Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Bilindiği üzere Mayıs 2023 yılında yapılan seçimleri az bir farkla da olsa mevcut Cumhurbaşkanı ve aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı kazandı. Sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimi 2028 yılında olacak, normal şartlarda. Tabii normal seçime mevcut Cumhurbaşkanı Anayasaya göre giremiyor.
Ancak TBMM erken seçim konusunda uzlaşır veya kendini feshederse, bu şartlarda mevcut Cumhurbaşkanı yeniden seçimlere katılabilir. Ya da Anayasayı değiştirip seçimlere katılabilecek bir madde değişikliği yapılabilirse işte o zaman yeniden seçimlere katılabilecek.
Sanırım yeniden seçimlere katılabilmenin yolları bugünden aranmaya başlandı. Bunun için de her yol mübah olacak gibi gözüküyor bugünden bakılınca.
Peki seçime girmek için verilen bu mücadele ve yapılabilecekler sınırsız gibi zorlanırken, seçimi sanki direk kazanacak gibi bir yol izlenmiyor mu? Sizce?
Yani demem o ki, sadece seçime girebilse gerisi kolay gibi bir hava var. Oysa son yerel seçimlerde 2. Parti olmuşlardı. Seçimi kazanmak garanti değil oysa. En azından her şey olması gibi gidecekse seçilmesi bugün için zayıf bir olasılıkken, neden bu kadar ısrar? Ve bir sorum daha var.
Ülkemizdeki bunca içinden yakın zamanda çıkılamayacak sorun varken, ekonomiyi de bir sorun olarak gördüğümüzde yıllara sari bir çözüm ile ancak yeniden orta direk tesis edilebilecekken.
Eğitimde aldığımız yaraları en azından 10-20 yıl gibi zamanda yeniden rayına oturtabilecekken, neden bu ısrar?
Biz (halk) her şeyi bırakıp yeniden sizi Cumhurbaşkanı yapmak için neden bu kadar uğraşmak zorundayız.
Neden ille yeniden seçimlere katılmak zorundasınız? Bunun için Anayasayı değiştirmek veya başka bir yol bulmak için halk neden bu kadar fedakarlık yapmak zorunda kalıyor/kalacak/kalsın?
Mutfaklarda tencereler sağlıklı kaynamazken sizin yeniden seçimlere katılmanızı sağlamak için neden bu kadar mesai harcanmalı?
Neden ülkedeki mültecileri, ki sayılarının 10-15 milyon olduğu söylenmekte ve milyarlarca para harcandığı iddia edilmekte, böyle bir sorunu çözmek varken neden bir kişinin siyasi ikbali veya hayali için bütün bir ülke bu kadar efor sarf etmek zorunda? Siyasetin başka işi yok mu?
Bu halk her şeyinden kısıp TBMM ve içinde bulunan siyasi veya çalışanları finanse ederken, onlardan sorunlarına çözüm bulmak ve/veya refah seviyelerini yükseltmek için çaba göstermeleri beklenirken neden tek bir kişinin geleceği için bu zamanı harcamakta veya harcamalı?
Bu ve istediğiniz kadar çoğaltabileceğiniz sorulara tek mantıklı “evet olmalı” denilebilecek bir yanıt, ben bulamıyorum. Bilmem bulan var mı?
Hadi gelin kamuoyu yoklamalarına şöyle bir göz atalım.
Neredeyse tamamına yakınında halkın öncelikli sorunu ekonomi.Buna karşın siyaset ve TBMM: “Hâyır, Anayasa” diyor. O da,açıktan ‘Cumhurbaşkanına bir kez daha seçime girme hakkı vermeliyiz’ denemediğinden, örtülü şekilde ‘Anayasa değişikliği’diye ifade etmeye çalışıyorlar.
Peki, halkın seçtikleri neden halkın dertlerine derman olacak asıl yapmaları gerekeni değil de Anayasa değişikliği veya şimdilerde açılım, kredi kartlarından katkı payı veya İsrail geliyor gibi konular ile halkın gerçek sorununu perdelemeye çalışıyorlar? Size bir şey söyleyeyim mi, belki de ilk kez Cumhuriyet tarihinde çocuklarım benden daha zor ekonomik şartları yaşamaktalar. İki çalışan bir eve bakmakta zorlanıyorlar. İki üniversite mezunu ve ortalama 6-7 yıl deneyimli insanlar.
Halkın neredeyse 4’te 3‘ü gelecek yılın yani 2025 yılının kendileri için daha kötü olacağı beklentisi içinde. Ekonominin bir yerde beklentiler meselesi olduğunu düşünürsek, bazı çabaların bile heba olmasını sağlayacak bir atmosfer demek bu.
En güvenmediğiniz kurum diye bir soru sorulmuş, sizin yanıtınız ne olur bilemem ama bakın sonuç ne çıkmış:
1-Siyaset, 2-Diyanet, 3-Adalet, 4-Sosyal Medya, 5-Hükümet, 6-Fikri yok, 7-TÜİK.
Çok şey anlatmıyor mu halkın bu değerlendirmesi.
Yine başka bir soruda, neyi değiştirirsiniz diye sorulmuş. Bakın yanıtlara: 1-Ekonomiyi, 2-Hükümeti, 3-Adaleti, 4-Hükümet şeklini, rejimi. Ne kadar çözüm odaklı, ne kadar net bir yanıt veriyor halkımız.
Aynı araştırmada son olarak Cumhuriyet ve Atatürk ile ilgili bir soruda ise vefalı halkımız yüzde 83,5 ile olumlu bir yanıt veriyor çalışmaya. Araştırma “Toplum çalışma şekli Enstitü Araştırmasıydı.
Oysa şimdi neler tartıştırılmak isteniyor, ümmet mi, millet mi?Yoksa açılım yeniden olur mu, olmaz mı? İsrail gelir bak ha!Cumhurbaşkanımız bunca deneyimi ile bu karışık Ortadoğu ortamında bir kez daha ülke yönetiminde olmalı. Anayasamızda yok 4. madde, yok 3. madde. Değişir mi, değişmeli mi, sanki Anayasada ilk 4 madde hariç neredeyse pek çoğunu değiştirmemiş gibi halâ bu konuda bir şeyler yapma tartışmaları.Oysa amaç, mevcut Cumhurbaşkanını ne yapıp edip bir daha seçimlere sokmak. Dertleri bu!
Diğer yandan da asıl sorunları gölgelemek. Oysa hepinizin bildiği gibi gerçek problem halkın açlığı, sefaleti, yüksek enflasyon, satınalma gücünün düşmesi, işsizlik, gelir adaletsizliği, yüksek vergiler ve benzeri konular iken Maliye Bakanı bakın neyin peşinde.
“Savunma sanayine para gerekli, hepsini harcadık. Saatinizden, kredi kartınızdan para alacağız” konusu.
Şimdilik ötelenmiş gibi dursa da sadece gelen tepkiler üzerine ertelediler. Veya nereden bu parayı çıkarırız hesabı içindeler. Oysa çözüm mü?
Dolara yüzde elli faiz vermeyin kardeşim. Resmen ülke hortumlanıyor.
Yandaş müteahhitlere yüksek maliyetle iş yaptırmayın, yapılan işlerin ödemelerini döviz değil Türk Lirası olarak yapın. Garanti hesaplarını yenileyerek süreleri ve ödeme miktarlarını düşürün. Bu şirketlere halâ vergi kolaylıkları yapmayın. Ki yurttaştan 750TL. peşinde koşmayın. Ha, bir de milyonluk tuvalet ihaleleri, araç alımları gibi halâ lükse para harcamayın sayın Bakan. Mülteci dediğiniz insanları denetleyemezken, geri gönderemezken, sosyal barışı bozma bahasına halâ girişleri kolaylaştırarak, vatandaş olmasa da kimseden izin almadan hem ülkede kalmayı, hem de çalışabilmeyi daha da kolay hale getirmeyin. Bu konudaki her bir mülteci buradaki yurttaşın iş bulma, devlet kaynaklarından yararlanmaları adına olumsuzluk içermektedir. Bugüne kadar bazı kaynaklar 40 milyar dolar üzerinde bir kaynak harcandığını söylemekte. İnsan bir an “yahu bu ülkeyi yok etmeye mi çalışıyorlar” diye düşünmekten kendini alamıyor. Hay Allah!
Bugün ülkenin içinde bulunduğu tam bir kaos ortamı. O ortama şimdi bir de “çözüm süreci yeniden mi başlıyor” konusu dahil oldu. İktidarı anlıyorum da, onlar kendi iktidarlarını ne bahasına olursa olsun sürdürmek peşindeler.
Peki muhalefet güçleri neden bu suni gündemlerin peşine takılır gider.
Yerel seçimler sonrası muhalefetin ülke gündemini belirleyen günlerden, yeniden iktidarın gündemi belirlediği günlere geldik.Bu durum kamuoyu yoklamalarında siyasi parti oylarında da görülmekte. Hemen seçim sonrası yükselen muhalefet oylarının yeniden düşmekte olduğu, kararsızların bir miktar gerileyerek tekrar iktidar tarafına yöneldiği görülmekte.
Hani Cumhurbaşkanı dış dünyada “dünya 5’ten büyüktür” diyor ya. Ben de diyorum ki “Türkiye 1’den büyüktür”!
Dün ülkemiz adına gurur duyduğumuz bir anons yapıldı, Prof. Dr. Daron Acemoğlu Nobel Ekonomi Ödülünü iki arkadaşıyla birlikte aldı. Kutluyorum. Ne diyordu çalışmasında Sayın Acemoğlu:
Hukuk devleti olmak yetmez, yargı bağımsız olmalı ve adalet dağıtmalı.
Gelirler arasındaki uçurumu en aza düşürecek sosyal adalet sağlanmalı.
Ülkedeki iç güveni yok eden baskı, rüşvet ve yolsuzluk mutlaka engellenmeli.
Basının, sendikaların ve sivil toplum örgütlerinin özgürlük alanı genişletilmeli.
Okullarda evrensel değişimi yakalayan eğitim verilmeli.
Kanun önünde zengin-fakir ayırımı olmamalı.
Toplumun siyasete katılımı kurumsallaşmalı. Buna yöneticiler itiraz etmemeli.
Demokrasi, devletle toplum arasında dengedir. Güçlü denetim sistemi olmalı.
Protesto hakkına saygı duyulmalı. Yolsuzluklara karşı halk “Hayır” diyebilmeli.
Bilime, eğitime ve geleceğe yön verecek stratejik sektörlere yatırım yapılmalı.
Hangisine hayır diyebiliriz?
O zaman gelin ülkenin, halkın gerçek dertleriyle hemhal olalım. Onları çözmeye enerjimizi harcayalım. Dertleri çözene kadar da takipçisi olalım.
Yoksa ille de bir kişiyi seçtireceğiz, seçtirmeliyiz diye enerjimizin tüketilmesine izin vermeyelim.
Türkiye 1’den büyüktür! (15.10.2024)