Yılmaz Kaya AYLANÇ –
Geçen hafta bana göre muhalif kanatta çok önemli bir gün yaşandı. Ancak bilinçli mi, tesadüf mü bilmemekle birlikte ben bilinçli olduğunu düşünüyorum, o olay gündeme bomba gibi düşüyordu ki, aniden Tunceli ve Ovacık belediye başkanları görevlerinden geçici olarak alınarak yerlerine kayyum atandı.
Neydi o önemli olay, CHP’nin 7. Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanına hakaretten görülen davasında savunmasını vermek üzere Ankara Adliyesi’ne gitmesi ve hakime ifadesini vermesiydi.
Bu manifesto niteliğindeki ifadenin muhalefet adına son zamanlarda ortaya konulmuş en önemli çıkış olduğu kanaatindeyim.
Ankara Adliyesi’ne son yıllarda görülmemiş bir kalabalık hakimdi. Kendi imkanları ile gönüllerinden gelerek gelmiş pek çok adalet duyguları içindeki yurttaş “hak, hukuk, adalet” diyerek eski bir genel başkanın ifade vereceği yerde saatlerce beklediler.
Sadece sıradan yurttaş mı alandaydı, hayır. Duruşmayı izlemek üzere adliyeyi gelenler arasında CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, DEM Partisi, DEVA Partisi, Gelecek ve Saadet partilerinden bazı milletvekilleri, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve Ayşe Ateş duruşmada hazır bulundular. Herkesin merak ettiği İstanbul BBB Ekrem İmamoğlu ise Almanya’da olması nedeniyle duruşmaya katılamadı. CHP milletvekili Günaydın ise bu yönde sorulara “Tek vücut olarak genel başkanımızın yanındayız” diyerek karşılık verdi. O sırada dışarda 82 milletvekili ve 11 belediye başkanı vardı.
Sayın Kılıçdaroğlu ile ilgili ifade sürecine gelmeden önce birkaç şeyi ifade etmek isterim.
Birçok kişinin eleştirmesine karşın, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gönlümüz kendisinden yanaydı. Oysa o zamanlarda sayın İmamoğlu ve Yavaş için “daha doğru aday” sesleri de ortalıkta çokça ifade edilmekteydi. Kendi oğlumun bile bana, “Baba kazanamaz, keşke aday olmasa” dediğini hatırlıyorum. Sonuçta kaybetti, hepimiz kaybettik, Türkiye kaybetti.
Ama neden ve nasıl kaybetti. Aday olmasını desteklememde, o büyük yetkiler ile birkaç yılda parlamenter sisteme götürülmesi gereken süreçte kendisinden daha güvenilir kimseyi görmemem çok etkili oldu. Ayrıca onca bağımsız araştırma şirketinin hemen hepsi kendisini birinci sırada göstermekteydi.
Kendisinin de bu ifade sürecinde bahsettiği gibi, 6’lı masadan bir genel başkanın kalkıp yeniden oturması, kamuoyunda güveninin zedelenmesine neden olunmasının çok etkili olduğu kanaatindeyim.
Ayrıca, ilk kez altı benzemez ve diğer tüm muhalif kanatları aynı kanatta buluşturma başarısını sağlamış olan da kendisidir. Bugün için çok anlamlı olmadığı gibi gözükse de ülke demokrasimiz açısından çok değerli bir deneyimin mimarı olmuştur. Bu kısa açıklamadan sonra tekrar konumuza ve Ankara Adliyesi’ne dönelim.
CHP 7. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının açtığı hakaret davası nedeniyle 11 yıl 8 ay hapis ve siyasi yasak davası nedeniyle ifadesini vermek üzere Ankara Adliyesi’nde mahkeme salonunda.
Ankara 57. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Sayın Kılıçdaroğlu sözlerine şöyle başladı: “Sayın Yargıç, konuşmama başlamadan önce iki hususa dikkat çekmek istiyorum. İlki ben buraya işlediğim bir suçtan ötürü kendimi savunmak için değil, işlenen suçları kayıt altına aldırmak, hesabı sormak ve tarihe not düşmek için geldim. İkincisi, maruz bırakıldığım bu hukuksuzluğun öznesi ve sebebi olmadığınızı biliyorum. Söyleyeceklerim şahsınız ile ilgili değildir. Ancak bilmenizi isterim ki sizinle ortak bir noktada buluştuk. Tarih, bana gerçekleri söyleme görevi verdiği gibi size de bu gerçekleri kayıt altına alma fırsatı sunmuştur.”
Ve şöyle sürdürdü:
“Tüm yaşamımda ne beytül malın bir kuruşuna el uzattım ne de bir kişiye müsaade ettim.”
“Tek düşmanımız, bu ülkeyi bölmek ve bizleri kendilerine köle yapmak için amansızca çalışan emperyalistler.”
“Biz, sağcı-solcu, seküler-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt değildik, dünyanın en güzel toprakları olan bu vatanda barış, kardeşlik, huzur ve bereket içerisinde yaşama mücadelesi veren, ama işgalci güçler ve onların içimizdeki işbirlikçileri eliyle birbirini öldüren, gençlerini uyuşturucu baronlarının eline terk etmiş, çocuklarının eğitim, sağlık ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayamayan, gelişmiş dünyanın çoktan unuttuğu saçma konular yüzünden kutuplaşmış, emeklisi aç, hastası tedavi edilmeyen, sınırları korunamayan, emeği sömürülen, insanlık onuruna yakışan bir hayattan çok uzaklaşmış, ağız dolusu gülmeyi unutmuş, 85 milyon ve tek millet olmuş kardeşler olduğumuza inandım.”
“Mal varlığının hesabını veremeyenler, egemen güçler tarafından teslim alınırlar. Bu, sonuçta o ülke için felaketlerin kapısını aralar.”
“Bu duruma getirdikleri tek adama ise, mal varlığını açıklarım diyerek, bir mektupla dediklerini yaptırdılar.”
“Egemen güçler tarafından teslim alınan bir devlet başkanı ülkesine hizmet edemez.”
“Hiç kimse unutmasın ki, yolsuzluklara, devleti soyanlara suskun kalanlar onurlarını kaybederler. Biz onurlu insanlarız. Sayın Yargıç, siyaset kurumu devleti soymanın aracı değildir. Siyaset halka hizmet etmektir.”
“Ne acıdır ki para uğruna Türkiye ‘geri kabul anlaşması’imzalamıştır. Ülkeyi bölmek için önce sığınmacı nüfusu büyütüpekonomiyi küçültürseniz, yani yoksulluğu yaygınlaştırırsanız emperyal güçlerin ekmeğine yağ sürer ve emellerine hizmet etmiş olursunuz.”
“128 milyar dolar buharlaştı, arka kapıdan yandaşa satılarak yok edildi. Borçlanıyoruz ve borçlarımızı ödeyemeyecek hale geliyoruz. Bunun sonu “para alan emir alır.”
“Bu aşamadan sonra Kıbrıs ve Ege’de toprak tavizi verilecektir. Ki bu konuda “gerekirse bir kısım toprak Kıbrıs’ta verilebilir” demişti sayın Cumhurbaşkanı. Yine sayın Cumhurbaşkanı “gerekirse papaz elbisesi giyerim” demişti. Yine “hem laik, hem Müslüman olunmaz” da onun ifadesidir. Doğuda yaşanan hendek olayları zamanında valilere, çukurlar kazılırken “dokunmayın talimatını ben verdim” demişti. “Ne istediler de vermedik, bitsin bu hasret dön gel” diyen de, kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e “ayyaş” diyen de odur, dolayısıyla ülkemiz, birliğimiz, devletimiz ve geleceğimiz için sayın Erdoğan bir tehdit ve tehlikedir.”
“Sayın Yargıç, ekonomisi zayıflamış, hatta çökmüş, sınırlarını koruyamayan, adalet sistemi tek adama bağlanmış, denetleme mekanizması yok edilmiş, şeffaflık ve hesap sorabilirliği olmayan, liyakata ve ehliyete göre değil, biat ve itaat edenlerin devlet kademelerine geldiği bir sistem sürdürülebilir değildir. Irak tezkeresini hatırlayın, tek adam rejimi olsa o tezkere reddedilir miydi? Amerikan askerleri ülkemize girmişti. O dönem güçler ayrılığı vardı, tek adam rejimi yoktu ve TBMM tezkereye hayır dedi. O sıralar beyefendi Amerikan askerlerinin evlerine sağ salim dönmesi için dua ediyordu.”
“Hatalarım yok mu? Tabii ki var. Kılıçdaroğlu’na ailemi emanet ediyorum diyen milliyetçi ve vatansever diye bildiklerimiz işbirlikçi çıktı. Onlara inanmakla hata yaptım, bu kadar kötü olabileceklerini tahmin edemedim. Pişmanım!”
“Evet, üzgünüm sayın Yargıç, yakın zamanda yokluk ve yoksulluktan dolayı yanarak can veren 5 evladım için üzgünüm. Sabah erken gidip akşam geç evine gelen ve çocuğunun yüzünü göremeyen emekçi anne-babalarımız için üzgünüm, yurt dışına kimi kaçak kimi uzun uğraşlar sonucu giden 300 bin genç için üzgünüm, “giderlerse gitsinler” diyen Erdoğan’a mecbur bıraktığım gençler için üzgünüm, yerine ne idüğü belirsiz milyonlarca eğitimsiz sığınmacı geldiği için üzgünüm.”
“Sizlerin ve tarihin önünde ifade etmek istiyorum, kararlıyım. Bu devleti ve asıl sahibi milletimizi, gelişen dünyanın gerisinde bırakanlarla mücadele etmeye kararlıyım. Herkes bilsin ki, bu aziz millete tarih önünde son vazifemi yerine getireceğim. Bu benim namus borcum ve son yürüyüşümdür.”
“Konuşmamı bitirirken Sayın Yargıç, şunu herkes bilsin ki, 100 yıl sonra bir kere daha söylüyoruz, ne bu devleti, ne bu milleti, “köhne Bizans’ın Yıldız Burcunda oturan baykuş” özentilerine bırakmayacağız. Ve buradan milyonlara sesleniyorum, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün kuvvacı kahramanlara selam olsun, selam olsun devletin bekası, milletin selahiyeti için canını hiçbir zaman sakınmamış bütün vatanseverlere Atatürk ve Cumhuriyet’e bağlılık yemini ettiği için ihraç istemi ile ifade vermeleri istenen genç teğmenlere, yurt dışına çıkmış ama döneceklerine inandığım 300 bin gencimize, ulusal kurtuluşumuza, güzel ve aydınlık günlere selam olsun. Yaşasın Türkiye, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti.”
9 dava ve 5 soruşturması bulunan Sayın Kılıçdaroğlu ifadevermek üzere gittiği adliyede yargıça böyle seslendi. Dışarda binlerce kişi o sırada “hak, hukuk, adalet” diye bağırmaktaydı.
Kılıçdaroğlu ifade vermeye giderken “safları sıklaştırın” diye bir mesaj atmıştı.
Ayrıca şunu ifade etmişti: “Savunma yapmaya gidiyorum sanmayın, Erdoğan’dan yaptığı ve yaptırdığı yolsuzlukların hesabını sormaya gidiyorum” demişti.
“Ne mutlu ki bana, mahkeme karşısına rüşvet suçundan çıkmadım. Ne mutlu ki bana, yetim hakkı yiyen zimmet suçlusu bir hırsız olarak da karşınıza çıkmadım. Ve yine ne mutlu ki bana sayın yargıç, karşınıza vatana ihanetten de çıkmadım” dedi.
Sanırım son yıllarda siyaset adına, özellikle muhalif siyaset adına böyle bir manifesto niteliğinde söyleme tanık olmadık.
Beni en çok korkutan ise, ülkemizin çıkmaz bir sokakta debelenmekte olduğu, siyasetin ise buna bir çözüm bulamıyor olması kaotik bir sürecin ülkemize, yurttaşlarımıza kapanması çok zor ve zaman alacak yaralar açabilmesidir.
Bu sefalete giden yolda hiç olmadığı kadar Kılıçdaroğlu gibi siyasilere ihtiyaç var.
Derler ya hani otobanda son çıkış diye, işte siyasiler sayın Kılıçdaroğlu’nun bu ifadesini tekrar tekrar okuyarak şahsi hesaplarını bir yana bırakarak tüm muhalif güçlerin bir araya gelip ülkenin kaderine el koymaları, kafa yormaları gerekmektedir.Sonra çok geç olacaktır.



