BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Doğup büyüdüğünüz evi -mucizevi bir durum ama- on yıllar sonra bulup gördüğünüzü varsayalım, ilk izleniminiz ne olurdu? Örneğin, ilk ne(ler) çarpardı gözünüze? Ya da adeta bir tokat gibi yüzünüze çarpan ne, neler olurdu? Geçen yılların neleri neleri nasıl da değiştirdiğini hayretle gözlemlediğinizi düşünün … Her şeyden önce, dünyada ilk gördüğünüz ‘o yer’in, belleğinizde kaldığı-durduğu kadar büyük bir yer olmadığını farkettiniz diyelim: ‘Meğer ne küçükmüş’ dedirtecek kadar bir ‘fark’tır sözünü ettiğim … Küçülmüş müdür, elbette hayır. O, hep olduğu kadardır ama siz büyümüşsünüzdür. Bakın işte, aşağıya ya da yukarıya doğru düşe kalka inip çıktığınız yüksek yüksek merdiven basamakları meğer ne kadar normal yükseklikteymiş, gördünüz mü? Peki, ne kadar şaştınız bu işe? Az mı çok mu, ne kadar? Belki de şu koskoca dünyamızdaki en yaygın yanılsamadır bu, biz büyüdükçe küçülüyormuş gibi gelmesi yeryüzünün … Ve yeryüzümüz ne kadar küçülmüş gibi gelse de zorlaşır çare bulmak dünyanın yüzüne bile bakılamayacak hallerine … Başka çare yoktur, doğmuşunuzdur bir kere, başlamışınızdır büyümeye …
…
‘Dünyaya gelmek’ deriz, ‘doğmak’ deriz.
Sonrasında ‘büyümek’ başlar, yürümek başlar. Hele bir doğmayagörelim: İlle de büyürüz, yürürüz; üstelik giderek hızlanarak, koşarcasına … Belli bir yaştan sonra ‘büyümek’ yetersiz kalır, ‘yaşlanmak’ işbaşındadır artık. Kimilerinin: “Yaş almak” şeklinde adlandırmayı tercih ettiği ve olabildiğince uzun olması istenen-dilenen bir dönemdir bu … Bir bakmışsınız, büyüdüğünüz yılların üstünden, sanki bir anda 50, 60, 70 yıl geçivermiştir. En sık kullanılan sızlanma cümlelerimizdir artık: “Zaman uçup gitmiş”tir. Şarkılara-türkülere yazılan sözler arasında en çok dikkat çekenidir: “Zaman sanki bir su gibi akar” ve pekçoğumuz da bu akışa şaşarız … Aslında bu duruma ‘şaşırmak’ değil de ‘ah ahlanıp vah vahlanmak’ eşlik eder daha çok. ‘Vah ki ne vah’tır rüzgar gibi geçen zamana … ‘Başımızdaki duman’ olarak tanımladığımız gençlik dönemi, esip duran ‘kavak yelleri’ ile dağılmış gitmiştir. Pek çoğumuz için ‘o güzelim gençlik günleri’ öyle ya da böyle heba olmuş bitmiştir …
‘İnsan ne için yaşar’ sorusunun o kadar çok yanıtı vardır ki, çoğumuz için ‘o yanıtlardan’ birkaçı bulunana kadar süreniz dolar, ‘boşluk(lar)’ büyür, taşar; yapabildiğiniz pek çok hesap şaşar ve olup bitenler göz göre göre boyunuzu aşar, yetişemezsiniz … Sonrası: Mutluluklarla hüzünleriniz kolkola yürür. Önce gözleriniz, ardından ezberleriniz bozulur, göremezsiniz, bilemezsiniz. Bir türlü durduramadığınız nelerse artık, yorulursunuz. Kimlik-kişilik özelliklerinize göre, örneğin: “İstikbalim olmasa ben yapacağımı bilirdim ama” deyip duran ‘nabza göre şerbetçi’ ya da ‘şıracılara şahitlik eden bozacılar’dan oluverir, bir o yana bir bu yana savrulursunuz. Bir türlü durduramazsınız kendinizi, toparlanamazsınız … Böyle böyle geçmişse geçmişiniz, size anımsatılanlardan ya da anımsadıklarınızdan kaçıp kurtulamayacağınız için kaybolur gidersiniz. Böylece ‘yok hükmü’nden ‘hükümlülük’le geçen, hiçliklerle tükettiğiniz ‘çıkmaz zaman çukuru’na düşersiniz. Yoksunuzdur. Bitmiştir.
Ancak: Eğilmeden bükülmeden ille de doğruları söylemekse, doğru dürüst yaşamaksa tercihiniz, “dokuz köy”den kovulursunuz örneğin. Kovulursunuz ama, gururla anımsadığınız yüz akınız olan hükümlülüklerinizle yükselirsiniz ‘Büyük İnsanlık’ mertebesine … Tarih içinde yaşanmış sayısız örneklerle, sayısız ölümlerle doğarsınız yeniden, yeniden …
Diyelim ki bugünden 50 yıl önce, 6 Mayıs 1972 tarihinde ‘Darağacında Üç Fidan’: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ile yeniden bir tarih başlatsanız kendinize; neleri eklemek ve de çıkarmak isterdiniz tarihinize?
Bir solukta koşarak çıkabileceğiniz çocukluk merdivenlerinize kavuşmuş olmak iyi gelir mi yetişkinlikteki ruh hallerinize?
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’la ilgili öğrenmeniz gereken ne çok şeyler olduğunu farkedip yenilenme – tazelenme fırsatı verir belki de bu ‘zaman oyunu’ size?
Ne yazık ki halâ daha, yaşları bir hayli küçükken bir anda yok edilmiş büyük insanlardır dünyamızın en büyük şansı. Başka türlü bir kurtuluş reçetesi yazılamadı henüz ülkelerin tarihinde ne yazık ki … İlle de ömrünüzün baharında olacaksınız ve yaşamınızı riske atacaksınız. Başka başka seçenekler için henüz koşullar uygun değil. Eski seçeneklerle yolumuza devam edeceğiz.
Yanıbaşımızda hep Onlar …