Ayşegül KAŞKAR –
TEMA Vakfı tarafından yapılan çalışmada, 24 ilimizde yaklaşık 20 bin maden ruhsatının bulunduğuna ve bu illerde ortalama ruhsatlılık oranının % 63 olduğuna dikkat çekilerek ruhsatların bütünsel bir bakış açısı olmadan verildiği öne sürülmüştü. Vakıf, bu çalışmasının ardından, doğal varlıklarımızı, gıda güvenliğimizi ve kültürel değerlerimizi tehdit eden madencilik faaliyetlerine karşı bir politika belgesi hazırlayarak madenciliğe kapalı alanların kanunlarla belirlenmesini önerdi.
Statü ve nitelik gözetmeksizin her yerde madenciliğe izin veren mevzuatın, doğal varlıklarımızı, gıda güvenliğimizi ve kültürel değerlerimizi korumaya yetmediğine dikkat çeken TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Madencilik çalışmalarına yönetmelikler ve ilke kararları ile kısıtlamalar getirilmeye çalışılsa da, kolayca değiştirilebilen bu düzenlemeler doğayı ve insan sağlığını güvencesiz ve korumasız bırakmaktadır. Madencilik çalışmaları, binlerce yılda oluşan üst toprağın, geliştiği ana kayadan bağlantısının koparılması, işletme sırasında kullanılan yoğun su tüketimi ve neden olduğu kimyasal kirlilik ile bulunduğu bölgede kalıcı sağlık sorunları, sosyo-ekonomik ve kültürel yaşamda olumsuz etkiler bırakmaktadır. Madencilik faaliyetlerinin neden olduğu bu tehditlerin önlenmesi; ormanların, korunan alanların, verimli tarım ve mera arazilerinin, içme suyu havzalarının, yerel kültürün ve yerleşim bölgelerinin madenciliğin zararlarından korunmasıyla mümkün olacaktır. Birleşmiş Milletler Çevre Ajansı (UNEP) tarafından belirtildiği ve birçok ülke tarafından da uygulandığı gibi madenciliğe kapalı alanları kanunlarla belirleyip, belirlenen bu alanlarda arama faaliyetleri de dahil herhangi bir madencilik çalışmasına izin vermemek, doğal varlıkları, biyolojik zenginliği, yaban hayatını, tarım ve mera alanlarını, kıyıları ve içme suyu havzalarını madencilik faaliyetlerinden korumanın tek yoludur. Kanun korumazsa maden yaşatmaz” dedi.