BAKTIKÇA – soru/yorum – A.Kemal KAŞKAR
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin sonrasında ‘sevgili muhalefet’ hakkında sağda solda ileri-geri konuşmalar, yazışlar ya da her nelerse işte bi’şeyler bi’şeyler ifade ediliyor. Adeta yazılıp söylenmedik hiçbir şey kalmasın diye büyük bir özenle yapılıyor bu …
‘Sevgili muhalefet’ diye yazdım ama tartışma yine CHP’de ya da CHP üzerinde yoğunlaşıyor.
Süren tartışmaya tümüyle dahil olabilmem elbette olanaksız. Dolayısıyla yazdıklarımın bir yere dek mana ve ehemmiyet taşıyabileceğini, onun ötesinde ‘eksik’ kalacağını baştan kabul etmeliyim.
Örneğin, sadece ve sadece ‘seçim yenilgisi’ tartışmasına katılmaya niyetlendiniz diyelim. Konuyu söyleyebileceklerinize getirebilmek için ‘seçim’in hangi koşullarda gerçekleştiğine dair çok ağır bir ‘mayınlı alan’dan geçmek zorundasınız. Dolayısıyla, ‘bu ahval ve şerait’te Kemal Kılıçdaroğlu’na verilen % 48 oranındaki oyun çok büyük değeri üzerine ve bunun ‘ağır bir yenilgi’ olarak yaşanmaması, hatta bir ‘yenilgi’ olarak yaşanmaması gerektiğine ilişkin bir dizi haklı itirazda bulunabilirsiniz …
Ama hep bir ‘eksiklik’ olacaktır. Bir şeyler hep ‘eksik’ kalacaktır. Bu kesin.
Neyse …
Ben bugün, CHP’nin ‘sağa kaydığı’ konusunda yaygın bir ‘fikir birliği’ olduğunu gördüğüm ‘CHP yelpazenin neresinde’ sorunsalına değinmek istiyorum.
CHP ile ilgili yaygın bir hoşnutsuzluğumuz var. Bu hoşnutsuzluğumuzun haklı-haksız birçok tarihsel-kişisel nedenimiz var.
Neden böyle bu? CHP niye böyle?
Cumhuriyetimizin kurucusu bir partiden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bir partiden söz ediyoruz. Fazla söze gerek var mı? Elbette var.
‘Laf kalabalığı’ndan, biraz or’dan biraz bur’dan konuşmaktan, yani ‘boş konuşmak’tan söz etmiyorum.
..
Öncelikle: CHP’nin, Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde ve Kemal Kılıçdaroğlu ismi ekseninde oluşturduğu ‘büyük buluşma’nın ülkemiz siyaset tarihi bakımından çok büyük değerini yine ve yine not etmeliyim. Devamında, bu büyük buluşmaya rağmen seçimin kazanılamamasının ardından girilen şu tarihsel süreçte CHP’yi sağa-sola çekmek-itmek bakımından yaşananların kaçınılmaz olduğunu eklemeliyim.
Bu durum, elbette tam aksine bir tablo içinde, yani ‘iktidar olunsaydı’ da kaçınılmaz biçimde yaşanacaktı yine.
Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’nin ilk kez gereken cesareti gösterebildiği bir yönelişle ‘Kitle Partisi’ olma iddiasının olağan halleridir bunlar. Risk alınmıştır, sonuçları göğüslenecektir. Ülkemizin yakın siyasal tarihindeki ANAP ve AK Parti örneklerindeki gibi çok özel tarihsel iç ve dış koşullar dışında siyasette kendi iç dinamikleri ile atılan dönüşüm-değişim adımlarının bir anda başarılara taşıması beklenemez. Kitle Partisi olma iddiasındaki partilerin en bilinen özelliği, ‘kırmızı çizgileri’ni, yani ‘olmazsa olmaz ilkeleri’ni vitrininde özenle dengeleyecek şekilde sergileme becerisidir. Elbette başarı: Bu beceriye sahip kadrolarla gelecek, yükselecektir. CHP’nin bu anlamda önemli sorunlar yaşadığı açık. Sorunlar derken, örneğin CHP’nin aldığı % 25 oranında oy ile hiç ama hiç ilgilenmediğimi, o oranlardan bağımsız olarak bu değerlendirmeyi yaptığımı vurgulamak isterim. Gerçek anlamda bir kitle partisi becerisi kazanabilme sürecinde çok daha düşük oylarla karşılaşmak mümkündür.
Yazımın tam da bu yerinde ‘Kitle Partisi’ni bir kez daha tanımlamaya çalışmam gerektiğini düşünüyorum:
Kitle Partisi demek, ‘herkes’ten, evet istisnasız ‘herkes’ten oy almayı hedefleyen, elbette belirli bir eksen üzerinde yürüyen ve altı çok belirgin bir şekilde çizilmese de kırmızı çizgileri de olan ama toplumun bir araya gelmeyen, hatta aralarında tarihsel sorunlar bulunan birçok farklı kesiminden oy alabilen parti demektir bana göre … Bunu gerçekleştirebilmenin kolay olmadığına dikkat çekmeme gerek yok umarım.
“Başka türlü bir CHP mümkün” vurgusuyla Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’nin böylesi bir çıkış yoluna girdiğini düşünüyorum. Bu arada “sağa çekilen” Parti’ye “sola çekilerek” yeniden bir ayar verilmesi, hatta ‘fabrika ayarları’na geri döndürülmesi gibi olağan cümlelerden rahatsızlık duymaksızın, bu düşüncemin ‘rahatsızlık yaratmaması’ gerektiğini düşünüyorum.
CHP’nin siyaset yelpazesindeki yerini tanımlamak için, ‘sosyal demokrat’ ya da ‘demokratik sol’ ya da ‘devrimci demokrat’ her ne derseniz deyin bence en uygunu ‘Ortanın Solu’dur. Bu tanımı tercih etmemin en önemli nedeni, içindeki ‘orta’dır. Bilindiği gibi ‘orta’ kararsız bir yerdir. Sağdan ve soldan gelen etkilere, tepkilere hep açık bir yerdir. Farklı bir yazışla ‘yerinde duramaz’ bir yerdir. Bir bakıma ‘kıpır kıpır’ bir canlılık, bir hareketlilik demek bu ve bu da kötü bir şey olarak görülmemeli.
Bunun, siyaset sahnesinde kitle partisi olarak bulunmak isteyen bir parti için olmazsa olmaz bir durum olduğu açık. Başka türlüsü düşünülebilemez. Telaşlanmaya, paniğe gerek yok.
Bütün mesele: ‘Kitle Partisi’ olmak ya da olmamaktır.
Son dönemde öne çıkan, değişim için ‘ideoloji’, ‘strateji’, ‘program’ taleplerinin üzerinde durması gereken eksen budur. CHP’yi ‘kitle partisi’ olarak yaşatabilecek misiniz? Yoksa?
Bu noktada bir de, ülkemiz siyasetinde ‘kitle partisi kültürü’nün zayıf olduğu, zayıf kaldığı, bir türlü yeterince gelişmediği, geliştirilemediğine de dikkat çekmeliyim. Bunun özellikle ‘sol-sosyalist siyasal iddia sahipleri’ arasında yaygın algı ve uygulama sorunları oluşturduğu da bilinen bir gerçektir. Elbette bu, sevgili ülkemdeki ‘demokrasi düzeyi’ ile doğrudan ilişkili bir durumdur da aynı zamanda …
Dolayısıyla bu mücadele, başta CHP olmak üzere, yelpazenin neresinde olursa olsun kendisini ‘kitle partisi’ olarak tanımlayan bütün partilerin olağan-değişmez gündemidir. CHP’nin başına gelenlerin anlamı budur. Yani anlamlıdır. Dehşete düşülecek, ah-vah edilecek, yılgınlığa-umutsuzluğa kapılacak bir durum değildir. Olağandır, beklenendir. Yararlıdır. Elbette kolay değildir, zordur, çok zordur, zahmetlidir. Hatta dayanılacak gibi değildir. Ama dayanılacak.
Elbette altını çizmeye çalıştığım şeyi, bir tür ‘oportünizm’ olarak algılamamak da ayrıca büyük bir marifet-maharettir. Çünkü ‘oportünizm’, yani -en yalın anlamıyla- ‘fırsatçılık’ siyaset sahnesinde en kolay, en sık sapılan yol, düşülen şarampôldür. Ve ne yazık ki giderek sıradanlaşmış çok büyük bir ‘ahlâki sorun’dur.
Sözün özü: Kitle partileri, başlarına kimlerin hangi söylemlerle gelip gelmemesine de bağlı olarak tarih içindeki yolculuklarını sürdüreceklerdir. CHP’nin kitle partisi olma-kalma mücadelesi de bu sürecin değerli bir örneği olarak kayda geçmektedir. Tarih tam da budur.
“Türkiye’nin rasyonel zemine dönme dışında seçeneği kalmamıştır”
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın devir teslim töreninde eski bakan Nebati ve yeni bakan Şimşek’in yaptığı konuşmalar ve sonrasında Bakan Şimşek’in biri Türkçe ve diğeri İngilizce olmak üzere Twitter hesabından iki paylaşımını aktarmak istiyorum.
Bu konuşma ve paylaşımlar aklınıza neler getirecek merak ediyor ve notlarımı herhangi bir yorum zahmetine girmeksizin sizlere emanet ediyorum …
Nureddin Nebati:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın teveccühleriyle devraldığım Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğunu Sayın Mehmet Şimşek’e devretmek üzere buradayız.
Bizler için en önemlisi, milletimizle yan yana verdiğimiz bu mücadeleye, en ufak bir gaflete düşmeden aralıksız hizmete devam etmektir. Aynı şekilde yolumuza devam edeceğiz. Bu kutlu yolculukta görev aldığımız her vazife milletimize hizmet sevdasıyla sürdürdüğümüz görevler olmuştur.
Yüreği Türkiye Yüzyılı sevdasıyla çarpan bir kardeşiniz olarak görev aldığım makamlarda yer almama nasip eden Rabbime hamdediyorum. Şükürler olsun. Sayın Bakanımızın yeni dönemde başarılı olacağına inancım tamdır.”
Mehmet Şimşek:
“Bayrak ve hizmet yarışında bu değerli emaneti şahsıma tevdi eden Sayın Cumhurbaşkanımıza şükranlarımı arz ediyorum. Küresel zorlukların devam ettiği, deprem felaketinin yaşandığı bir dönemde görevi büyük bir fedakarlıkla ifa eden sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum. Başarılarda emeği olan Bakanımızı tebrik ediyorum. Hükümetimizin temel hedefi toplumsal refahı artırmaktır. Önümüzdeki dönemde bu hedefe ulaşmada, şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve uluslararası normlara uygunluk temel ilkemiz olacaktır.
Türkiye’nin rasyonel zemine dönme dışında seçeneği kalmamıştır. Küresel zorlukların, jeopolitik gerginliklerin arttığı konjonktürde kurumsal kalite ve kapasitemizi güçlendirerek makro finansal istikrarı önceliklendireceğiz. Vakit kaybetmeden orta vadeli program çalışmalarımıza başlayacağız. Fiyat istikrarı temel hedefimiz olacaktır. Enflasyonun orta vadede tek hanelere düşürülmesi ülkemiz için hayati önem taşımaktadır. Maliye politikası ve yapısal reformlarla Merkez Bankamıza enflasyonla mücadelede destek olmak temel politikamız olacaktır. Çalışmalarımızı eşgüdüm içerisinde, güçlü koordinasyonla yürüteceğiz.”
Görevi devrettiği anda Nureddin Nebati:
“OH!”
“BİRAZ SABIR VE ZAMANA İHTİYACIMIZ VAR”
Bakan Şimşek’in Türkçe paylaşımı:
“* Bugün TBMM Genel Kurulu’nda yemin ederek görevimize başlamış bulunmaktayız, Allah utandırmasın. Hükümetimizin üstesinden gelemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Plan ve program dahilinde, belirlediğimiz ilkeler çerçevesinde emin adımlarla çıktığımız bu yolda hedeflerimize inşallah herkesin desteğini alarak ulaşacağız. Ancak biraz sabır ve zamana ihtiyacımız var.
* Bu çerçevede sevgili vatandaşlarımızdan özellikle bir istirhamım var; uygulama ve politikalarımıza ilişkin lütfen benden duymadığınız hiçbir habere ve dolaşıma sokulan hiçbir dedikoduya itibar etmeyiniz. Saygılarımla…”
“ACİL ÖNCELİĞİMİZ”
Bakan Şimşek’in yabancı yatırımcılara hitaben İngilizce paylaşımının Türkçesi:
“* Beş yıllık bir aradan sonra, Hazine ve Maliye Bakanı olarak yemin ederek ayrı bir onur ve ayrıcalığa sahip oldum. Bu sıfatla halkımıza hizmet etme sorumluluğunu bana emanet eden Cumhurbaşkanımız Erdoğan’a minnettarım.
* Daha müreffeh ve dirençli bir Türkiye yaratmak için yol gösterici ilkelerimiz şeffaflık, tutarlılık, hesap verebilirlik ve öngörülebilirlik olacaktır.
* Yerel ve uluslararası zorluklar arasında yol alırken, öngörülebilirliği artırmak için kurallara dayalı politika oluşturma taahhüdümüzü teyit ediyoruz.
* Kısa yollar veya hızlı düzeltmeler olmasa da, deneyimimizin, bilgimizin ve özverimizin önümüzdeki potansiyel engellerin üstesinden gelmemize yardımcı olacağından emin olabilirsiniz. Acil önceliğimiz, ekibimizi güçlendirmek ve güvenilir bir program tasarlamaktır.”