BAKTIKÇA … – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Geçen gün İzmir’de eşim Ayşegül’le yürüyoruz. Önümüze genç bir kız çıktı ve bir belediye başkanı aday adayı için imza desteği vermemizi istedi. “Kim için?” sorumuza karşılık, sadece iki kişinin imzaladığı kağıdın altından çıkardığı bir el ilanını verdi bize … Kulak aşinalığımız bile olmayan bir isim … Aday adayının partisi ile ilgili olumlu düşüncelerimiz olmasına rağmen: “Hiç tanımadığımız biri için imza veremeyiz” dedik. “Lütfen yardımcı olun!” ısrarı karşısında da, “Milas’ta olsa tamam. Biz, uzunca süredir yaşamımızın çok büyük bölümünü Milas’ta geçirdiğimiz için orada kimin için imza verip vermeyeceğimizi biliyoruz. Ama Buca için durum farklı …” gibi şeyler söyleyip kolaylıklar dileyerek yürüdük …
Böyle bir dönemden geçiyoruz.
“Lütfen yardımcı olun!” talebi bir hayli abartılı ve dolayısıyla sevimsiz bir yalvarış tınısı içerse de, şu günlerde bir dolu aday adayı, partilerine kendisini tercih edilesi biri olarak gösterebilmek için herşeyi yapıyor, herşeyi söylüyor. Yana yakıla öne çıkmaya, önde görünmeye çalışıyor, çabalıyor …
Onlar bu ‘desteğe muhtaç’ hallerdeyken bizim durumumuz ise belleklerimizin yol göstericiliğinde kendimizce doğru tercihlere doğru adım atılmasını sağlamak için bir şeyler yapma ya da hiçbir şey yapamayacak durumdaysak; doğru adayların belirlenmesini dileme durumudur …
Peki ama ‘doğru aday’ nasıl bilinir, nasıl bulunur?
Bunun için olmazsa olmazımız belleklerimizdir.
…
Belleğiniz güçlü müdür?
Ben, yazılarımla da beslenen, desteklenen belleğime güvenirim.
Örneğin en çok 1970’ler, hele hele 1977, 1978, 1979 … Sonra 80’ler, 90’lar ve 2000’li yıllar …
Ne çok zaman. Neler neler …
Bilirsiniz, “Geçen zaman değil biziz” de denir, dolayısıyla dünya üzerinde yıllarcadır zaman geçirirken ya da zamanın içinden geçip giderken onca olan biten arasından hatırladıklarımız, unutamadıklarımız da o kadar çok ki … Kimini mutlulukla, kimini hüzünle, bazılarını şaşkınlıkla karşıladığımız, bazılarıyla umutlanıp bazılarıyla da allak bullak olduğumuz ne çok şey. İyi-kötü birçok yaşanmışlık. Deneyim dediklerimizi bile ‘iyi’ ‘kötü’ diye niteliyor ve sonra da kulağımıza daha tanıdık gelen bir kalıp sözümüzü ekliyoruz: ‘Tecrübe tecrübedir’ diyoruz.
Bellek dediğim, işte tam da o deneyimlerimizle bizi besler durur.
…
Günlük yaşamınızın bir yerlerinde birilerince bazı bazı söylenenlerin ne denli ‘bomboş şeyler’ olduğunu fark edip tepki veresiniz gelir mi sizin de? Bu durumu en çok, bazı sevgili siyasetçilerimizin ‘ortak akıl’dan söz etmeleri sırasında yaşarım.
Mart 2024 yerel seçimlerine doğru, kendilerini adaylaştırmak için birilerince yine bu gibi ‘boş laflar’ uçuşturulmaya başlandı siyasetin uçsuz bucaksız hava boşluklarında …
Elbette: Yerelde olsun ‘merkezî’ olsun toplumsal bünyemizde yer alan tüm yönetimleri ‘katılımcı-demokratik’ hale getirebilmeliyiz. Artık bu olmazsa olmazımız olmalıdır. Olmalıdır ama ‘katılımcı demokratik’lik de öyle lafla olmuyor. ‘Lafla peynir gemisi yürümüyor’ …
Örneğin: Milas’ta, ‘ortak akıl’ adına birşeyler yapılabilecekse bunun, aralarında ille de Milas Kent Konseyi örgütlenmesi olmaksızın yapılabilmesinin mümkün olmadığını düşünenlerdenim. Sadece düşünmekle kalmayıp bunu gerçekleştirmek için Milas Kent Konseyi için yıllarca büyük bir içtenlik ve gönüllülüklerle çokça zamanlar ve enerjiler vermiş bir yurttaşınız olarak yazıyorum bunları. Yani ‘laf olsun’ diye yazdığım şeyler değil bunlar. Zaman zaman içtenlik vurguları yapmama da bir yere kadar bu ‘bomboş beyanlar’ın neden olduğunu tam da bu noktada not etmeliyim …
Milas Kent Konseyi’nin, büyük bir özensizlik, beceriksizlik, samimiyetsizlik ve elbette herşeyden önce kocaman bir öngörüsüzlükle etkisizleştirildiğini ve dolayısıyla bitirildiğini unutmuş olamayız değil mi?
Öyleyse, ‘ortak akıl’ derken kimler neleri kastetmektedir acaba?
Bunu sormazsam, en başta belleğime saygısızlık etmiş olurum …
Yaşadıklarımız aynı iken hatırladıklarımız nasıl farklı olabilir? Şaşırtıcı ama olabiliyor. Sorun da burada zaten. Hatta, fırtınalar fırtınalar koparılıyor. Yapmayın etmeyinlere rağmen esmeler gürlemeler, yıldırımlar şimşekler.
Konsey dediğiniz zaten bir küçücük ‘ceviz kabuğu’! Alabora edilmesi o kadar kolay ki … Alabora oluveriyor.
Benim hatırladıklarıma göre, Milas’ta “Geleceği Birlikte Kuralım” çağrısıyla başlatılmış Kent Konseyi deneyimi, çok büyük ölçüde bir ‘ortak akılsızlık’ pratiğidir.
Bu vesileyle, bir de tavsiyede bulunmama izin verin lütfen:
Çok sık kullanılan, “Hata-yanlış yaptıysak özeleştiri de yaparız” gibi kolayca zamana ve zemine yayılabilen ve buharlaşıp gidebilen sıvılaştırılmış söylemlerden, “Elbette yanlışlar-hatalar yapılmıştır ama şimdi eleştiri zamanı değil” gibi yine ve yine bomboş, sadece içtenliksiz değil aynı zamanda içeriksiz sözler söylemekten de hiç zaman yitirmeden kurtarabilmeliyiz kendimizi.
Velhasıl ‘ortak akıl’ zor iştir. Onun, sıradan bir ‘laf’ gibi yinelenmemesinde yarar var. Aksinde inat etmek, çürümenin, tedavisi mümkün olmayan bir illet gibi toplumsalımızın bünyesine musallat olmasına yol açar.
Yıllar önce, o dönem Milas’ta kültürel etkinlikler alanında katılımcı-demokratik yerel yönetim modeline doğru atılmış önemli bir adım olan ‘Milas Belediyesi Kültür Komisyonu’ toplantısında, ‘Milas Şenliği’ programının geniş katılımlı toplantılarda oluşturulması önerim karşısında bir belediye görevlisince, “Biz kararları alalım, sonra geniş katılımlı bir toplantı yapıp orada kararlaştırılmış gibi yaparız” denilebildiğini hatırlıyorum. Aradan yaklaşık çeyrek yüzyıl geçmiş! Yaşlarımız bir hayli ilerlemiş ama ‘ortak akıl’ için örgütlenmede hemen hemen hiç ilerlenmemiş olduğunu, ortak akıl oluşumu süreçlerine tahammülümüzün yeterince gelişememiş olduğunu görüyoruz ne yazık ki!
Yoksa ‘ortak akıl’ denile denile asgari akıl ölçülerine asla razı olunmaz, dolayısıyla hedeflenenlerin çok gerisinde kalınmış olmazdı.
İçinde bulunduğumuz durum, başka türlü nasıl açıklanabilir?
…
Meydanı boş bulunca, rahatlıkla ‘gençler ve kadınlar’ için siyaset alanlarının genişletilmesinden söz edilmesini de bu çerçevede içtenlikten çok uzaklarda uçuşan bomboş laflar olarak görüyor ve dolayısıyla bu nedenle sıkça içtenlikten söz ediyorum. Çünkü gençler ve kadınlar siyasete daha çok dahil olduklarında ‘ortak akıl alanı’ çok daha zenginleşecek ve fakat işlerin içinden ‘ortak akıl’ ile çıkabilmek çok daha karmaşık bir hale gelmekle, çok daha fazla bir siyasal beceri gösterilmesi gerekecektir. Bugünkü düzeyimiz dikkate alındığında bu ‘yüksek beceri yeteneği’nin kazanılması için daha çok mücadele edeceğimiz ve de eziyet çekeceğimiz açıktır. Ancak malûm: Tarih, mücadele edilmeksizin, eziyet çekilmeksizin yaşanmıyor.
…
Yineleyerek noktalamak istiyorum: ‘Ortak Akıl’ zor iştir. Çok zor iştir.
Herşeye rağmen, yeni yıla girerken iyi dileklerde bulunma geleneğimize yakışacak bir son cümleyle tamamlamak istiyorum:
Yeni yılda, hepimize kolaylıklar diliyorum.
2024 rüyası …
2023’e veda ederken dünyamızı ne hale getirdiğimize bir bakalım isterim.
Tablo çok kötü. En kısa yoldan ‘her yer karanlık’ denilebilecek kadar kötü.
Sadece ‘Gazze’ desem yeterli. İklim değişikliği, ‘deprem’ ya da ‘asgari hukuk’ koşullarına mahkûm edilmiş ülkemizde Can Atalay’a mahkemeler arasında yaşatılan esaret desem de öyle … Bu arada, Yağmur ormanlarından Akbelen ormanına kadar dünyanın bütün ormanlarının da başı dertte …
Dünyada ve elbette şu koskoca dünyanın içindeki sevgili ülkemizde de ne acı ki ‘nefret dili’, ötekileştiren bir dolu adım eşliğinde yaygınlaştıkça yaygınlaşıyor. Gelecek endişesi büyüdükçe büyüyor. Ölümden beter …
Tümünü 2024’e taşıyacağız, kaçınılmaz. Mucize yok. Tüm olumsuzlukları bir önceki yılda bırakıp yeni yıla dertsiz, tasasız, sorunsuz girebileceğimiz bir yol yok. Ama elbette ‘başka bir dünya mümkün umudu’yla yürüyeceğiz 2024’e ve yıl boyunca çoğala çoğala yürüyeceğiz yeni yılın yollarında da.
Meydanlar yine bizimle dolacak, mutlu olacak. Sokaklar da.
Biz ‘daha çok olursak’ güzelleşecek her şey, her yer, dünya …
2024 için bütün güzel dileklerimiz gerçekleşmeyecek ama biz yine, ısrarla imkansızı isteyeceğiz.
Çünkü 2024 de, hepimizi gülümseten bir dünya için olmazsa olmayacak masmavi bir rüya …