BAKTIKÇA … – soru/yorum – A. Kemal KAŞKAR
Yokluklarını nasıl hissedersiniz?
Aramızdan ayrılmış sevdiklerimizden söz etmek istiyorum: Onları nasıl ararsınız?
Aramak? Sarılmak örneğin, sarılmak istemek. Dört elle!
Annenize, babanıza örneğin, onlara sarılamadığınıza en son ne zaman üzüldünüz?
‘Hayat devam ediyor’, doğru. Sarılamamaklar da dahil buna.
Aramızdan ayrılanlara sarılamamakla sarsılsak sarsılsak ne kadar şiddetli olabilir? Yıkar mı? Elbette yıkmamalı. Ama bu yoksunluğumuzu farketmeyi yazmaya çalışıyorum. Demeye çalıştığım: Boşlukları. Doldurulamayacak kadar yoklarımız onlar. Sadece onlar değil, daha kimler kimler …
Geçende bir arkadaşımla konuşuyoruz, annesinden bahsediyor. Birlikte hem memnun hem de muzdarip hallerinden bahsediyor. Ne büyük bir imkân diye düşünüyorum. Ne büyük varlık. Her bir kelimesini çok büyük bir sevgiyle duyuyorum. Sonraki kelimelerini merak ediyorum. Daha neler neler diyecek?
…
Mustafa İlker Gürkan da ‘yokluğunu hissedeceklerimiz’ arasında artık.
Geçen haftasonu başladı kaçınılmaz yokluğu.
Onu, Deniz Gezmiş’in yanında düşünmüşümdür hep … Kasım 1968’de Samsun’dan Ankara’ya “Tam Bağımsızlık için Mustafa Kemal Yürüyüşü”nde örneğin. Benim için değerini düşünün artık siz. 12 Mart karanlığından çıkagelmiş, 44 yaşında Avukat olmuş, Muğla Barosu Başkanlığı, Türkiye Barolar Birliği’nde yöneticilik yapmış. Memleket nerede yanıyorsa O orada. Kan ter içinde hep. Hep coşkusu, tansiyonu yüksek. Çözümsüzlüğe tahammülü yok. ‘Her derdin bir çaresi var’ sanki onda … Gözlerinin içinde endişenin yanıbaşında ‘omuz omuza dayanışma’nın güçlü enerjisi: Yürüyelim arkadaşlar!
…
Yıllardır hep sevgiyle dinlediğiniz bir şarkı çalıyor radyoda …
“Durun, şunu bir dinleyelim ondan sonra devam ederiz yaşamaya” diyor sanki, gülümseyerek … Dinliyoruz. Ölmek, ancak bu kadar güzel olabilir diyorum. Sessizlik. Saygı duruşu.
Durmak, bir tek ‘saygı’ için tahammül edilebilir bir şeydi O’nun için.
Bir de itiraz yükseltmişti: ‘ABD ordusu yat borusu ile saygı duruşunda bulunuyoruz’ diye.
Yıl 2013. “Muğla Barosu, bütün kayıtlarda; Ti sesinin saygı duruşundan derhal çıkartılması ve Türk bestekarlarınca uygun bir beste yapılması gerektiğini düşünmektedir. Muğla Barosu etkinliklerinde, saygı duruşunda ‘Ti borusu’ çalınmaz. Muğla Barosu haklıdır” demiştir. Bu konu halâ çözülmemiştir.
…
Mustafa İlker Gürkan, 9 Mart Cumartesi gününden bu yana artık Bitez’de … Bu bende bir kıpırtı yarattı. Yazılarında ‘tez’ ileri sürmeyi severdi. Bir yazma biçimiydi bu onun için. İşte o yazılarından biri de, ÖNDER’de 21 Mart 2016 tarihinde yayınladığımız “Çayın taşıyla çayın kuşunu vurmak” başlıklı olanı … “Brüksel’de patlayan bombalar üzerine paylaşılmak ve tartışılmak üzere bazı düşünceler… ‘Elmalarla Armutları aynı sepete koymayın.’ Bütün dünyada anormal bir ‘İslamcı terör’ dalgası var.. Bu konuda bazı ‘Tez’ler öne sürmek istiyorum” diye başlayan yazısında ‘Tez Bir’, ‘Tez İki’, ‘Tez Üç’, ‘Tez Dört’, ‘Tez Beş’, ‘Tez Altı’, ‘Tez Yedi’ ve ‘Tez Sekiz’ diye sıralamıştı tezlerini …Farklıydı, farklı yazardı. Dilimizle koşardı adeta. Tutabilene aşkolsun.
Bir de 5 Şubat 2018 tarihli Milas ÖNDER’de yayınlamış olduğumuz “Gürkan oku o şiiri!” yazısını okuyun derim …
…
Ve aklımız Bedriye Ablamızda … Gözlerimizle gözleri olsak, tek çaresizliğimiz hakkında uzun uzun susup dursak … Lafın gelişi bu, durmak bilmez Bedriye Abla da. Sarılıyoruz ona. Varımız yoğumuz, gözbebeğimiz.
Gözlerimiz yollarda, gözlerimiz doluyor yollarda, ille de bahar geliyor.
Bu kış çok yordu hepimizi …
İktidarın ‘bilelerini’ bile bile!
Emekli vatandaşların durumu malûm.
Bu durumun müsebbibi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan BİLE durumun vehametini kabul ediyor ve “En düşüğü 10 bin TL olan emekli maaşı, ömrünü, kendisinin ve ailesinin geçimi için harcamış vatandaşlarımız için yeterli mi?” diye sorup “Elbette değil” yanıtını veriyor.
22 yıllık iktidarında, arada sırada ‘ben ekonomistim’ BİLE demişliği olan Erdoğan, orta yerdeki bu vahim tablo karşısında, “ilerleyen dönemde, devlet ve millet olarak daha fazla çalışılmasıyla elde edilecek gelir sayesinde emeklilere hak ettikleri paranın verileceği” gibi bomboş cümlelerle vaziyeti idare etmeye çalışıyor.
Peki, edebiliyor mu? Elbette edemiyor. Hem de hiç edemiyor.
Yıllardır sevgili ülkemizi, dengelerini altüst ede ede yönettiği tartışmasız ortadayken, hep yaptıkları gibi aklımızla dalga geçme girişiminde bulunup “ekonominin hesap kitap işi olduğu”na ve “devletin gelir ve giderleri arasındaki dengenin korunması gerektiği”ne dikkat çekerek, “Geçtiğimiz günlerde emekli maaşlarına şu kadar zam yapacağız diyen muhalefetin nasıl boş konuştuğunu örneklerle anlattım. Sözü edilen artışları, ülkenin tüm yatırımlarını durdursak, eğitim ve sağlık harcamalarının tamamını buraya aktarsak, kamu görevlilerine maaş vermesek BİLE karşılayamıyoruz” diyebildi.
Söz emekliden, emekçiden, çiftçiden, esnaftan açıldığında yapılan bu hesap-kitap muamelesinin ayrıntısıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı ayrıca, “11 trilyon liralık 2024 bütçesinin 1 trilyon liradan fazlasını deprem çalışmalarına ayırdık. Yaklaşık 3 trilyon personel gideri var. Yatırımlar için 1,6 trilyon liraya yakın bir kaynak kullanılacak. Emekli maaşları için ayrılan miktar 3 trilyon liraya yakın” dedi ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in önerdiği zammın yapılmasının “bütçeye 1,4 trilyon TL’ye mal olacağı”nı sözlerine ekledi.
BİLE denilmesinin gerekçesi olan miktar bu!
Gelinen noktada önemli olan, sevgili vatandaşlarımızın 22 yıllık iktidarın bu fütursuz ve haksız BİLELERiNİ BİLE BİLE nasıl bir seçim yapacağıdır.
Sevgili vatandaşlarımız; sorunu yaratıp büyüttükleri, ne yapıp edilse BİLE çözülemez hale getirdikleri halde sorumluluklarını kabul etmeyip “HİÇ DE BİLE!” deyip duran bu kadroya 31 Mart yerel seçimlerinde gerekli tepkiyi vermelidir. Dileğim, beklentim budur.
“Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?” özdeyişini çoktan geride bıraktığımızı, kimseciklerin ‘bilemedik’ diyemeyeceği bir yere vardığımızı düşünüyorum. Ama yine de içinde bulunduğumuz ahvâl ve şeraiti iyi özetleyebilenler, görmezden gelenlere ısrarla anlatmaya devam etmeli … Yaşadığımız gerçekleri bir tek kişi BİLE bilmezden, görmezden gelememeli artık …