Kalem yazar. Yazar yazar. Yazar tükense de kalem tükenmez. Tükenmemesi çok önemlidir. Bir o kadar önemli olan da ‘içtenliğini kaybetmemesi’dir. İçtenlik, ‘olmazsa olmaz’dır.
Daracık masalarda koskocaman dünyalardır kalem. Git git bitmeyecek yoldur yolculuktur. Sözdür sözcülüktür. Güldür gülücüktür. Gözdür gözcülüktür. … İyidir hoştur. Çok iddialı olacak belki ama göze alıyor ve ‘kalem’ için ‘her şey’ diyebiliyorum. Evet evet: ‘Her şey’! Yani ‘her şey dahil’dir onunla yapılabileceklere: Kötü, çok kötü ne kadar olumsuz varsa onlar da dahil ne yazık ki …
Farkındasınız değil mi? …
Kalem! Şaka değil.
‘Olmaz olmaz’, ‘yazmaz yazılmaz’ denmez-denemez ona: Olur, oldurur. Ancak, ‘kalem oynatmak-oynatamamak’ deyimlerimizin dümdüz anlamlarının içine ‘kalemle oyun olmaz’ da mutlaka dahil edilmelidir …
…
Çalışan Gazeteciler Günü vesilesiyle iktidardaki siyasetçilerin ortaya karışık yuvarlayıp durdukları cümleleri okuyorum, dinliyorum yıllardır. Yüzümde ağır bir ‘ekşime’, ‘acı’ bile diyebilirim ve peşisıra kocaman bir eksiklik hali … Boşuna içtenlik aramıyorum artık o sözlerde. Kendi hallerine bıraktım tümünü.
Onca yıllar boyunca ‘içtenlik’ deyip durduğum şeyi hiç hissetmedim, yaşamadım diyemem elbette. Uzunca meslek hayatımda zaman zaman -eser miktarlarda- gördüğümde, duyduğumda, bulduğumda çok mutlu olup havalara havalara uçtuğum da oldu ama ‘yer çekimi’ diye bir şey var ya … Kanatsız uçuşların kaçınılmaz akıbeti gereği ille de yere iniyor insan. Önemli olan herhangi bir kaza olmadan, sağ salim inebilmekte marifet …
Yaşadıklarımızdan en çok öğrendiklerimiz bunlar.
Göz göre göre ‘ezberlerle’ büyülenmemeli, aksine ‘ezber bozan’ olmalı kalem. Yanlış anlaşılmamak kaydıyla yazıyorum: “Bağdat’tan döndürecek yanlış hesaplar”la beslenen oyunları da bozmalı … Şıp diye yazılabildiğine bakmayın siz: Çok ağır bir tercihtir! ‘Kalemlerin kırıldığı’ yerdir.
‘Bütün bunlara rağmen’dir kalem. Eğilmeden bükülmeden!
…
Keşke ‘başka türlü bir tarih mümkün olaydı’ da bunca rezillik yaşanmayıp herkes mesleğinin gereğini terbiyelice yapabileydi. “Kalemini satmayan gazetecilerin çalışan gazeteciler günü kutlu olsun” denilerek uzatılan kutlama cümleleri kurulmayaydı keşke …
‘Kimse kalemini satmayaydı’dan daha ilerilerde bir şey yazmaya çalışıyorum: ‘Kalemini satmak’ diye bir şey olmayaydı hiç. Teklif dahi edilmeyeydi bile dememeye çalışıyorum: HİÇ AKLA GELMEYEYDİ!
Keşke.
…
Üzülüyorum elbette.
İçimden; bırakın davetlere icabet etmeyi, kutlanmak bile gelmiyor. Oysa meslektaşlarımla birlikte yemek içmek eğlenmek çok hoşuma gider, bilirler; kutlanmak da çok güzeldir ama … Bilmem anlatabiliyor muyum?
İçim kutlanmayı hak edecek kadar uçsuz bucaksız rahat oysa. Mesleğini terbiyesini bozmadan, kaybetmeden yapabilmenin rahatlığı içimde. Heba oluyor.
…
Sözlerin gücünü kullanıyorum yıllardır. Onların gücüne inanıyorum. Yaptığım işi sevgiyle yapıyorum. Bunu çok iyi biliyorsunuz. Buna yıllardır şahitlik yapıyorsunuz. Şahitlerim olmanıza güveniyorum, seviniyorum.
Sadece bu.
…
Kalemimi seviyorum, iyi ki var.
Siz sevgili okur yazarlarımı da, iyi ki varsınız.
“Lütfen sesimizi duyun, lütfen!”
İkizköylü vatandaşlar Akbelen Ormanı nöbetlerini sürdürüyorlar.
Yeni yıla da, onlara destek veren güzel insanlarla birlikte nöbet başında girdiler.
Ormanın hemen yanıbaşından başlayan çıplaklaştırılmış topraklarımızın yukarlardan çekilmiş görüntüsü dolaşıyor bir süredir medyada, sosyal medyada … Kömüre ulaşmak için vahşice yapılan her şey kabak gibi ortada. Gözlerimiz dolu dola izliyoruz. ‘Nasıl olur!’ tepkileriyle, kahrolarak …
Bölgeden gelen son haberlere göre, şirket sadece zeytinlerimizi ormanlarımızı yani tabiat varlıklarımızı değil kültür varlıklarımızı da ayaklar altına alıyor. Akbelen ormanının yanıbaşında dinamitler patlatıyor. İkizköy’de evler damlar sallanıp duruyor, duvarlar çatlıyor …
İkizköylü vatandaşlar, canlarından endişe içinde: “Yıllardır her gün deprem yaşıyoruz. Bu duruma son verilmesi için evlerimizin başımıza yıkılması, illa ölmemiz, yaralanmamız mı lazım? Biz artık burda bunlarla yaşamaktan çok yorulduk, lütfen sesimizi duyun, lütfen!” diyor ve şöyle sürdürüyorlar: “Kültür varlıklarını da zeytini de koruyan yasalar çiğneniyor! Bunların tarihe, kültüre, doğaya, yaşama saygıları yok!”
“Hep birlikte buna izin vermeyeceğiz!”
Konuyla ilgili son çağrı-açıklamalarında kamuoyuna şöyle seslendi İkizköylüler:
“Sit alanı ilan edilmesi için açtığımız dava henüz bitmemişken, alanda henüz keşif bile yapılmamışken alan iş makineleriyle birkaç gün içinde talan edildi.
Akbelen’in sınırına dayanan kömür madeninde uzun süredir yapılan arkeolojik kazıların sürdüğü tepe, arkeolojik sit alanı ilan edilsin diyerek açtığımız dava henüz bitmeden, herhangi bir keşif yapılmadan bir anda talan edilmeye başlandı ve birkaç gün içinde yok edildi.
Son zamanlarda Karya dönemine ait mozaiklerin bulunduğuna dair kazıda çalışanlardan duyumlar aldık. Taşınmaz varlıkların bulunduğunu duymamıza rağmen; buradaki varlıklar taşındı mı? Taşındıysa nerede? Bilgiler nereye verildi? Bunları kim denetledi? Hiçbir bilgi verilmeden YK Enerji sponsorluğunda gizli saklı yürütülen, çalışanların görüntü alması ve burayla ilgili konuşması yasaklanan bu tarihi kazıda neler bulundu ne yapıldı da böyle oldu bittiye getirilerek yok ediliyor, bilinmiyor.
Alana giderek yerinde tanık olduğumuz bu talan karşısında jandarmaya şikayette bulunduk. Jandarma geldi; hem kültür ve tabiat varlıklarına verilen zararla ilgili, hem de zeytin kanununu çiğneyip 3 km yakınına yaklaşmaması gereken kömür madeninin 50 metre yakınında çalışmasıyla ilgili şikayetimizi yaptık.
Sizler de muglakurul@ktb.gov.tr adresine mail atarak şikayette bulunabilirsiniz.
Kanun yasa dinlemeden her fırsatta talana devam ediyorlar ve bir sonraki adımları Akbelen Ormanına girmek için girişimde bulunmak olacak!
Hep birlikte buna izin vermeyeceğiz!
Sesimizi duyurun, nöbet alanımıza gelin, #AkbelenOrmanınıVermeyeceğiz diyerek paylaşımlarınızı arttırın.
Desteğinizi bekliyoruz.”