevgiyle kalın.
…
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun …