BAKTIKÇA … / A. Kemal KAŞKAR
“Ölüyor muyum yoksa, kısalıyor kollarım …”
Bunu, Milaslı bir çam ağacı hemşerimiz söyledi desem, gözünüzde neler neler canlandırabilirim …
“Nedir bu sabah vakti uğultusu yolların,
Ölüyor muyum yoksa
kısalıyor kollarım …”
(Kasım 1986 / K.Kaşkar)
Bunu bir insan da söyleyebilir, bir tavşan ya da bir çam ağacı da …
Kendimi bildim bileli yaptıklarımın, yazdıklarımın muhasebesini yaparım. Ne yapıp yazdıysam onlara yakışan bir yaşam sürmeye ve bu anlamda ilişkilerimi buna uygun şekilde sürdürmeye çalışırım.
Geçen yıllar içinde çoğu aramızdan ayrılmış büyüklerimizle başlayıp akranlarımızla sürdürdüğümüz ve şimdilerde gençlere, çocuklara varan yakın çevremizin yanında, hep çoğalan, yeryüzü kadar koskocaman bir ‘ailemiz’ oldu. Çok güzel oldu. Eşim Ayşegül’le birlikte, bu ailenin bir parçası olmaktan, dünya üzerinde hep bu aileden yana taraf olmaktan duyduğumuz hoşnutluk ve iç huzuru başka başka her şeylerin üzerinde bir duygumuzdur. Bugüne dek hep bu duygumuzun beslediği bir ‘haklılık’la yaşayageldik. Yolumuzu hiç şaşırmadan, doğru bildiklerimizi söyleye-yaza, eğilmeden bükülmeden hep dosdoğru olandan yana olduk.
Elbette bu, öyle bir iki cümleyle özetlenebilecek bir ‘geçmiş zaman’ değil sadece. Esasen: ‘Geleceği hep birlikte kurma’ coş-kusuyla bir ‘büyük yürüyüş’tür tarih içinde … Bizim de inançla, kararlılıkla dahil olduğumuz …
Bu uğurda yaşananları gözünüzde canlandırasınız diye, yaklaşık 30 yıl önce yazdığım şu dizeleri de paylaşmalıyım:
“Dalgalarının ucunu döke döke gel
bul beni.
Biliyorsun
açık bir kapı gibi bekliyorum seni.
Ölenler oldu
uzun zaman oldu
anlatması uzun …”
Ölenler insanlar da olabilir, tavşanlar ya da çam ağaçları da …
Çok büyük emeklerle, çok büyük bedeller ödeye ödeye büyüyen ‘ailemiz’le gurur duyuyoruz. Bu öyle bir ‘aile’ ki, başarısızlıkları umursamaksızın, ‘bir gün mutlaka’ başarılacağına kuşku duymaksızın mücadele ediyor. Dünyanın dört bir yanından, her gün her gün ondan bir mücadele haberi almaktan hoşnutuz.
Yaşamımızın, bu hoşnutluğumuzu dile getirmeye yetişememekle malûl olmasından da hiçbir şikayetimiz yoktur.
Bu hafta, ailemizin bir bölümünün özenle gündemde tutmaya çalıştığı bir konuya değineceğim.
Yöremizdeki ağır çevre sorunlarımızı duyarlılıkla, sorumlulukla, ısrarla, inatla dile-gündeme getirmekte, saygıyla-sevgiyle mücadele etmekte olan Muğla Çevre Platformu’nun ve dolayısıyla Milas Meclisi’nin bu yöndeki çabalarına az da olsa destek olabilirsem mutluluk duyacağım …
Yıllar içinde değişik vesilelerle tanıştığım ve bundan da mutluluk ve gurur duyduğum birçok gönüllü yurttaşımın içinde yer aldığı MUÇEP Milas Meclisi’ni sevgiyle selamlıyorum. Son dönemde, örneğin Mehmet Oğultürk’ün, Deniz Gümüşel’in, Fikret Çoban’ın isimlerini de anarak dikkat çekmek istediğim özverili çabalarının, çalışmalarının çoğunu haberleştirerek siz sevgili okur-yazarlarımla olabildiğince paylaştığımı biliyorsunuz. Bu çok değerli mücadelenin yaşatılmasıyladır ki, -Fikret Çoban’ın sevdiği üslûpla yazmak istiyorum- “yeryüzü aşkın yüzü olacak”tır.
Yazımın bundan sonrasında, Mehmet Oğultürk abimizin, 20 Nisan 2021 tarihli ÖNDER’de yayınlanan “Bir çam ağacının çığlığını dün çok yakından duydum” başlıklı yazısında bir çam ağacına anlattırdığı yine yeni bir büyük çevre felaketine ilişkin MUÇEP Milas Meclisi’nin, 15 Nisan Perşembe günü iletilen son tepki-uyarı açıklamasını ve açıklama içinde yetkililerden yanıt bekleyen son derece yerinde ve haklı soruları yayınlamakla yetiniyorum …
Basına ve Kamuoyuna …
“Milas Beçin ve Çamovalı mahallesi sınırları içindeki kızıl çam ağaçları ile kaplı orman sahasındaki kesim devam etmektedir. Yeni kesim için çok daha geniş bir alana yayılan ağaç damgalama işlemi yapılmıştır.
Bizler, bu bölgede yaşayan, tarım faaliyetleri içinde bulunan yurttaşlar olarak bu kesime kesinlikle karşıyız. Yaşamak için temel ihtiyaçlarımızın başında su, toprak ve hava geliyor. İşte ormanlarımız bunun için var.
Biliyoruz ki etrafımızdaki kullanılabilir suyun % 75’inin kaynağı bu ormanlardır. Ormanlar sadece kereste ve odun ihtiyacını karşılamak için değil su ve hava ihtiyacını karşılamak için de vardır.
İnsan iradesi dışında binlerce yıldır kendi ekosistemi içinde oluşmuş tüm canlı yaşamının varlığı olan daha 30 -40 yaşındaki kızılçam ağaçları ile kaplı ormanımızın yok edilmesine anayasal haklarımız çerçevesinde itiraz ediyoruz.
Bilim insanları ve yörede yaşayan yaşlı, tecrübeli vatandaşlar, ormanı yok etmenin aslında tüm canlı yaşamını yok etmek; kuraklığa, salgın hastalıklara davetiye çıkarmak anlamına geldiğini söylemektedirler .
Anayasamızın 56. Maddesi, “Çevreyi korumak devletin ve vatandaşın görevidir”; yine 169. Maddesi, “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir davranışa izin verilemez” der.
Bir yörenin bitki örtüsünün, hiçbir ön çalışma yapmadan, yörede yaşayan insanlar bilgilendirilmeden yok edilmesini doğru bulmuyoruz.
Basın ve kamuoyu yoluyla şu soruların cevabını yetkililerden bekliyoruz:
1. Yeni damgalama işlemi kaç ağacı kapsamaktadır? Ne kadar bir alanı içermektedir?
2. Kesim, Orman İşletme Müdürlüğü tarafından mı yoksa başka bir şirket tarafından mı yapılmaktadır?
3. Ağaçlar hangi amaçla kesilmektedir, kesim hangi yılın programına dahildir?
4. Kesilmekte olan ve yeni damgalanan ağaçlar kaç yaşındadır, daha önce bu yaşta kızılçam ağaçları kesilmiş midir?
5. Ağaçları kesilen ve orman ekosistemi yok edilen bu alan hangi amaca hizmet edecektir?
6. Orman planlamada; ‘çevrede yaşayan insanların ormanla ilişkisi esas alınarak sosyal problemlere yol açmasın diye önlemler alınır, kesim buna göre yapılır ya da ertelenir’, bu konu dikkate alınmış mıdır?
7. Geçen bahar dönemi kesilen orman alanına Kasım ayında ağaçlandırma kampanyası dahilinde küçük çam fidanları dikil-mişti. Yaptığımız gezi ve inceleme sonucunda fidanların çoğunun kuruduğu görülmüştür. Bu konu hakkında bir tedbir alınmış mıdır?
Bizler Milas ve çevresinde yaşayan vatandaşlar olarak Covid 19 bulaşıcı hastalığından korunma derdindeyken devam eden bu orman kıyımına son verilmesini yetkililerden istiyoruz.
Unutmayalım ki doğa varsa biz varız. Tabii ki ağaç olmadan orman olmadan yaşanabilir ama ne kadar sürer? Nasıl kuru bir hayat olur onu şimdiden görebiliriz! Belki o zaman yok edilen ağaçların, ormanın ne demek olduğunu anlarız!”
Bayramımız kutlu olsun
Noktayı, ille de 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı kutlayıp koymalıyım …
Gürnur Bilgin’e veda …
Bir yılı geçen süredir yaşadığımız salgın hastalık koşullarında neler neler yaşadıklarımızın yanında nasıl nasıl ölümlerle yorgun düştük bir düşünsenize …
Milas’ın tanınan ailelerinden Bilgin Ailesi’nin mensubu olan Gürnur Bilgin de bir anda ayrılıverdi aramızdan … Neye uğradığımızı bilemedik … Aramızdaki akrabalıkla ilişkili birçok görüntünün ötesinde, Milas için güzel şeyler yapmaya çalıştığımız Kent Konseyi koşturmacası içindeki Çalışma Grubu buluşmalarımızı anımsıyorum … 2009 – 2015 yılları arasında Milas Kent Konseyi’nin en disiplinli yapılarından biri olan ‘Enerji, Doğal Çevre ve Sağlık” çalışma grubunun sadece Belediye Ek binasındaki Meclis toplantı salonunda değil, zaman zaman Belediye Parkı’nda, Esentepe’de, Aplangeç’te yaptığı toplantılarda ne güzel düşlemişiz Milas’ı meğer … Gürnur Bey’e ait birçok öneriden sadece tek bir örneği not ederek sürdüreyim: Belediye Parkı’ndaki ‘kahve’nin yerine Milas’a özgü yiyecek ve içeceklerin sunulacağı bir kafeterya-lokanta yapılması … Ayrıntılar için, Konsey Arşivi’nde o günlerin çalışma grubu raporlarına bakılabilir … Gürnur Bey’i, Milas için gerçekleştirmeye çalıştığı düşler için de saygıyla selamlıyoruz.
Aramızdan ayrılmasıyla yaşanan çok büyük acıyı içtenlikle paylaşıyor, ailesi, yakınları ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır-lar diliyoruz.