BAKTIKÇA … – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Öyle bazı sözcüklerimiz var ki, zaman içinde kullanıla kullanıla masum anlamlarından uzaklaştırılıp doğrudan olumsuzu, kötüyü çağrıştırır hale getirilir. Bu kaçınılmaz gidişte belli bir yerden sonra ona hiç kimsecikler de yardımcı olamayacaktır artık. Elinden tutup, “Hayır hayır, bu sözcüğün sandığınız gibi ‘kötü’ bir anlamı yok! O masumdur!” diyerek onu aklayabilmek mümkün değildir.
‘Hüküm’ verilmiştir. Yargısız olarak damgalanmıştır: Kötüdür, olumsuzdur artık o …
Söz etmeye çalıştığım o ‘talihsiz’ sözcüklerden biridir cibilliyet!
Oysaki anlamı şudur: Huy, maya, karakter, tıynet …
Gördüğünüz gibi son derece masumdur.
Bu sözcüğün olumsuz yani ‘cibilliyetsiz’ halinin ‘hakaret içeriği’ taşımasından söz etmiyorum.
O, anlaşılır bir durum. Hele de ‘iki le harfi’nin etkisiyle olsa gerek, hakaretin etkisi tonlama marifetine bağlı olarak çok ama pek çok yükselebiliyor. Neyse …
Ben, sözü, geçenlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İlim Yayma Vakfı tarafından Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlenen 2021 İlim Yayma Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, TÜSİAD’a hitaben yaptığı açıklamaya getirmek istiyorum:
“Ey TÜSİAD ve yavruları, sizin tek göreviniz var, yatırım, istihdam ve büyüme. Kalkıp da hükümete saldırmanın yollarını aramayın, bizimle mücadele edemezsiniz. Sizin cinsinizi de cibilliyetinizi de iyi biliyoruz. Sizin derdiniz başka. Siz acaba bu hükümeti nasıl çökertiriz de sömüreceğimiz bir hükümeti nasıl iş başına getiririz diye düşünüyorsunuz” …
TÜSİAD’ın, ‘dövizdeki kontrolsüz yükseliş’ tablosunun sancılarının en ağır şekilde yaşandığı bir anda yaptığı -kendilerince son derece masum- açıklama ile ilgili olarak söylenen şu sözlere bakar mısınız:
“Hükümete saldırmanın yollarını aramayın”, “Sizin cinsinizi de cibilliyetinizi de iyi biliyoruz”, “Bu hükümeti nasıl çökertiriz de sömüreceğimiz bir hükümeti nasıl iş başına getiririz diye düşünüyorsunuz” …
Tablo bu.
Ben yine ‘cibilliyet’ sözcüğüne siyaseten yüklenmiş göreve geri döneyim.
Hele önüne bir de ‘cinsini’ sözcüğü eklenince bir anda ortamı daha da ‘gerginleştiriyor’ değil mi? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önceleri de bu sözcüğü kullandığını anımsıyorum. Her kullandığında arzu ettiği etkiyi görmüş olsa gerek kullanmayı sürdürüyor … Yıllardır kullandığı bu dilden bir türlü vazgeçemiyor.
Siyasetin dünyasında, iktidar ile muhalefet ilişkisinde ‘tatlı dil’ diye bir umudumuz var mı, kaldı mı?
Yok. Kesinlikle kalmadı …
Bu denli gerilimin toplumun akıl ve ruh sağlığı bakımından çok büyük sorun olduğunu, oluşturduğunu kabul etmeyen var mı? “Böyle iyi, çok iyi” diyen?
Ne gerek var diye düşünüyorsunuz zaman zaman … İktidar-muhalefet ilişkisinde bu denli -adeta kanlı bıçaklı- sert, acımasız, orantısız, ayarsız, saygısız bir dil kullanılmasına ne gerek var?
Elbette bunun, iktidar açısından, bir tür oy toplama yolu-yöntemi olarak ‘muhalefetle tek ilişki biçimi’ olduğuna ben de kendimce yıllarcadır dikkat çekiyorum. Bu durumdan duyduğum hoşnutsuzluğu dile getirmeye çalışıyorum. Bu konu birçok kereler dile gündeme getirildiği halde olmuyor, olamıyor, bir türlü ‘geri adım’ atılmıyor. Dolayısıyla gerilimin düşürülebilmesi için herhangi bir çare bulunamıyor. Buna bağlı olarak da, içinde bulunduğumuz çok olumsuz koşullarda yaşanan sorunların neredeyse tümü kabul edilmiyor, reddediliyor, yok sayılıyor. Muhalefete yönelik suçlayıcı, ötekileştiren, yıkıcı bir söylem egemen kılınmış durumda …
Yıllarımız böyle böyle geçip gidiyor, ülkemizin kayıpları büyüyor, etkisizleşen, güçsüzleşen, sararıp solan sevgili demokrasimizin tüm çıkış kapıları yüzüne yüzüne kapatılıyor! Hayat damarları kesiliyor adeta …
Yeni yılda da ona nefes aldıracak gelişmeler sağlanmaya, oluşturulmaya çalışılacak ısrarla.
Dilimizin güzel sözcüklerinin siyaseten eziyet edilmeden kullanılması da bu ‘nefes açıcı çalışmalar’ın önemli bir unsuru olarak görülmeli diye düşünüyorum … Elbette bunu ‘iktidar sözcüleri’nden beklemiyorum.