Yılmaz Kaya AYLANÇ
Güzel şeyler dilemekle başlamak adettir ya, biz de güzel bir cümle kurarak başlayalım yeni yılın ilk yazısına.
Tüm insanlığa savaşsız, barış içinde, insanca yaşayabileceği olanakları olan, diğer canlı cansız tüm çevreye saygılı, güzel ve mutlu bir yıl dilerim.
‘Dakika bir gol bir’ şeklinde gözümüzü açtık ki Galata köprüsünde kalabalık İsrail’e hayır, Filistin’e ve Gazze’ye destek amacı ile toplanmış oldukları ifade edilse de, kimi kişilerin ellerinde şeriat bayrakları ile “şeriat isteriz”, “hilafet isteriz” diye bağırdıkları televizyon ve yazılı basına yansıyan bir miting ile yeni yıla başladık.
Konuşmalardan birini, Cumhurbaşkanı ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı’nın oğlu yapıyordu.
İzleyiciler arasında ise damat beylerin eşleri ile geldiğini yine basından öğrendik.
Toplantı sonrası haberlerde hepimiz izledik, genç bir yurttaş fiziki hareketini tabi onaylamıyorum, fakat o genç Anayasayı ve Cumhuriyeti savunuyor, diğer kişi/kişiler şeriatı ve hilafeti. Polis yanında dahi genç adama vuruyorlar.
Sonuç; Cumhuriyeti savunan hapse, şeriatı savunan sokakta.
Yılın son aylarında eğitimde özellikle ÇEDES projesi adı altında artık kurumsallaştırılan dini ağırlıklı dünya görüşü hamleleri, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her fırsatta aynı yönde söz ve davranışları ile devam ederken, tarikat ve cemaatlerin STK olduğunu ve bunlar ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın protokol yapmalarının çok doğal olduğunu TBMM’de ifade etmeye çalışan Bakan bey ile artık gizlenecek ve saklanacak bir şeylerinin kalmadığını gördük, duyduk.
O nedenle yeni yılın ilk sabahında aynı doğrultuda hatta bayrağı biraz daha ileri taşıyan ve sonuç ifadesi anlamına gelecek “şeriat istiyoruz” nidalarını haykıran insanların toplandığı bir miting gördük.
Demek ki bu yılın en çok konuşacağımız konularının başında ekonomi ve dinin hayatımıza girme ve dizayn etme konularını yaşayacağımızı düşünüyorum.
Pek çok konuda 2024 yılını, Yerel Seçimlere kadar, Yerel Seçimlerden sonra diye ikiye ayırmak istiyorum.
Ocak, Şubat ve Mart aylarında yine de daha makul ve anlayışlı bir süreç takip edilirken, ekonomide de verici bir tavır sergilenecektir.
Nisan ayından sonra ise gerçek ortaya çıkacaktır.
Bu hem ekonomik kısıtların ve “ben böyle istiyorum” anlayışının yaşanacağını, hem de sosyal ve siyasi alanda daha olumsuz bir ortamı yaşayabileceğimizi öngörüyorum.
Burada şunu da söylemeden geçemeyeceğim.
Yerel seçimleri iktidarın kazanması halinde Cumhuriyet ve Anayasa konularında çok daha sıkıntılı bir sürecin yaşanması ve bu konuda daha pervasız olunacağına dair işaretler sanırım yoğunlaşacaktır.
Bildiğiniz gibi yıl biterken de konuştuğumuz yine bu ve benzeri konulardı.
Ekonomi ne kadar kötüyse, konuştuğumuz konular da o kadar başka oluyor. Ya terör ve şehitleri konuşuyoruz, ya da din eksenli Cumhuriyet ve Atatürk konularını.
Hepsi, asıl konuşulacak konuların konuşulmamasını sağlamaya dönük ve toplumun bir konu etrafında kümelenmesini önlemek.
Yılı, bildiğiniz gibi Fenerbahçe-Galatasaray arasında Suudi Arabistan’da oynanacak Süper Kupa finali ile kapattık.
Kısaca ne oldu?
Para için Cumhuriyetin 100. yılında oynanacak süper kupa Suudi Arabistan’a satıldı. Sonra sahaya çıkacak takımların ve seyircilerin sırtlarında Atatürk silueti olmayacak iddiası ve yine Atamızın bir deyişi olan “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” yazılı dövizin yasaklanması iddiası.
Federasyon bu konuda ne yaptı, ne dedi, bakanlık bu konuda ne rol oynadı, iktidarın bir müdahalesi oldu mu, bunların hiç birini bilmiyoruz. Bildiğimiz, bu maç oynanmadı. Takımlar sahaya çıkmadı.
Söylenen o ki, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç “Atatürk yoksa Türkiye yok. Türkiye yoksa biz yokuz” diyerek maça çıkmayı reddetmiş ve Galatasaray Başkanı Dursun Özbek de mutabık kalarak takımlarını İstanbul’a geri götürdüler.
Şeffaflık olmadığı için bu konuda gerçekleri bilmek için bir süre daha bekleyeceğiz.
Ancak Türkiye, halk bu konuda kararı vermişti ve Riyad’da oynama kararına zaten tepkiliydi, karar sonrası her iki takımı ve yöneticilerini de coşkuyla alkışlamayı ihmal etmedi.
Hatta maçın oynanması için Samsunspor Başkanı, “Işıkları yaktık bekliyoruz” mesajı ile ilk teklifi yapan oldu. Arkasından pek çok maç yeri teklifi de yapıldı.
Ancak gerçek olan şu ki, ülkemizin en büyük kupasının ülkemizde oynanacak bir maçla galibe verilmesi gerekirdi. Hem de Cumhuriyetin 100. yılında!
Peki Almanya’da önceki yıllarda oynanan başka bir kupa finalinde çok büyük bir Atatürk portresine izin verilirken, sporcuların giyecekleri formalara karışılmazken, neden Araplar Atatürk resim ve sözlerine bu kadar takıntılılar?
Sanırım hepiniz nedeni biliyorsunuz.
Böylece dünya spor tarihine yeni bir hikaye hediye edildi. İlk kez mezarında bir fani bir maçtan galip çıkmıştı.
Atatürk, yattığı yerden Suudi Arabistan ve anlayışını yenmişti.
Bu, ülkemizdeki büyük çoğunluğun alkışladığı bir galibiyet oldu, her siyasi partiden yurttaşların bu konuda mutabık olduklarından hiç şüphem yok.
Bu da beni şu düşünceye sevk ediyor, yurttaşların büyük çoğunluğu aslında iktidarın cemaatler ve tarikatlar ile olan ilişkilerine ve bu anlayışa hitap eden uygulamalara onay vermiyorlar. Halâ Cumhuriyet ve Ata’sının izinde.
Halâ büyük ekseriyet O’na yapılacak haksızlıklara karşı ses yükseltiyor.
Büyük çoğunluk, Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve devrimlere sahip çıkıyor.
İşte bu nedenledir ki, iktidarın sivil bir Anayasa yapalım önerisi yeterince karşılık bulmuyor.
Yazımı, Atatürk’ün 17 Aralık 1927 tarihinde bizi uyardığı şu sözleriyle yazımı bitirmek istiyorum.
“Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil; bilakis bu tip yapılar, din ve devlet düşmanı olduğu, Selçuklu ve Osmanlı’yı bu yüzden batırdığı için yasakladık.
Çok değil, yüz yıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki; bazı kişiler, bazı cemaatlerle bir araya gelerek, bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki; o gün geldiğinde, her bir taraf diğerini dinsizlikle suçlamaktan geri kalmayacaktır”.
Mart sonrası Anayasa değişikliği ile ilgili gelişmelere hazır olalım.
Burada elinin kuvvetli olması için yerel seçimlere hiç olmadığı kadar asılacaktır iktidar.
Yurttaşlar da şunu bilmelidir: “Atatürk yoksa Türkiye yok”!
Herkese mutlu sağlıklı bir yıl dilerim. (02.01.2024)