Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iktidar uzunca bir süredir kuruluş ilkeleri aksine bir yöne gitmekte ve Cumhuriyet her geçen gün çağdaşlığını, laikliğini, bağımsızlığını ve en önemlisi geleceğini yitirmeye başladı.
Aynı kartopu gibi. Önce küçük dokunuşlar ile karşı olanlar “olmaz bir şey” dediler, sonra kartopu büyümeye başladı, yine karşı olanlar “cumhuriyet çok güçlüdür zarar veremezler” dediler ve böyle böyle bugünlere geldik.
Bugünler ne demek;
Şeriat isteyenler TBMM’de demek!
Milli eğitimde kızlar erkekler ayrı ayrı okusunlar demek!
Mülteci, sığınmacı, kaçak vb. adlar ile 13 milyon yabancının ülkenin bir yerlerinde olması demek!
Birkaç yüz bin dolara vatandaşlığın satıldığını ve 2-3 ay içerisinde işlemlerin tamamlandığını İçişleri Bakanının açıklaması demek!
Üç kuruşluk işleri çok pahalıya yaptırıp 20-40 yıllar halka borç ödetmek demek!
Ülkeyi bağımsız bir devlet olarak kuran ve bize bırakan insanın adını Cuma hutbelerinde anmamak demek!
Sizin anlayacağınız Atatürk Türkiye’sini tanınmaz hale getirmek demek kısaca.
Bunları niye söyledim, uzun bir süre yapacağı konuşmanın anlamını büyütüp sonunda CHP’ye veryansın eden muhalefet parti lideri Sayın Meral Akşener’in konuşmasına gelmek istiyorum.
Ama önce biraz eskiye gidelim ve 2022 Eylül ayında bir konuşmasında 24 Haziran seçimleri öncesi için söylediklerini kendi ağzından dinleyelim.
“Kendisine gittim 15 milletvekili talep ettim. Yani bu neydi? Demokrasiye dair Türkiye’de birçok şeyi değiştirecek bir adım atılmasına yönelik bir talepti. Kendisine herhalde ölünceye kadar şükran duyacağım. Ben sülaleme ‘Sayın Kılıçdaroğlu’nu çocukları ile beraber’ vasiyet ettim. Başlarına bir şey gelirse bendedir, bizdedir. O, 15 milletvekili arkadaşımdan birisi de karşımda duruyor.”
Ne kadar minnet ve şükran dolu bir ifade değil mi?
Oysa seçim nedeniyle ertelenen 3. İyi Parti olağan Kurultayı sırasında Sayın Akşener’in yaptığı konuşmaya kulak verelim.
“Biz önce bu parti seçime girebilsin diye CHP’den 15 milletvekili istedik. Hayatımın en büyük pişmanlığıdır. Sayın Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum, ancak o gün bugündür bu 15 milletvekilinin bedelini ödeyemedik” demektedir.
Ülkemizin ciddi bir beka sorunu yaşadığı, ekonominin allak bullak olduğu, yurttaşların geçim derdine düşüp birlik ve beraberliğin sıkıntılı olduğu, yabancıların istilasına uğramış, anayasası kaale alınmayan bir durumda muhalefet partilerinin daha sorumlu, anlayışlı ve devletin geleceği adına kendi ve parti çıkarlarını bir yana bırakmalarını beklerken, akıl tutulması yaşayan bir muhalefet parti lideri önce böyle, sonra tam tersi bir konuşma yapmakta, yapabilmekte.
Neden?
Oysa son seçimde muhalefet, 2002 yılından bu yana süren mevcut iktidarın hükümranlığına neredeyse son vermek üzereydi, yani iktidar el değiştirecekti.
Ancak anımsayalım İyi Parti’nin lideri Sayın Akşener seçimlere bir hafta kala masadan kalkmış ve zehir zemberek bir konuşma yapmıştı.
O konuşmadan bazı cümleleri birlikte anımsayalım.
“Kıskaca alındık, dayatma var.”
“İyi Parti ölüm ile sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır. Elbette buna boyun eğmeyeceğiz.”
“Milletin ortak iyiliği için iyi niyetlerle oturduğumuz 6’lı masa, artık potansiyel adayların tartışıldığı bir ortak akıl platformu olmaktan çıkmıştır. Tek bir adayın tasdiki için çalışan, bir noter masasına dönüşmüştür”
Sayın Akşener, “Bu vesileyle anlamış olduk ki şahsi hırslar, Türkiye’ye tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki kişisel ajandalar uğruna, mübah sayılan kuyruklu yalanlar milletin kazandığı bir büyük hakikate tercih edilmiştir. Anlamış olduk ki, yenilgi yenilgi büyüyen küçük hesaplar, 85 milyonun kazandığı kutlu bir zafere tercih edilmiştir” diyerek devam etmişti.
Masadan kalktıktan bir süre sonra biliyorsunuz tekrar masaya oturdu, ancak eski tadı tuzu olmadan, yani kerhen diyebileceğimiz bir yüz ifadesi ile.
Masadan kalkması ve tekrar oturması ile partisinin kaybettiği puan en az yüzde 5 olmuştur kanaatimce. Belki de muhalefetin seçimi kaybetmesinde etkili olan olaylardan biri ve çok önemlisinin bu olduğunu düşünüyorum.
Muhalefet partileri yönetim kadrolarının kafaları anlaşılan çok karışık. Bu karışıklığı devam ettirdikçe de seçimlerde başarılı olmaları çok zor. Bu partilerden sonuçlara etkisi bakımından İyi Parti’nin kafa karışıklığı tabiî ki sonuçları daha çok etkilemektedir.
Aynı İyi Parti günlerce Genel Başkanlarının yapacağı konuşmanın önemini vurgulayan pek çok konuşma ve açıklama yaparak 26 Ağustos günü Afyonkarahisar’da yapılacak konuşmanın tansiyonunu yükselttiler.
Beklentiler büyütülünce konuşmanın bekleyeni de çok oldu.
Peki ne dedi İyi Parti Genel Başkanı? Önce iktidara bir şeyler söyledi, “İktidar yeni gelenlerle zaman kazanmaya çalışıyor, sığınmacı sorunu milli güvenlik sorunudur” dedikten ve ekonomiden, sığınmacılardan, eğitimden ve farklı konulardan bahsettikten sonra yine muhalefete getirdi konuşmayı.
Sayın Akşener şöyle devam etti: “Sadece iktidar mensuplarıyla değil, biz bu seçimin kaybedilmesi için çalışanlarla da mücadele ettik. Bu yolda fedakarlıktan kaçınmadık. Meselemiz Türkiye olduğu için nefislerimizi kör odalara hapsettik. Nefsinin esiri olanlarla uğraştık. Biz milletimizin geleceği için şahsi çıkarlarımızdan vazgeçtik ama koltuğundan başka hiçbir şeyi düşünmeyenlerle uğraştık. Biz makam peşinde olsaydık, saraylar vaat edilirken elektriği kesilen salonlarda haykırmazdık. Ben sustum ama ‘yüzde 60 ile kazanırız’ diyenler susmadı. Bilimsel verileri masaya koyan ben sustum ama o verileri yırtıp atanlar susmadı.”
İyi Parti Genel Başkanı konuşmasının devamında, tekrar yerel seçimleri işaret ederek “Önümüzdeki yerel seçimlerde kendi kadromuzla, milletimizin huzuruna çıkacağız ve göreve talip olacağız” diyerek tüm partilere şöyle seslendi: “Her birimiz ayrı ayrı seçimlere girelim, biz varız! Biz varız ve sizleri de bekleriz.”
İşte Afyonkarahisar konuşması da böyle sonlandı.
Şimdi İyi Parti ne diyor: ‘Yerel seçimlerde ittifak olmaz, ancak adaylarda ortaklaşma olur’!
Halkın, içine düştüğü bu yaşam mücadelesinde gerçekten işi zor.
İktidara alternatif bir çıkış kapısını muhalefet partileri bulamamışken onlar nasıl bulacak.
Gerçekten zor günler yaşamakta Türkiye. Kamplaşmanın ileri boyutlara taşındığı, siyah ile beyaz kadar toplumun hemen pek çok konuda ayrıştığı bir ortamda, ortak değerlerin hızla eriyip yok olduğu ve bunu toplumun tüm kesimlerinde gördüğümüz günlerde, çıkış yolunun bulunmasındaki umutsuzluk özellikle gençleri perişan etmekte.
Ekonomik sorunlar bir biçimde halledilir desek de, devlet olmamız, ulus olmamız yolunda birliğin tehdit altında olması ve buna çare üretecek siyasilerin kafa karışıklığı ve tutarsızlığı halkı ciddi tedirgin etmekte.
Düşenin dostu olmaz derler ya, kurt elmaya girdimi gözükmez ve içten tahribatını yapar, bunu da ısıran fark eder, ancak vakit geçtir artık.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılının kutlandığı bu yıl ve yazım yayınladığında kutlanmış olacak olan 30 Ağustos zaferi için Atatürk ne diyor, “30 Ağustos Zaferi, Türk tarihinin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, çok parlak zaferlerle doludur ama, Türk ulusunun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimiz değil, dünya tarihine yeni bir adım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbellidir ki yeni Türk Devletinin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Türk ulusu burada kazandığı zaferle, açığa vurduğu gücü ve istemiyle, bu belli gerçeği bir kere daha tarihin bağrına çelik kalemle koymuş bulunuyor.”
Muhalefet parti yöneticilerine, devletimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini öncelikle iyi okumalarını ve anlamalarını öneririm.
Bu devlet kolay kurulmadı. Haksızlık etmeyin!
Nice 100 yıllara … (29.08.2023)