Yılmaz Kaya AYLANÇ
İktidara göre “dezenformasyonla mücadele yasası”, itiraz edenlere göre “sansür veya sosyal medya yasası” olarak adlandırılan Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM’de görüşülmeye başlandı.
Yasa 40 maddeden oluşmakta.
Yasa tasarısının can alıcı konusu “Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak amacıyla ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan” kişilerin 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını öngörüyor.
AKP ve MHP milletvekillerinin imzasıyla Genel Kurul’a gelen yasa tasarısı, CHP, HDP ve İYİ Partili vekillerin protestoları arasında görüşülmeye başlandı.
Genel kurulda görüşmeler başlamadan önce Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), Disk Basın-İş, PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yayıncılar Birliği (TÜRYAYBİR) basın toplantısı düzenleyerek bir kez daha itirazlarını dile getirdiler.
Ortak dilekçede, “Teklifin 29. Maddesiyle Türk Ceza Kanunu’na 217/A maddesi olarak eklenmesi planlanan ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu muğlaktır, subjektif değerlendirmelere açıktır. Zamana, kişilere ve koşullara bağlı olarak her uygulamacı tarafından farklı yorumlanması muhtemel bu düzenlemeyle, yalnızca gazeteciler değil tüm toplum ciddi bir cezai tehdit ile karşı karşıya bırakılmakta, ifade ve basın özgürlüğü yok edilmektedir” ifadesine yer verildi.
Meclis çoğunluğuna sahip iktidar ve ortakları her zaman olduğu gibi mecliste oy çokluğu ile tasarıyı geçirerek kanunlaştıracaklar.
Bundan önce olduğu gibi kendileri ve yandaşları için ne gerekiyorsa, nasıl gerekiyorsa yapmaya devam edeceklerdir.
İktidar, bu yasa ile tehlike gördüğü son noktayı da karartmaya ve elinde olan kanun gücünü demokrasiye uymasa da kullanmaya kararlı.
Bu iktidar döneminde, hapiste olan gazetecilerden, basın özgürlüğündeki alt sıralardan, gelir adaletindeki aşırı bozulmadan, açlık ve yoksulluk sınırının geldiği noktadan, eğitimdeki başarısızlıktan, liyakatın hak etmediği seviyeden ve daha pek çok demokrasi ve çağdaşlık çizgisinden baktığınızda gelinen nokta maalesef hiç iç açıcı değil.
İşte bu bozulmuş yapıda iktidar büyük halk kitlelerinin düşüncelerini ve oylarını etkileyeceği endişesi ile muhalif sesleri susturmak için geldiği son noktada bu yasayı çıkaracak duruma gelmiştir.
Oysa en büyük dezenformasyonu bizzat kendileri yapmaktadır. Sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı veya diğer muhalif belediyeler ve başkanları için yaptıkları dezenformasyon bile bu konuda nerede olduklarını göstermektedir.
Oysa adalet tarafsızlık içermedikten sonra adalet olabilir mi?
Bir haberin yalan veya yanıltıcı olacağını kim söyleyecek?
İşte yasadaki en can alıcı nokta da bu. Bu kararı RTÜK gibi kendileri ve kendi lehlerine vereceklerse, ki öyle yapacaklar, tüm muhalif sesler kısılacak veya cezalandırılacak, kendileri için böyle bir durum söz konusu olmayacak.
Bu adil mi?
Demokratik mi?
İktidar sahipleri, kendi bekalarının peşinde olup halkı unuttukları süreç içinde muhaliflere “sus” yasasını çıkararak son noktaya gelmiş bulunuyor.
Kendi halkıyla kavga eden, kendi halkının önemli kısmını cezalandıran veya susturmaya çalışan bir iktidarın yarınlarda nasıl anılacağını da sanırım hepimiz hayal edebiliyoruz.
İbni Sina’nın dediği gibi: “Hiç kimse, görmek istemeyen biri kadar kör olamaz”.