BAKIŞ Haber / A. Kemal KAŞKAR –
8 Mart Çarşamba günü saat 18’de Atapark’ta, ilçemizdeki bazı sendikalar, siyasi partiler ve derneklerden ve de bireysel katılımlarla oluşturulan ‘Milas Kadın Dayanışması’ tarafından, ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ açıklaması yapıldı.
“Öfkeliyiz, Yastayız, İsyandayız”, “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır”, “Susmuyoruz, Korkmuyoruz, İtaat etmiyoruz”, “Kimsenin namusu olmayacağız”, “Kadın, Yaşam, Özgürlük”, “Bu enkazı Biz Kadınlar kaldıracağız”, “İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz”, “Yaşamak ve Yaşatmak istiyoruz”, “Cinsiyet ayrımcılığına son verecek Anayasa istiyoruz” yazılı dövizlerin taşındığı ve “Yaşasın Kadın Dayanışması” ve “Yaşasın 8 Mart” sloganlarının atıldığı basın açıklaması öncesinde, dünyamızda, ülkemizde kadın hakları mücadelesinde ve ‘erkek şiddeti’ yüzünden yaşamını yitiren kadınlar ve 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde yaşamını yitiren vatandaşlarımız için saygı duruşunda bulunuldu ve ardından ortak açıklama metni, Aynur Mert tarafından okundu.
“Yaşadığımız süreç bize daha fazla dayanışma sorumluluğu yüklüyor”
Bu yılki 8 Mart’ın, 6 Şubat Kahramanmaraş depreminin acılarıyla, ağırlığıyla yaşandığına, depremin “kapitalizmin doğa ve insan düşmanı politikaları” yüzünden çok büyük bir ‘yıkım’a neden olduğuna dikkat çekilerek başlayan açıklamada daha sonra -özetle- şöyle denildi:
“Milyonlarca insanda derin acılar bırakan Maraş depreminin etkileri, savaşlarda olduğu gibi kadınlar ve çocuklar üzerinde daha ağır yaşanıyor. Başta iktidarın kapitalist politikaları olmak üzere, sermayenin, kentsel rantın, liyakatsizliğin, insan hayatını hiçe sayan imar uygulamalarının sebep olduğu bu büyük yıkımın sonuçları, zaten yoksulluk kıskacında, etnik ve dinsel olarak ayrımcılığa uğrayan, bölgesel eşitsizliğe, savaşa, emek sömürüsüne ve ataerkil şiddete en çok maruz kalan kadınları daha derinden etkiliyor. Enkaza dönen kentlerden sağ kurtulabilen, yakınlarını kaybetmenin ağır travmasını yaşayan kadınlar bir taraftan da güvenlik endişesini yaşamakta; göçe, yoksulluğa, salgın hastalıklara ve şiddet riskine karşı en savunmasız toplumsal kesimi oluşturmakta. Büyük bir felakete ve insanlık dramına sebep olan iktidar ve kurumları ise kadınlara ve çocuklara reva gördüğü gerici politikalarını hemen uygulamaya koymaktan geri durmuyor. Diyanet İşleri Başkanlığı, depremzede çocukların evlat edinenle evlenme engeli bulunmadığına dair tecavüz ve istismarı meşrulaştıran fetvalar verirken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, kimsesiz kalan çocukları yurtlarda ve okullarda adları taciz, tecavüz, istismar ve şiddet ile anılan tarikat ve cemaatlere teslim etmekten utanmıyor.
İktidar bloğunun neoliberal politikalarının iş yerlerinde yarattığı güç eşitsizlikleri yaşanan depremle birlikte artarak devam edecek. Türkiye, dünyada kadın işsizlik oranının en yüksek olduğu, kadın yoksulluğunun en fazla ve kadın istihdamının en düşük olduğu ülkelerden biri iken; deprem ile birlikte bu daha da derinleşerek devam edecek. Yaşanan deprem ile birlikte derinleşen eşitsizliklere eşlik eden yoksulluk, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle de birleşince önümüzdeki sürecin kadınlar açısından yaşamın her alanında güvencesizliği, bakım yükünü, şiddeti arttıracağı aşikârdır. Bu süreç bizlere daha fazla örgütlenme, daha fazla mücadele etme ve daha fazla dayanışma sorumluluğu yüklüyor.
Savaşın, yoksulluğun, cinsiyet eşitsizliğinin ve muhafazakâr politikaların sonucu neredeyse her gün bir kadının katledildiği, LGBTİ bireylerin her türlü şiddete maruz bırakıldığı, haklarını savunanların cezaevlerinde rehin tutulduğu, kadın emeğinin rekabetçi, güvencesiz, esnek ekonomi politikaları dayatılarak sömürüldüğü, kadınların hukuksal haklarının gaspedildiği, kadını sadece aile ile tanımlayan, onu toplumsal alandan dışlayan gerici, ataerkil politikaların dayatıldığı, kadını güçsüzleştiren ve erkek şiddetine karşı savunmasız bırakmayı amaçlayan bu baskıcı ve çürümüş iktidar bloğuna karşı kadın mücadelemizi yükselteceğimizin sözünü veriyoruz.”