Prof. Dr. Kürşat Şahin YILDIRIMER
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’i ilan ettiğinde, “Efendiler! Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir” diyerek halkına büyük bir güven ve sorumluluk aşılamıştı. Bu söz, yalnızca Türk milletinin sahip olduğu nitelikleri ifade etmekle kalmaz; aynı zamanda ekonomik kalkınma, sosyal adalet ve bireysel çabanın önemini de vurgular.
Ancak günümüzde, fakirliği bir erdem olarak yüceltmek gibi popülist söylemlerle karşılaşıyoruz. Fakirliğin övülmesi, bireyleri kaderlerine razı olmaya yönlendirirken, toplumsal ilerlemeyi de sekteye uğratabilecek bir anlayışı beslemektedir. Oysa ki Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet, bu tür bir kaderciliği reddetmiş; onun yerine bireysel ve toplumsal kalkınmayı merkeze koymuştur.
Atatürk, “Milli ekonominin temeli ziraattır” diyerek üretim odaklı bir ekonomi modeline geçişin önemini vurgulamış ve halkını çalışmaya, üretmeye teşvik etmiştir. Bunun bir sonucu olarak köylüye tarım aletleri dağıtılmış, sanayi hamleleri başlatılmış ve eğitim alanında reformlar yapılmıştır. Bu anlayış, fakirliği yücelten değil, fakirlikle savaşmayı görev bilen bir vizyonun eseriydi.
Bugün fakirliği yüceltmek gibi yaklaşımlar, bireylerin potansiyellerini görmezden gelen, onları edilgen bir hayat anlayışına mahkûm eden bir bakış açısıdır. Fakirlik bir erdem değildir; fakirlik, mücadele edilmesi gereken bir durumdur. İnsan onurunu ve toplumsal refahı yükseltmenin yolu, halkı tembelliğe değil, üretime ve bilgiye teşvik etmektir.
Atatürk’ün dediği gibi: “Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür.”
Bu söz, eğitimin, bilimin ve üretimin bir toplumun refahını belirleyeceğini açıkça ifade eder. Fakirliği övmek yerine, bireyleri çalışmaya, öğrenmeye ve üretmeye yönlendirmek, Atatürk’ün mirasına uygun bir yaklaşımdır.
Atatürk’ün Cumhuriyet’le kazandırdığı vizyon, insanları fakirliğe razı etmek değil, onların refah ve özgürlük için mücadele etmelerini sağlamaktır.
Bugün bize düşen görev, fakirliği yüceltmek yerine, herkesin insanca yaşayabileceği bir düzen kurmak için çalışmaktır.