BAKTIKÇA – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
“Çalışmalıyım, çok çalışmalıyım, daha çok çalışmalıyım …”
“10 Ocak, Çalışan Gazeteciler Günü”ydü ya … Yazacağım yazıya böyle bir ‘ilk cümle’ ile başlamak geldi içimden. Yazmak böyle bir şey biraz da: ‘İlk cümle’ heyecanıyla başlıyorsunuz. Sonrası belki de ‘şiirimsi’ bir kavuşma. Büyüyen bir sevgiyle kavuşma. Yıllardır, acı tatlı bir büyük aşk gibi gelip geçen yazılar, adeta anılarımmış gibi yaşanmışlar, yazılmışlar. Yıllardır yazılmışlar. Yaza yaza geçmiş, yaza yaza gelecek zaman. Şimdiki de öyle … Hem de zaman boşuna geçmemiş oluyor böyle. İlle de bir şeyler değişiyor. Buna umut diyoruz ya da iyimserlik de olabilir. Onlarla dolduruyoruz günlerimizi ya da ‘her şey boş’ mu? … Hangisi? Bazen öyle bazen böyle mi?
…
Yazarken, siz sevgili okuryazarlarımla karşılıklı sohbet ediyormuşum gibi cümlelerle konuşmak hoşuma gider.
Konu her ne olursa olsun fark etmez demiyorum elbette. Yeter kiiçtenlik olsun diyorum. Maksat, sohbet soğumasın diyorum. Yeter ki soğutmasın sizi dünyanızdan. İlginiz dağılmasın. Hep sözlerin gücü azalmasın diye ısıtıcı hatta yakıcı konuşuşlardır yazışlarım. Yazmak bu nedenle hep iyi gelmiştir bana. İyi kötü her neyse yazarım ben. İlle de yazarım. Yazı ille de yazılır. Yazdıklarım bana iyi gelir. Bana iyi gelmişse bu duygu size de geçmiş olur diye umar yazarım. Yazmanın, yalnız yapılan bir iş değil, aksine çok çoğul bir buluşma olduğunu, bu anlamda sadece ‘sizlere yazan biri’ olmadığımı düşünürüm. ‘Sizlerle yazarım’ ben. Böylesi bir ‘birlikte yazış’ duygusudur ki hepimize iyi gelir sanırım. Bu nedenle sorular sorarım. Sorularım, yanıtlarını aradığı kadar, sizi de konunun içine çekebilirse ne mutlu. Yani, sorunlara çözüm ararken, siz sevgili okuryazarlarımın katılımınıönemserim. Bu nedenle belki de pekçoğunuza göre bir hayli iyimserim. Kimbilir belki de yazılarımı okuyor diye umduklarımın birçoğu okumamaktadır. Olsun. Çünkü dünyamızın tarih içindeki yolculuğunun çooook uzun ve bir o kadar da zorluolduğu tartışılmaz bence. Birini okumazsınız, ikisini okumazsınız, bir gün mutlaka bir yerlerde yakalarım sizi, okuryazarım olursunuz, yazılarımı okuyup okuyup da yorulursunuz elbet bir gün diye umarım. Bu umuşla umutluyum. Tercihinizi ‘kıyamet kehanetleri’ne teslim olmak ve kıyamet beklentileriyle yorulmak yerine ‘başka bir dünya’ mümkün olabilsin diye yürüye koşa yorulmaktan yana kullanmışsanız, başka bir seçeneğiniz olamaz ‘umutlu iyimser mücadele’den başka, diye düşünürüm çünkü … Bir de, yazdıklarımı anlamak için yorulmanızı isterim, nefes nefese …
Kimileri, ne demek istediğimi bulmak için kimbilir kaç kez okudukları halde işin içinden bir türlü çıkamadıklarından bahisle şikayetçidirler belki. Onlar ‘şikayet dilekçesi’yle kurtulamazlar elimden. Daha çok okunmak isterim. Tekrar tekrar okunmak. Daha çok, daha çok … Çarem bu benim. Yazılarımı bu nedenle düğümlerim. Düğümleri çözülsün-çözülmesin ama ille de üzerine düşülsün isterim yazılarımın.
Kimi okuryazarlarımın da: “Bayılıyorum senin şu kaybetmediğin umutlarınla beslediğin iyimser hallerine” demeleri bu nedenle beni daha çok umutlandırır. Onların bende oluşturmaya çalıştıklarının aksine, iyi gelir iyimserliklerime …
…
Televizyon için yaptığı programın her bir bölümünün sonunda: “Yollar uzun, memleket şartları çetin” diyerek veda eden Tayfun Talipoğlu’nu tanıyorsunuz değil mi? Tanımıyorsanız eğer, onun, “Bam Teli” adıyla yaptığı programlardaki gülümseyişiyle tanışın mutlaka … 2017’de 55 yaşındayken ayrıldıydı aramızdan. Tam da bahar gelmek üzereydi … Çok iyi hatırlıyorum: Mart’ın 21’iydi! … O da daha ölmeyecekmiş gibiydi, daha çok erkendi. Peki ama ölmenin tam zamanı var mı? Varsa tam ne zaman?
En büyük yanılgılarımızı hep ölmekle ilgili yaşarız. Hep, bir gün öleceğini bildiğimiz herkes gibi, başta kendimiz gibi, herkesin bir gün ölüvermesiyle şaşarız. Yoruluruz. Oturasımız gelir. Dizlerimizde derman bırakmaz her ölüm. Derman bulunmaz ona. Tayfun Talipoğlu da öyle oldu. Ama gülümsemesi hep bizimledir. En büyük derman gülümsemelerdir. Bu nedenle yazılarımın da gülümsemesini isterim. Gülümsetsin değil gülümsesin isterim yazılarım. Gülümsemek dermandır çünkü. Tek çare olmasa da ...
…
Aklım her zamankinden daha çok çalışsa bugün. En çalışkan gazeteci yapsa aklım beni. Aklıma gelmeyen hiçbir şey, hiç kimse kalmasa bugün. Hüzün de gelse. Hep birlikte olsak ama derman da bulunsa hem dizlere hem dertlere … Yazsam yazsam … Yazılarım gülümsesin. İşte bundan söz ediyorum. Çare yerine bu nedenle gülümsemeyi kullanmak istiyorum. Olur mu? Olur elbette. Bugün işte tam da o gün. Aklım yerli yerinde, çalışıyorum, gülümsüyor yazdıklarım. Bazen ‘acı acı’, bazen ‘tatlı tatlı’ … Hep başka başka canlanmalar içinde gelene geçene yoldaş olarak gülümsemeli yazılarım … Yol, yoldaşı yoksa tatsız çünkü…
…
Hangi aday adayları aday olacak diye merak ederken ille de yoldaşlık edebileceklerini arıyor insan.
Yoldan çıkmış, yolunu şaşırmış, yolun kenarına oturmuş kalmış, yolunu kaybetmiş, yol yorgunu olan ne çok aday adayı var. Bir süredir herkes ‘yollarda’ ama … Herkesin yolu kendine. Bana yoldaş gerek. Onlar da belli … Hepiniz için öyle değil mi? Sorulduğunda kolayca verilecek bir yanıt gibi belli. İkirciklenmeden, içtenlikle, haysiyet ve hassasiyetle … Tıpkı ‘gerekçeli hüküm’ gibi. Gizlisiz saklısız, kesin ve net.
Yaşam, bir yönüyle ‘uygulamalı yoldaşlık eğitimi’dir bence …Hepimizin bu eğitimi alma şansı da vardır ama kimi değerlendirir kimi oralı bile olmayıp yolda kalabilir. Ama yola çıkmayan yoktur, ille de çıkılır yola …
…
Ha, bir de Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararının bir türlüuygulanmaması konusu var. Onun için de yola çıkma vakti … Bu Pazar günü saat 13’te Ankara Tandoğan’da yapılacak ‘AnayasaMitingi’ çok önemli … CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in deyişiyle: “Geleceğine sahip çıkmak isteyen herkes” davetli … Tarih davet ediyorsa icabet edilmeli … Herkes yürümeli ve herkes, yolunu yoldaşını iyi bilmeli …
…
İyi çalışmalar.